ULUSAL BİRLİK VE ÇÖZÜM KONFERANSINA
Halkımızın değerli temsilcileri, saygı değer katılımcılar!
Hepinizi, yüz yıllardır özgürlüğe susamış mazlum Kürt halkının ve tüm Kürdistanlıların direniş ruhuyla ve özgürlüğün arifesinde şahlanan birlik ve kardeşlik duygularıyla selamlıyoruz!
Varlığımızı borçlu olduğumuz, her biri birer onur abidesi olan Kürdistan özgürlük şehitlerini şükranla anıyor, aziz anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
Ulusal birlik ve demokratik çözüm konferansında bir araya gelmemizi sağlayan, geçmişten günümüze emeği olan tüm Kürdistan yurtseverlerine ve öncülerine teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Değerli dostlar!
İzninizle, konferansa başlarken, hepimizi birleştiren en büyük insanlık hakikati olan mukaddes analarımıza minnet duygularımızı ifade etmek istiyoruz. Kürdistan yurdunun acılarından süzülerek gelen, dilimizin, inancımızın, kültürümüzün, yurtseverliğimizin ve insanlığımızın bitimsiz kaynağı ve taşıyıcısı olan Kürdistan analarına, şehitlerimizin anılarını onurla yaşatan tüm değer ailelerine ve özelde barış analarına en içten, en güzel duygularımızla selam ve hürmetlerimizi sunuyoruz. Yine aynı duygularla, demokrasi ve özgürlük davasını geçtiğimiz haftalarda Amed buluşmasıyla sahiplenen Ortadoğu Kadın Konferansını selamlıyoruz!
Bugün hepimiz Kürdistan'ın kalbi Amed’de buluşmanın haklı gururu, sevinci ve heyecanını yaşıyoruz. Amed bugün tarihi bir güne tanıklık etmektedir. Halkımızın değerli temsilcilerinin, toplumun değerli öncüleri ve şahsiyetlerin; kadınların, gençlerin, yaşlıların ve halkımızın tüm kesimlerinin büyük bir ulusal birlik ruhu ve kardeşleşme iradesiyle yeni bir tarih yazmanın derin bilinci içerisinde bir arada buluşmuş olmaları, çok büyük bir değer ifade etmektedir. Her inanç ve fikirlerin özgürce temsil edildiği böyle bir ulusal birlik platformunda, Kürdistan'da, Kürdüyle, Asurusiyle, Ermenisiyle, Müslümanı, Süryani, Ezidi ve Alevi halkımızla birlikte, tüm inanç ve etnik toplulukların gerçek özgürlüğünü yaşayacaklarına dair kuşkumuz yoktur.
Bugünün tarihi önemde bir gün olması, sadece farklı inanç ve kültürlerin bir araya gelmesinden değil; Ortadoğu kaosunda halklarımızın özgür geleceği için, kendi adımıza tartışmak, kendi adımıza karar almak ve kendi adımıza çözüm üretmek için bir araya gelmemizden kaynaklanıyor.
Bilindiği gibi geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen “kolektif akılla birlik” toplantısı, 4 maddede anayasal talep ortaklaşmasını sağlamış; ve bu, birlik ve çözüm adına önemli bir adım olmuştu. Bu toplantı ve daha öncesinde yapılan girişimler çatışmaların yoğun olduğu zamanlarda gerçekleşmiştir. Şimdi daha avantajlı bir dönemdeyiz. Özellikle 2012 yılı Kürdistan’da büyük bir direniş yılı olmuş, 2013 yılı ise ulusal birlik ve demokratik çözüm yılı olarak karşılanmıştır.
Kürt halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın tarihi Newroz bildirisi ve çağrısıyla başlayan bu yeni süreç, Kürdistan ve tüm Ortadoğu halkları için umut yüklü, moral düzeyi yüksek bir birlik ve çözüm aklının öne çıkmasına vesile olmuştur.
“Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa süreci” olarak adlandırılan ve stratejik değerde olan bu yeni süreç, savaşın durdurulması ve gerillanın Güney Kürdistan'a çekilmesiyle beraber akan kanı durdurmakla kalmamış, demokratik zeminde çözüm umudunu bir hayal olmaktan çıkarıp gerçeğe dönüştürmüştür. 14 yıldır İmralı adasında tutuklu olduğu halde, en büyük isteği olan ulusal birlik, barış ve demokratik çözüm adına bizlere bu fırsatı sunan Sayın Öcalan’a teşekkürlerimizi sunuyor; bir an evvel özgürlüğüne kavuşması ve aramızda olması dileğiyle kendisini içtenlikle selamlıyoruz.
