Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 25’i muvazzaf general ve amiral 102 subay hakkında yakalama kararı çıkarması Genelkurmay’da şok etkisi yarattı. Yakalama emrinin verildiği 23 temmuz cuma günü Karargâh’ın ışıkları sabaha kadar yandı. Subayları ‘Balyoz’dan kurtarmak için förmüller arandı.
Acil düğmesine basıldı
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 23 temmuz cuma günü verdiği yakalama kararının ardından Genelkurmay’da “acil” düğmesine basıldı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Genelkurmay Adlî Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu’ya sanıkları kurtarmak için hukuki argümanlar geliştirmesini emretti. Çubuklu, ceza kanunları başta olmak üzere hukuki metinleri tek tek inceledi. Ancak 102 sanığın tutuklanmasını önlemek için bir argüman geliştiremedi. Konuyu, Başbuğ’a da iletti.
Dışarıdan hukukçu çağrıldı
Başbuğ-Çubuklu görüşmesi sonucu Karargâh’a dışarıdan bir hukukçunun çağrılıp, konunun enine boyuna değerlendirilmesi ve sanıkları kurtarma planı yapılmasına karar verildi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde görevli aynı zamanda da Ankara Barosu başkanlığına aday olan Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun Genelkurmay’a çağrılması kararlaştırıldı. Vakit kaybedilmeden Feyzioğlu ile irtibata geçildi ve kısa süre sonra Karargâh’ta toplantı başladı. Feyzioğlu ve beraberindeki askerler, sabaha kadar sanıkları nasıl kurturacaklarına dair förmüller üzerinde çalışma yaptılar. Bu kapsamda yol haritası çizilerek adım adım neler yapılacağı masaya yatırıldı. Bu sırada Başbuğ’un emriyle Hıfzı Çubuklu, Deniz, Hava ve Kara Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığı’nın Adlî Müşavirlerini Karargâh’a çağırdı. Müşavirler sabaha kadar toplantının bitmesini bekledi.
Üç adet dilekçe
Toplantıda üç adet matbu dilekçe hazırlanmasına ve tutuklanmalara itiraz edilmesine karar verildi. Dilekçelerden biri yakalama kararına itiraz, diğeri redd-i hâkim talebi, sonuncusu ise bu dilekçelerden sonuç alınmaması ve subayların cezaevine girmesi durumunda tutuklamaya yapılacak itirazı içeriyordu.
Dilekçelerin birer örneği de kuvvet komutanlıklarından gelen adlî müşavirlere verildi. Dilekçelerin bir an önce sanık avukatlarına ulaştırılması ve avukatların kendi müvekillerinin durumuna göre değişiklikler yaparak mahkemeye sunmaları emredildi.
Plan aynen uygulandı
Genelkurmay’ın emri aynen planlandığı gibi uygulandı. Dilekçeler, sanıkların avukatlarına ulaştırıldı. Sanık avukatları İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz ve redd-i hâkim taleplerini içeren dilekçelerini sundular. Redd-i hâkim talebi fikrinin Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’dan geldiği belirtildi. Toplantıda kararlaştırılan bir konu da hazırlanan dilekçelerin Karargâh’tan çıktığının bilinmemesi ve sanıklara yardım ediliyor izleniminin verilmemesine dikkat edilmesiydi. Avukatlar bu konuda uyarıldı. Dendiği gibi oldu ve tek elden çıkmış dilekçeleri avukatlar hazırlamış gibi kamuoyuna sunuldu.
Toplantının ardından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ da hazırlanan metinlerle ilgili bilgilendirildi. Başbuğ da siyasilerle temasa geçecek ve tutuklama kararının kaldırılması için hükümetle görüşecekti. Başbuğ-Erdoğan zirvesi de bu toplantıdan sonra gerçekleşti.
Neden tutuklama kararı çıktı
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 102 sanık hakkında yakalama kararı verirken, CMK’nın 100/1. maddesini kendisine dayanak yaptı. Buna göre “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması halinde şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı” verilebiliyor.
Kaçma şüphesi, delilleri yok etme, tanık, mağdur ve başkaları üzerinde baskı kurmak da aynı madde kapsamında düzenleniyor.
Ayrıca CMK’nın 100/3. maddesinde sayılan suçların işlendiği hususunda “kuvvetli suç şüphesinin varlığı” halinde de tutuklama kararı çıkabiliyor. Sanıklara isnat edilen eylem ise CMK.nın 100/3. maddesinde düzenlenen katalog suçlardan olan “Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı şuçlar” kapsamında kaldığı için tutuklama kararı mahkemenin taktirine bırakılıyor. İşte bu nedenlerden dolayı 10. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianameyi kabul ettikten sonra sanıkların tutuklanmasına karar verdi.
Yasalara göre suç işliyorlar
Balyoz şüphelilerini kurtarmak için Genelkurmay Başkanlığı’nda toplantı yapıp dilekçe hazırlayanlar hakkında “mahkeme ve yargı sürecini etkilemeye çalışmaktan” soruşturma açılabilir. Çünkü Anayasa’nın 138. maddesine göre mahkeme üzerinde baskı kurmak suç teşkil ediyor.
Anayasa’nın 138. maddesinde şöyle deniyor: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci ve kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisi’nde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” (Taraf)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.