Toplantının açılışında konuşan, BDP milletvekili Pervin Buldan, toplantılarının barışa, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine, demokrasinin önünün açılmasına vesile olmasını temenni ettiğini söyledi.
Daha sonra konuşan Demirtaş, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın balkon konuşmasının balkonda kaldığının 2 gün sonra ortaya çıktığını, Başbakan’ın şu an kullandığı dilin büyük bir talihsizlik olduğunu" belirtti.
Türkiye toplumunun yüzde 50’sinin AK Parti ve Başbakan’ı destekliyor olabileceğini, buna saygı duyacaklarını kaydeden Demirtaş, ama Türkiye toplumunun en azından kendilerine oy verenler kadar bir kısmının da Başbakan’ın ve bu zihniyetin kendileri açısından artık tehlike olduğunu kabul ettiğini savundu.
YENİ ANAYASA ÇALIŞMASI
Bize yönelik o kadar tehdit hakaret dilini kullanan bir Başbakan’ın MHP ile anlaşıp yeni bir anayasa ile bütün sorunları çözebileceğini düşünebiliyorsa biz Meclis dışındayız. Hazırız. Onları alkışlayacağız" diyen Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Merak ediyoruz; Örneğin MHP ile birlikte nasıl bir anayasa yapacaklar.
Kürtlerin, Alevilerin, başörtülülerin, emekçilerin sorunlarını nasıl çözecekler? Merak ediyoruz. Bu partinin hiçbir şekilde anayasa talebi yok. Başbakan’ın kafasındaki yeni anayasada kastedilen sadece başkanlık sistemi ile ilgili değişikliktir. Burada AKP-MHP yeni bir anayasa ittifakından çok, yeni bir statüko ortaklığı arayışı vardır. Eğer buna AKP ve MHP birlikte imza atacaklarsa bunun adı yeni anayasa ittifakı olmayacaktır. AKP zihniyetinin darbe anayasası zihniyetiyle hiçbir sorunu kalmamıştır. Başkanlık sistemiyle ilgili düzenleme de yapılırsa bu anayasa tam da AKP’ye göre bir anayasadır. MHP dünden razıdır.
Türkiye’de yeni anayasa yapılacaksa, MHP’nin acil ihtiyaçları için mi yeni anayasayı tartışıyoruz? Yeterince ırkçı, milliyetçi, faşişt olmadığı için mi yeni anayasayı tartışıyoruz? Buyursunlar ellerini kollarını bağlayan da yok.
Bizleri MHP ile tehdit ve şantaj ederek, ’yeni anayasayı onlarla yaparız’ diyerek, bizim tavrımızı, duruşumuzu asla ve asla zerre kadar esnetemezler.
Buyursunlar yapsınlar. Ortaya çıkan anayasa olsa olsa Kenan Evren’in yaptığı anayasadan daha geri bir anayasa olabilir. Onun adı yeni anayasa olmaz. Eğer bu ülkeye yeni anayasa gelecekse bizlerin mücadelesi ile gelecektir. Bunu asla aklımızdan çıkarmayacağız. Direniş yoksa kazanım yoktur. Bunlar karşısında onurlu duruş yoksa kazanım yoktur. Eğer Türkiye’nin yeni anayasa ihtiyacını götürüp MHP ile birlikte çarçur etmeyi planlıyorsa çok yazık olur. Ortaya çıkmış fırsatlar bu kadar göz göre göre heba edilirse çok yazık olur. Çünkü kolay oluşmadı bu ortamlar. Bu günlere kolay gelinmedi. Gerçekten yeniden, yeni bir anayasa yapmaya niyeti varsa, biz buna açık olacağız. Fakat bizi elimizde, bir kalıp buzla güneşin altında bekletmeyi düşünüyorsa buna da gelmeyeceğiz. Ortada sorunlar vardır. Eğer biz parlamentoya döneceksek demokratik siyasetin önünün açık olduğunun hükümetle varacağımız bir mutabakatla netleşmesi gerekir."