Kürdistan’ın değerli gönül yoldaşları, değerli dostlar!
Kürdistan üzerinde yaşayan tüm halkların, mezhep ve inançların ve tüm öncülerinin emeklerine sonsuz saygımız vardır. Özgürlük uğruna tek bir damla alınterinin bile büyük değer ifade ettiğinin bilincindeyiz. Çünkü bu topraklar yüz yıllar boyu talan edildi, parçalandı, üzerinde yaşayan halklara soykırımlar dayatıldı; adı, dili, kimliği ve statüsü yok sayıldı. Buna karşı canını, emeğini, gönlünü, fikrini hatta duasını ve hayalini ortaya koyan herkesin onurlu tarihimizin ak sayfalarında anılmaya hakkı vardır. Tüm bu emeklere karşı saygıda kusur etmeden, farklı inanç ve düşüncelerle bir araya gelmiş bulunan böylesi seçkin bir topluluğun Kürdistan tarihinin özgürlük şafağına yaraşır bir büyüklükle kendi ittifakını kuracağına ve çözüm gücünü ortaya çıkaracağına inancımız tamdır.
Ortadoğu üzerinde yürütülen savaşlara karşın bizim birlik ve ittifak ruhuyla ortaya çıkmamızın ertelenemez bir görev olduğu açıktır. İnancımız odur ki, en büyük barış ve çözüm gücü de bu ittifaktan doğacaktır. Ortadoğu’da yaşanan siyasal gelişmelere bakıldığında bu birliğe ne kadar acil ihtiyaç olduğu daha iyi görülmektedir.
Bölgede statükocu devletler tutunamazken dışarıdan yapılan müdahaleler de çözüm oluşturmamakta, daha fazla yıkımlara yol açmaktadır. Mısır, Tunus, Yemen, Libya örneklerinde görüldüğü gibi iktidarların el değiştirmesi de halklar lehine kalıcı özgürlük kazanımına halen dönüşebilmiş değildir. Bunun için tüm bölge genelinde halkların alternatif sistemini kurması yakıcılığını dayatmaktadır. 2011 yılında Ortadoğu’daki halk ayaklanmaları nedeniyle herkesin ortak tanımı “halklar baharı” zamanının yaşandığı şeklinde olmuştu. Bu, Yanlış bir tanımlama olmasa bile kaosu aşacak güçte olmamıştır. 2012 yılı, bu ayaklanmaların demokratik sisteme dönüşmesi için halen ne gibi yetmezliklerin bulunduğunu açıkça ortaya koymuştur. Savaş ve kaosun sürdüğü bir Ortadoğu gerçekliğinde hiçbir gücün nihai zaferinden bahsedilemez.
Yıl boyunca çatışmaların en çok yoğunlaştığı iki merkez Suriye ve Kürdistan olmuştur. Kürt halkı yılı büyük bir acıyla karşılamış, Türk savaş uçakları Roboski’de34 Kürt köylüsünü katletmiştir. Hepimizin tanık olduğu gibi Başbakan Erdoğan bu katliamdan dolayı Genelkurmayını kutlayıp, kamuoyu önünde açıkça teşekkür etti. İşte o gün Kürtler nezdinde Erdoğan ve partisi AKP bitişi yaşadı. Artık, AKP ile direnen Kürtler her düzeyde karşı karşıyaydı. Çetin bir direniş yılı olacaktı. Nitekim AKP asker-polis gücüyle Kürt halk iradesini kırabileceğine inanarak tüm gücünü sonuna kadar kullandı. Buna karşı dağlarda, zindanlarda, meydanlarda geliştirilen direnişin büyüklüğü yıla damgasını vurdu. Ortadoğu’da rol oynamak isterken AKP ‘nin yanılgısı tüm ülkeyi adeta yangın yerine dönüştürdü. Böylece AKP tüm bölgede en prestijsiz dönemini yaşadı. Fakat sonuçta çatışmaların çözüm getirmediği, çözümün ancak siyasal olabileceği görüldü ve müzakere yöntemi devreye girdi. Her şeyden önce önemle belirtmek gerekir ki, çatışmaların, akan kanın durması ve tarafların bu konuda hassasiyet göstermesi memnuniyet verici olmuştur. Sürecin ilerleyebilmesi ve kalıcı barışa dönüşebilmesi için konferansımız bir rol sahibidir ve bu rolünü tanımlayarak sürece müdahil olabilecektir.
Bulunduğumuz yerin tanımı Kürdistani cephedir, bu anlamda devletten taleplerimiz olacaktır; fakat 30 yılı aşkın bir süredir çatışmaların tarafı olan PKK’den de beklentilerimizi dile getirmek konferansımızın önemli bir gündemidir.
