Diyarbakır'da deniz yok paşam!
Orgeneral Başbuğ'un, Trabzon'da, Oruç Reis Fırkateyni'nde yaptığı konuşmayı düşük yoğunluklu bir "muhtıra" şeklinde değerlendirip ellerini ovuşturanlar da olacaktır, "Sen kendi işine bak Paşa!.." yollu posta koyanlar da.
Biz öyle şappadak kestirip atmayalım da, aklımıza takılanları dilimizin döndüğünce anlatmaya çalışalım.
Şu ifade gerçekten de çok sert:
"Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı psikolojik harekat yürütenlere diyorum ki bulunduğunuz yol, bulunduğunuz yer doğru değildir…"
Sayın Başbuğ kusura bakmasın ama haksızlık ediyor.
Her şeyden evvel, ihsas ettiği çevrelerde TSK'ya karşı öyle "topyekûn psikolojik harekat" söz konusu değil.
Yani…
28 Şubat sürecinde "Topyekûn Savaş" manşetlerinde ifadesini bulan "topyekûn psikolojik harekat"a benzer bir durum yok.
TSK içindeki bazı "rahatsızlıklara" eleştiri getiriliyor, hepsi bu!
Bunda da hepten haksız olduklarını söyleyebilmek için, en azından Ayışığı, Yakamoz, Sarıkız, İrticayla Mücadele Planı ve Kafes Eylem Planı gibi "rahatsızlıklar" yaşanmamalıydı. Değil mi?
Danıştay cinayetinden Cumhuriyet gazetesine atılan bombalara kadar bir yığın "provokasyona" muttali olan herkes, yaşadığımız hadiselerin perde arkasına adamakıllı bakma gereği duyar elbette.
Eh yani, duymalıdır da, ne var bunda?
Hulasa, TSK'yı topyekûn töhmet altında bırakmak isteyen yok.
Zira hangi etnisiteye mensup olursa olsun asker, bu milletin askeridir.
Dolayısıyla…
Sayın orgeneralin, her yerde olduğu gibi Trabzon halkından da sevgi ve saygı göreceğine olan inancı gayet yerinde.
Her ne kadar 28 Şubat'ın kimi kudretli komutanları karşı çıkmışsa da, bu milletin kahir ekseriyeti asker ocağını, "peygamber ocağı" bellemiştir.
Evet, bu millet askerini sever. Sorun, askerin milleti sevmesinde.
Daha doğrusu sevme tarzında.
Mesela, bu millet artık darbelerle, muhtıralarla sevilmek istemiyor. (Yeryüzünde hangi millet, çocukları ilahi okudu diye muhtıra yemekten hazzeder ki?!)
Bunca kelimeyi şu kıymet hükmüne varmak için yaktım:
Bir yere karşı "psikolojik harekat yürütüldüğünden" söz edebilmek için o yere topyekûn karşı olmak gerekir.
Böyle olmadığına göre ancak "eleştiriden" bahsedilebilir.
Endişeye mahal yok; mesnetsiz eleştiri, nihayetinde eleştirileni değil sahibini yıpratır.
Gelgelelim…
Sayın Orgeneral Başbuğ'un şu ifadesi, "eleştiri" cevaplandırmaya benzemiyor:
"Bu konuya özellikle, bugün üzerinde beraber olduğumuz TCG Oruç Reis Fırkateyni'nde değinmemin özel bir anlamı vardır. Herhalde herkes, açıkça ne demek istediğimi anlamaktadır…"
Herkesi bilemem ama ben hiçbir şey anlamadım.
Bu bir tehditse…
Muhabbet denizde geçtiği için (ister istemez) müze ziyaretindeki çocukları bombayla havaya uçurmanın da içinde olduğu "Kafes Eylem Planı"nı akla getirir.
Ama…
Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı'nın, bu ülkenin insanlarına bu fecaati hatırlatmak istemediğinden eminim.
"Malum plan külliyen iftira, korkunç bir bühtandır…" mesajını vererek, Deniz Kuvvetlerine sahip çıkmak istemiş olabilir.
Belki de, bir "açılım" da biz yapalım, diye düşünmüştür.
Şayet buysa, yani, siyasete denizlerden akmayı murat etmişse, şuncağızı hatırlatmak makamındayım:
Trabzon'da deniz çok, da, Diyarbakır'da hiç yok paşam!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.