YEMİN KRİZİ
Demirtaş, bugün yaşanan krizin yaşanmaması için 12 Eylül Anayasa referandumu sürecinde teklif verdiklerini, bunların AK Parti ve "AK Parti sevenler derneği üyeleri" tarafından tartışılmadığını ve o dönem bunlara yanaşmayan AK Parti’nin bugünkü krizlerin baş sorumlusu olduğunu iddia etti.
"Hatip Dicle’nin vekilliğini düşüren AKP’nin itirazıdır. Dicle mazbatasını almış olmasına rağmen milletvekili olmayacağına dair YSK’ya dilekçe verdiler. Bu krizi yaratan AKP’nin kendisidir. Sanki kaçıyormuş gibi mazbatayı alan da AKP’dir. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi, bu YSK komplosuymuş gibi AKP’nin kendisini sıyırmasını kabul etmiyoruz. AKP bunun hesabını yapmıştır. Dicle’nin milletvekilinin düşürülmesi için girişimi olmuştur" diyen Demirtaş, bunların hepsinin planlı ve programlı olduğunu ileri sürdü.
Tutuklu milletvekillerin bırakılmayacağını Başbakan’ın seçim kampanyasında meydanlarda ifade ettiğini savunan Demirtaş, şöyle devam etti: "Kendisini ağır ceza reisi olarak gördüğü için tahliye taleplerini seçim meydanlarında reddetmiştir. ’Bunlar seçilse de bırakılmayacak’ demiştir. Bu nedenle bu krizi yaratan bizler değiliz. ’Başka aday mı yoktu, bunları gösterdiniz’ diyen Başbakan’a buradan en okkalı cevabı vermek isterdik. Ama grup toplantısının nizamına yakışmaz. Bizde adam ve kadın çok. Bu onurlu mücadeleyi teslim edecek yediden yetmişe her bir partilimiz senden daha iyi siyaset yapar.
Gelişen süreçleri, bizim üzerimizden oynanmaya çalışılan oyunları görerek, önümüzdeki dönemlerde ortaya çıkacak vahim sonuçları önleme adına boykot kararımızı uyguluyoruz. Şimdi eğer demokratik siyasetin önü açılacaksa, hükümet yeni bir anayasayı hep birlikte yapma konusunda hazırsa, BDP ile en azından hükümet arasında bir mutabakat, bir protokolle önümüzdeki dönemde tarih tarih neler yapılacağını konuşmaya hazırsa, biz elbetteki demokratik siyasetten kaçmıyoruz. Tam da bunun içindeyiz. Yoz siyasetten kaçıyoruz. Bunların yaptığı çirkin siyaseti boykot ediyoruz. Yoksa biz demokratik siyaseti halkımızla birlikte sürdürüyoruz. Sürdürmeye de devam edeceğiz. Vekilliklerimizi mi düşürürler, efendim bizi yok mu sayarlar, Başbakan’ın bileceği iş. Çünkü kendisi şuanda parlamento adına da konuşuyor. ’Yok yazılırlar’ diyor. Meclis başkanı, yargıç, basın adına konuşuyor.