Yine bu konferans hem Türkiye’de birlik ve çözüm anlayışımızı ortaya koyması hem de dört parça Kürdistan’da demokratik uluslaşma ve ittifak istemimizin, özlemimizin çağrısı olması itibariyle ayrı bir önem taşımaktadır. Ayrıca konferansımız tüm Ortadoğu halkları arasında birlik mesajını da taşımaktadır. Çünkü geldiğimiz aşama, artık tüm halkların birlikte demokratik kurtuluşunu sağlayacağı bir aşamadır. Kürdistan’dan yükselen halkların birliği ve demokratik çözüm zihniyetinin buna öncülük edecek, ilham oluşturacak güçte olduğuna inanıyoruz.
Ortadoğu mezhepler temelinde kutuplaşmalara, çatışmalara boğulmuşken halkımızın bu kutuplaşmalarda yer almadan, halkların özgürlüğü ve demokratik çizgi ekseninde yürüttüğü mücadele üçüncü bir güç merkezinin, üçüncü bir çizginin oluşmasını sağlamıştır. Ne bölge devletleri ve onların kışkırttığı mezhep kutuplaşmalarında, ne de küresel güçlerin dayatıcılığında halkların çıkarı ve geleceği bulunamaz. Buna karşın üçüncü seçenek demokrasi cephesini oluşturmaktı ve halkımız yaşadığı her alanda diğer halklarla, dinlerle, mezheplerle ortaklaşmayı esas alarak kendi politik hattını geliştirmeyi bildi. Bunun en çarpıcı sonuçları Suriye'de, Rojava Kürdistan'da ortaya çıktı. Halkımızın demokratik direnişi üçüncü bir alan oluşturdu. Bunun için direniş kadar doğru bir politikanın sahibi olmak da belirleyici oldu. Kendi bağımsız çizgisini korumak, halkımıza diplomatik kabiliyet sahasının genişletilmesi imkânını da vermektedir. Buna ihtiyaç vardır, çünkü Ortadoğu’da artık her ülkenin, her dinin, mezhebin ve her halkın kaderi birbirine eskisinden çok daha fazla bağlı hale gelmiştir.
Suriye merkezli çatışmalar daha bariz göstermiştir ki Ortadoğu’da ne çatışmalar, ne de çözümler bir ülke veya bir bölgeyle sınırlı kalmamakta; ayrıca, küresel ve bölgesel dengeler kadar, her an değişme eğilimi gösteren ittifaklar belirleyici bir rol oynamaktadır. Kürdistan halkları da kendi iç birliğini sağladığı oranda tüm bu dengeler içinde rolünü oynayabilecek ve kendi adına siyaset ve statü sahibi olacaktır. Bu anlamda Rojava Kürdistan’ında halkımızın öz gücüyle sergilediği direniş ve demokratik duruş, tüm parçaları etkileyecek nitelikte olmuştur. Tüm zorluklara karşı onurlu direnişini sürdüren Rojava halkını ve Rojava devrimini bir kez daha coşkuyla selamlıyor, tüm varlığımızla yanında olduğumuzu bildiriyor, tüm Kürdistan parçalarında halkımızın ve örgütlü güçlerinin bu konuda üzerine düşen sorumluluklarını daha güçlü yerine getirmeye ve Rojava halkını desteklemeye çağırıyoruz.
Kuzey Kürdistan’da gelişen süreç ise yüz yıllardır çözümünü bulamayan Kürt sorununun 21. Yüz yılın ilk çeyreğinde kalıcı çözüme kavuşmasının olanaklarını doğurmuştur. Türk devletinin en azından müzakere masasında olması ve çatışmalı sürecin durması yönünde bir irade göstermiş olması da önemlidir ve teşvik edilmelidir. Fakat sürecin hızla çözüme evrilmemesi bağrında birçok riski de taşımaktadır.
