Diyarbakır Barosu 43. Genel Kurul Toplantısı Divan Başkanlığı tarafından Genel Kurul sonrası yayınlanan açıklamada “Çoğulcu ve demokratik bir kongre yaptık. Ancak buna sevinemiyoruz.” denildi. Açlık grevlerinin vardığı ürkütücü boyuta dikkat çekilen Baro Divan Başkanlığı açıklamasında, “Cezaevlerinde bir tek ölümün çıkmaması için tüm tarafları daha sorumlu ve sağduyulu davranmaya, ölümlerin olmaması için makul bir yerde uzlaşmaya çağırıyoruz.” sözlerine yer verildi.
Açıklamada şu görüşlere yer verildi:
“Baromuzun 43. Genel Kurul toplantısı yapıldı. Çok adaylı, geniş katılımlı, çoğulcu ve demokratik bir kongre yaptık. Bu anlamda olumlu ve başarılı bir Genel Kurul oldu. Ancak buna sevinemiyoruz. Zira trajik sona yaklaşan açlık grevlerinin acısı hepimizin vicdanını kanatıyor. Nasıl kanatmasın? Bu insanlar bizim müvekkillerimiz. Yıllardır mahkemelerde, cezaevlerinde gördüğümüz-görüştüğümüz, konuştuğumuz insanlar. Ve bu insanlar gözümüzün önünde, gözümüzün içine bakarak her saat bir adım daha ölüme yaklaşıyorlar. Bakışlarında adeta bize ‘bir şey yapın, bir çözüm bulun!’ diyorlar. İnsan olup da bundan etkilenmemek mümkün mü? Maalesef bugüne kadar çözüm bulunamadı. Bu da her türlü mülahazanın ötesinde insan olarak içimizi daha da kanatıyor.
Genel Kurulumuz bu vesileyle bir kez daha kamuoyunun dikkatini çekerek, cezaevlerinde bir tek ölümün çıkmaması için tüm tarafları daha sorumlu ve sağduyulu davranmaya, ölümlerin olmaması için makul bir yerde uzlaşmaya çağırıyor.
Yedi yüze yakın Kürt tutuklunun ‘Ana dilde eğitim’, ‘Kürtçe savunma’ ve ‘Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması’ talebiyle başlattıkları ve ölüm orucuna dönüşen açlık grevi eylemine bugün son verilse bile, bu insanların bedeni üzerinde telafi edilmez hasarların oluşacağı muhakkaktır.
Ne yazık ki, bu gencecik insanların sağlıklarını koruyamadık. Bilenler bilir, bu hal ölümden beter bir durumdur. Ama ölümleri mutlaka önlenmelidir!
İnsanlık vicdanında bunun vebali büyüktür. Tarih sorumlu olanlarla mutlaka hesaplaşacaktır!
Tutukluların talepleri tamamen haklı, meşru, masum ve demokratik taleplerdir. Bu taleplerden ‘Kürtçe savunma’ ve ‘Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması’, her tutuklunun adil yargılanma hakkının bir parçasıdır. Herhangi bir yasal düzenlemeyi dahi gerektirmeyen, tamamen uygulamadan kaynaklı keyfiyetin yol açtığı sorunlardır. Ak Parti hükümet isterse bu sorunları bir günde aşabilir.
‘Ana dilde eğitim hakkı’ talebi ise, sadece Kürt politik tutuklularının değil, tüm Kürtlerin en azından yüz yıllık ortak talebidir. Çözümü de daha büyük toplumsal destek ve altyapı hazırlığı gerektiren bir meseledir.
Lakin hükümet son yıllarda restleşerek sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor. Askeri operasyonlar, coğrafyanın her gün bombalanması, Kazan vadisi, Roboski katliamları bir yana, ‘KCK operasyonları’ adı altında yürütülen toplu tutuklamalarla nerdeyse legal, açık alanda siyaset yapan aydın, seçilmiş, Kürt muhalifi bırakılmadı.
Kürt- Kürdistan meselesi, imparatorluktan devralınan en az yüz yıllık bir meseledir. Ne askeri ve siyasi operasyonlar ne de ret ve inkarla bu mesele çözülmez. Bu yaklaşımda ısrar Türk, Kürt bu ülkede yaşayan hiç kimsenin yararına değildir.
Ana dilde savunma, ana dilde eğitim, Kürt kimliğinin tanınması, yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması, Kürt milletinin kendi geleceği üzerinde söz ve karar sahibi olması ve kendi kendini yönetme hakkı meşru taleplerdir. Bu mesele ancak eşitlik temelinde barışçıl ve siyasal müzakerelerle çözülür.
Bu hakların gaspı, verilmemesi veya engellenmesi, siyaseten çağın ruhuna aykırı ve insanlığa karşı işlenen suçlardır. Irkçılık, asimilasyon, ayrımcılık, ret ve inkar, köy boşaltmalar, toplu göçler, Dersim, Koçgıri, Zilan katliamları, insanlığa karşı işlenen suçlardır!
Devlet/hükümet, yurttaşlarının bireysel ve kolektif haklarına saygı duyarak, İlahi hukuktan, uluslar arası sözleşmelerden ve insanlık vicdanından doğan bu hakları bir an önce yerine getirmeli; şiddetin, ölümlerin sosyo-politik nedenlerini ortadan kaldırmalıdır.
Tutukluların talepleri, gerek baro, gerek Kürt hukukçu ve avukatları olarak bizim de taleplerimizdir. Ancak ne sebeple olursa olsun, ölüme ve öldürmelere de karşıyız. Açlık grevinin ölüm gibi trajik bir sonuca ulaşmamasını diliyoruz. Bunun için herkesten, bütün taraflardan azami duyarlılık bekliyoruz. Öncellikle hükümetin bu makul ve meşru talepleri bir an önce kabul edip, açlık grevlerini sonuçlandırması gerekir. Bu sadece bir hakkın teslimi değil, gecikmiş bir borcun ifasıdır. Ancak hükümet hiçbir adım atmasa da, açlık grevinde bulunan tutsakların eylemlerini ölüme vardırmadan sonlandırmalarını talep ediyoruz. Zira hiçbir hak yaşama hakkından daha değerli ve üstün değildir. Bütün hakların öznesi olan yaşama hakkı üzerinden hak pazarlığı yapılmamalı.
Kürt kamuoyu, insanlık vicdanı ve tutuklu aileleri bunu bekliyor. Açlık grevleri etki oluşturmak, dikkat çekmek için yapılan süreli eylemlerdir. Açlık greviyle istenen mesaj verilmiş, büyük bir kamuoyu desteği kazanılmış ve bu manada eylem büyük ölçüde amacına ulaşmıştır. Geride taraflar arasında makul bir uzlaşmaya varmak kalmıştır. Taleplerden ‘Anadilde savunma’ ve ‘Öcalan üzerindeki tecridin’ kısa zamanda kalkması, kamuoyunda güçlü beklentisi haline gelmiştir.”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.