Böyle bir zihniyetle sorunları nasıl çözeceğimiz ayrı bir dert ve sorun ama eğer bizimle sorunları çözmek isteyen iyi niyetli siyasetçiler varsa, biz de oturup bir mutabakat metni ile parlamentoya hangi koşullar altında geleceğimizi hep birlikte tartışabiliriz. Yeni Meclis Başkanı girişimde bulunacaksa bu çerçevede katkı sunmalıdır. Biz parlamentoya dönelim. Önümüzdeki hafta Sayın Ahmet Türk’ün Yargıtay’da dosyasının onararak milletvekilliğinin düşmeyeceğinin garantisi var mı? Leyla Zana, Emine Ayna, Sebahat Tuncel’in, bizlerin her birimizin mahkemede milletvekilliğinin gasp edilmeyeceğinin garantisi var mı? Demokratik siyasetin önü tıkalı, mayınlı bir tarlada yürüyoruz. Nerede mayın patlayacak, kaçımızı götürecek bilmiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürt halkına demokratik siyasetin kanallarını açar mı? Kürt halkının siyaset hakkını kabul ediyor mu etmiyor mu? Bu sorunun cevabının net verilmesi lazım. Yok eğer devlet 80 yıldır bize yaklaştığı gibi sadece bana teslim olmuş Kürtlere siyaset hakkı vardır. Özgür ve onurlu Kürt istemem diyorsa, biz de diyoruz ki, biz de sizin köleniz değiliz. Alternatifsiz ve çaresiz değiliz."
GRUP TOPLANTISI HER HAFTA DİYARBAKIR’DA
"Siyaset, devletin güdümü altında yapılan değil, halkın bağrında yapılandır" diyen Demirtaş, bunun bir tehdit olmadığını, AK Parti’nin tehdidi dışında başka bir tehdit bulunmadığını, Kürt halkı ve hareketinin tehdit olmadığını söyledi.
Türkiye toplumunu tehdit etmediklerini belirten Demirtaş, konuşmasına şöyle devam etti: "Sadece demokratik direnişimizi çarpıtarak kamuoyunun desteğini azaltmaya çalışan bir iktidar var karşımızda. Eğer bize karşı yaklaşımda tarihi bir değişiklik olmayacaksa, köklü bir değişiklik olmayacaksa, bizim Ankara’nın köhnemiş siyasetinin içerisinde yerimiz olmayacaktır. Yoz siyasetin içinde yerimiz olmayacaktır. Biz orayı değiştirmeye, dönüştürmeye gittik. Biz parlamentoya yeniden gideceksek mevcut sistemi bütün kurallarıyla kabul ederek, buna biat etme sözü vererek gitmeyeceğiz. Ya halkla birlikte sokak sokak, meydan meydan siyasetimizi yapmaya devam edeceğiz ya da oraya gideceksek ilkeli duruşumuzla oradaki yozluğu da zorlayarak, değiştirerek Ankara’ya gideceğiz.
Bizim açımızdan yemin krizi değildir, kriz demokratik siyasetle statükocu siyaset arasındaki tarihi köklü krizdir. Mesele sadece Sayın Hatip Dicle, tutuklu vekiller meselesi değildir. Bunları çok çok aşan bir halkın umudu, beklentisi, demokratik siyasete verdiği gücün desteğin devlet ve AKP tarafından ortadan kaldırılmasına karşı direniş meselesidir. Böyle basit bir yemin krizi değildir.
Devlet kararını vermek zorundadır. Biz kararımızı verdik. Kürt halkı kararını verdi. Ya onurlu bir yaşam, ya hiç. An azadi An azadi (Ya onurlu bir yaşam, ya hiç). Şimdi karar verme zamanı AKP ve onun şahsında devlettedir. Biz buradan Diyarbakır’da, bölgede seçmenimizin olduğu her yerde bekliyor olacağız. Eğer devlet tavrını demokratik siyasetten yana verirse biz zaten buna hazırız. Eğer devlet bu paradigmasını değiştirip bizimle ilgili siyasetinde köklü bir değişikliği imza atacaksa buna hazırız. Ama öbür türlüsü bizler açısından direnişin destanını bir kez daha yazmaktır. Biz buna da hazırız. Biz bundan sonra koşullar elverdiği, siyasetimizin yoğunluğunun el verdiği ortamda her hafta burada bu salonda ’Amed’de grup toplantımızı yapacağız. Halkımızla birlikte sorunları tartışacağız. Siyaset yapmaya devam edeceğiz. Siyasetten kaçmayacağız. Demokratik siyasetten kaçanları teşhir edeceğiz."
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.