Sürecin en önemli gelişmelerinden biri gerillanın sınır dışına çekilmesi olmuştur. Elbette akan kanın durması ve demokratik çözüme zemin oluşturması açısından bu adım tarihsel değerde olmuştur. Fakat AKP hükümetinin geri çekilmede gösterdiği hassasiyeti demokratik adımların atılmasında göstermediğini, hatta karakol ve baraj yapımlarına hız vererek sürecin istismarcısı olma yolunda ilerlediğini kaygıyla izlenmekteyiz. “Her şeyin belirleyicisi olma” mantığını aşamayan AKP hükümeti Gezi parkı eylemlerinde olduğu gibi halkın demokratik ve haklı tepkisine yol açmıştır. Gerekli değişim ve dönüşümü sağlamamanın sonuçlarının nereye varacağını bu eylemler göstermiştir. Eylemlerin ulusalcı-milliyetçi cephe tarafından provoke edilmeye çalışılması, halkın demokratik direnişini ve değişim talebini görmezden gelmeye yol açarsa bu tüm ülkeyi yeni bir kaos sürecine sokacaktır. Şimdiden ortaya çıkan düzey, bu kaosa demokrasiyle yanıt vermemesi halinde AKP zihniyetinin aşılacağını göstermektedir. Dolayısıyla demokrasiyi hazmetme sorunu yaşayan AKP hükümetini demokratik duyarlılığa çekmek, özde bir değişim-dönüşüme davet etmek ve bunun aktif mücadelesini yürütmek sadece Kürdistan için değil tüm Türkiye için insani ve siyasi bir sorumluluktur.
Şimdi Kürt hareketinin ortaya koyduğu yol haritasının ilk aşamasının sonuna doğru gidilmektedir. Hatta denilebilinir ki, birinci aşama Kürtler açısından tamamlanmıştır. Daha da önemlisi bundan sonra ne olacağıdır? Anayasal bir çözüm süreci gelişecekse bunda halklarımızın rolü ve talepleri ne olacak, nasıl bir strateji izlenecektir? Demokratik siyasal mücadeledeki yerimiz ve rolümüz kadar iç ittifakımız da bir o kadar önemlidir.
Çözüm sürecinin doğal bir mecrada seyretmesinin önüne birçok engel çıkabilir. Dolayısıyla hem sürecin sağlıklı yürütülmesini sağlamanın, hem de bundan sonra Kürdistan adına ortak bir görüşle, ittifak sağlayarak demokratik mücadeleyi geliştirmenin sorumluluğunu hep birlikte üstlenmenin zamanı gelmiştir.
Haklı olarak kıvancını duyduğumuz, halkımızın ulusal bilinç ve iradeye kavuşması karşısında hiçbir parti, gurup, aile, aşiret çıkarlarının daha önde olamayacağı; temel ulusal çıkarlarda buluşularak sürecin aktif öznesi haline gelinebileceğine dair iddia ve inancımızı bir kez daha vurguluyoruz ki, zaman Kürdistani tüm güçlerin birlik zamanıdır. Zamanın ruhuna uygun hareket ederek bunu başarmalıyız. Tarihin, halklarımızın ve tüm Kürdistan şehitlerinin ertelenemez emri budur.
Konferansımız, çözüm sürecinden beklentilerini, ulusal haklarımızın hangi koşullarda güvence altında olabileceğini ve anayasal taleplerini tartışarak bir yol haritasını ortaya çıkarmalıdır. Dil, kültür, ekonomi, siyaset, örgütlenme önündeki engeller; bu engellerin nasıl aşılabileceği, hangi formülasyonlarla anayasada yer edinebileceği net olarak tanımlanmak durumundadır.
Ulusal demokratik hakların tanınmaması durumunda izlenecek ortak mücadele yöntemlerini belirlemek de konferansımızın önemli bir gündemidir. Demokratik siyasal mücadelenin başat hale geldiği bu süreçte, Kürt halkının ve diğer halkların dil, kültür ve kimlik haklarının bir bütün olarak tanınması ve anayasal düzeyde kabul görmesi için koşullar her zamankinden elverişli durumdadır. Bunu sağlayacak olan güç, en başta örgütlü ulusal duruşumuz olacaktır.
Demokratik ulusal birlik, hangi siyasi partiden, hangi örgütsel yapıdan, hangi düşünce ve inançtan olursa olsun Kürdistani renklerin tümünün birliğini ifade etmektedir.
Kürdistan tarihinin ve ekosisteminin tüm değerlerini sahiplenmek; kültür ve direniş değerleri kadar ekolojisini, ekonomisini ve demokratik öz yönetim hakkını yaşamsallaştırmak için ulusal tavrımızı ortaya koymanın zamanıdır.
