Size bir soru: “Demokrat olmak” ne demektir? Laf olsun diye değil; üzerinde düşünelim diye soruyorum. İsterseniz, soruyu farklı bir şekilde soralım: Acaba, demokrat olmak “Hacı olmak” gibi bir şey midir?
Bir Müslüman Hac zamanında kutsal topraklara gidip, gerekli ibadetleri tamamladığı zaman artık “Hacı” olarak adlandırılır. Çünkü gerekenler yapılmış, doğru zamanda doğru mekânlar ziyaret edilmiş ve sonunda o kişi “Hacı” unvanı kazanmıştır. Sonradan, Hacılığın lafzına ve ruhuna aykırı hareket eden kişilere, en fazla “sen ne biçim Hacısın?” gibi serzenişlerde bulunabiliriz, o kadar!
Şimdi, “demokrat olma” meselesine neden taktığımı anlatayım. Son aylarda, Doğan Grubu’ndaki gazete ve TV kanallarında bir sızlanmadır gidiyordu: “Sivil faşizm veya sivil darbe geliyor” veya “otoriter bir tek parti rejimine gidiyoruz” türü laflar. Bunlara ilaveten, “Ergenekon davası, AKP muhalifi aydınlara karşıdır” veya “Erdoğan da Putin gibi oldu” tesbitleri yapılıyordu.
Tabii ki bu sızlanmalara gereken cevap verildi. Kısaca, “Siz böyle davranarak Ergenekon soruşturmasını sulandırıyorsunuz?” veya “Darbecilerin ekmeğine yağ sürüyorsunuz?” gibilerden karşı salvolar birbirini takip etti. Belki de en ağır karşı eleştiri, “İrtica hortluyor palavranız tutmadı. Şimdi de sivil darbe diyerek mi kafaları bulandırıyorsunuz?” şeklinde oldu.
Bu atışmalar devam ederken “sivil darbe” iddiasını dile getirenler “sen bana nasıl darbe yanlısı dersin, ben adamın ağzını cart diye yırtarım” türü efelenmeler içine girdiler. Yahut, göğüslerini yumruklayarak “Ben 28 Şubat sürecinde, başörtülü kızların yanında yer almışım. Hangi çılgın, benim demokratlığımı sorgulayacakmış şaşarım” gibilerden şirretlik örnekleri sergilediler.
Taraf’ın Balyoz planını yayımlamasından sonra durum daha da eğlenceli oldu. Özellikle, “Kullanışlı Gazeteciler” listesi yayımlanınca tam kıyamet koptu. Tahmin edebileceğiniz gibi, Doğan Grubu’na mensup yazarlar listede neredeyse tam kadro olarak yer alıyordu. Hepsi bir zamanlar demokrasi adına yaptıkları hayırlı işleri bizlere hatırlatmaya başladılar. İsmini “kullanışlı gazeteciler” listesinde gören Mehmet Tezkan kardeşimiz, hemen ahbaplarını aramış. Gerisini ondan dinleyelim:
“İlk telefon Zafer Mutlu’ya.. Ciddi ciddi sordum.. ‘Abi listede adın var, ne diyorsun?’ Güldü.. Dedi ki: ‘Ciddiye alınacak bir şey görmüyorum. 12 Eylül döneminde Aydınlar Dilekçesi’ne imza atan beni buraya koymaları komik” (Milliyet, 22 0cak).
Baştaki soruya geri dönüyorum. Bundan 26 yıl önce verilen Aydınlar Dilekçesi’ni imzalamış olmak Zafer Mutlu’yu ilelebet demokrat yapar mı? Acaba “demokratlık” Hacılık gibi bir şey midir? Yani, geçmişte bir kez demokrat tavır almış olmanız sizi hayatınızın geri kalan kısmında “kullanışlı olmaktan” kurtarır mı? Bence hayır! Çünkü “demokratlık” her gün yeniden tanımlanan bir konumdur. Her somut olay karşısında demokrat tavır geliştirmek ve bunu daima sürdürmek gerekir.
Sırf Ergenekon iddianamesini eleştirdi diye şapşal bir İngilizi programına davet eden bir “kullanışlı gazeteci” Taraf’ın ismini yayımlamasını “kalleşlik ” olarak yorumluyordu. Efendim, kendisi 12 Eylül’de gözaltına alınmış ve de işkence görmüş! O nasıl darbecilere yakın olabilirmiş?
Kusura bakmasın ama, bal gibi olur! Adına utanmadan Türk Solu diyebilen grubun mensupları Kürt açılımını protesto etmek için ellerinde iplerle sokaklarda “Dağa çıkanı da, çıkartanı da, indireni de.. Hepsini asacağız” diye geziniyor ise, bir zamanın işkence görmüş solcularının bugünün faşist darbecileri arasında bulunması beni hiç şaşırtmaz. Ülkemizde ‘sol’ ile Kemalizm arasındaki akrabalık herkesin malumudur. Eminim, Türk Solu takımından birileri de işkence tezgâhından geçmiştir.
Kısacası, “demokrat olmak” Hacı olmaya benzemez. Üç ay evvel hamamda kese yaptırmış, ama o günden beri hiç yıkanmamış biri, size gelip “ben temizim!” dese ne dersiniz? O kişiye dönüp, “Kusura bakma, sen kirlisin ve kokuyorsun! Bir zamanlar temiz olmuş olman, beni artık hiç ilgilendirmiyor” demez misiniz?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.