Sürecin temel aktörleri çatışan taraflar olsa da, barış ve çözüm, tüm tarafların katılımını zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda gerçekleştireceğimiz konferans hepimizin yeni sürece katılımı açısından önemli bir zemin oluşturmaktadır. Fakat ulusal birlik esprisinin sadece konjönktürel bir algı üzerinden geliştirilemeyeceğinin, stratejik bir önemle ele alınması ve sürekli ilerletilmesi gereken bir süreç işi olduğunun altını önemle çizmek istiyoruz. Zaten gelişen yeni süreç de dar bir konjönktürden kaynaklanmayıp stratejik bir yönelimle başlamıştır. 21. Yüz yılın gereklerine ve sürecin ruhuna uygun bir hareket tarzını yakalamak durumundayız. Bunun için değişime açık olmak kadar değişimi devlet yapısına dayatmak durumundayız. Demokratik Türkiye, Özgür Kürdistan hedefini sağlamak için gerekli olan demokratik, ulusal irade ve örgütlülüğe sahip olduğumuza inanıyoruz. Bu durum kendi başına büyük bir değişim gücünü oluşturmaktayken, konferans iradesi sürecin en kapsayıcı ve iddialı yaklaşımıyla, Avrupa ve diğer alanlarda gerçekleştirilen birlik ve çözüm konferanslarının tamamlayıcısı olacak ve bir bütünlük ortaya çıkaracaktır.
Tartışmalarla ortaya çıkacak olan sonuçların konferans yapısıyla sınırlı kalmaması, tüm topluma taşırılması ve ulaşılan kararlılık düzeyinin pratik takipçiliğinin de yapılması hayati önemdedir. Bunun için demokratik çözüm sağlanana kadar konferansımız süreklilik kazanabilir. Sürekliliği sağlamadan çözümün dayatıcısı olamayız; rolümüzü tanımlarken birliğin, barışın, demokrasinin ve çözümün tarafı ve güvencesi olduğumuzu özenle vurgulamamız gerektiğine inanıyoruz.
Kürdistan’ın onurlu evlatları ve değerli öncüleri!
Ülkemiz Kürdistan bugüne kadar hep işgalci, sömürgeci egemenlerin ilgi odağı oldu; fakat gelinen aşamada tüm insanlığın, evrensel hakikatleri aramak için yöneldiği bir tarih deryası ve bir demokrasi okulu durumuna gelmiştir. Hiçbir komplo ve egemenlik gücü halkımızın örgütlü, ulusal, özgür iradesi karşısında duramayacaktır. İnsanlık kültürüne kaynaklık eden coğrafyamız üzerinde öz yönetim hakkımızı, dil ve kültür haklarımızı, ekolojik, ekonomik, demokratik ve özgür yaşam hakkımızı kazandıkça evrensel insanlık ailesiyle buluşacağımıza inanıyoruz.
Kürdistan’ın güzellikleri ve zenginlikleri artık özgürce soluk almak istiyor. Bunun için tüm yitikler harabelerinden çıkıyor, tüm bastırılmış, geriletilmiş ulusal değerlerimiz çağdaş normlarla, demokratik uygarlık çizgisinde canlanıyor. Bu denli anlam yüklü hakikatler açığa çıkmışken dar sınırlarımızı aşarak, kardeşleşmenin, kucaklaşmanın, barışmanın sürecini tarihe ve toprağa sahip çıkmanın bayram coşkusuyla karşılayalım. Tüm zamanların en güzel diliyle, en birleştirici, toparlayıcı ve çözümleyici anlayışıyla, birlik ruhuyla bu yeni süreci sahiplenelim; tüm engelleri aşacak bir iradeleşmeyle halklarımızın çektiği acıları, çoktan hak ettiği demokratik kurtuluş ve özgür yaşamla taçlandıralım!
Ulusal birlik ve çözüm konferansı tüm halklarımıza hayırlı ve kutlu olsun!
Yaşasın demokratik ulusal birliğimiz, yaşasın özgür, demokratik Kürdistan!
Selam, saygı ve üstün başarı dileklerimizle
DEMOKRATİK TOPLUM KONGRESİ
1- Yeni Bir Siyasal Proje İçin Diyalog Komisyonu'nun tebliği
2- Özgürlük ve Sosyalizm Partisi Genel Başkanı Sinan Çiftyürek'in tebliği
3- DDKD Genel Başkanı İmam Taşcıer'in Konferansa sunduğu tebliğ
4- Demokratik Özgür Kadın Hareketi'nin Konferansa sunduğu tebliğ
5- Sarmaşık Derneği'nin Konferansa sunduğu tebliğ
6- Aziz Mahmut Ak'ın Konferansa sunduğu tebliğ
7- AZADÎ İnisiyatifi’nin Konferansa sunduğu tebliğler
8- Tutuklu Milletvekilleri'nin Konferansa sunduğu tebliğ
9- Halim İpek'in Konferansa sunduğu tebliğ
10- Demokratik Toplum Kongresi'nin Konferansa sunduğu tebliğ
11- Tüm PKK’li ve PJAK’lı tutsakların Konferansa sunduğu tebliğ
13- Roşan Lezgîn’in Konferans tebliği
14- Nûbihar’ın Konferansa sunduğu tebliğ
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.