Başbakan Ahmet Davutoğlu AKP'nin grup toplantısında konuştu. Davutoğlu, "Ne tedbir alınması gerekiyorsa alınacak. Yakılan her TOMA’nın yerine gerekirse beş TOMA on TOMA alınacak" dedi.
Davutoğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:
" Bundan sonra her vatandaş başı açık başı örtülü eşit vatandaş olarak omuz omuza bulunabilecekler. Maliye bakanlığımızla kayıt dışı eylem planı hazırladık. Ayrıca devletin şans oyunların tümüyle çekilmesi konusunda karar aldık. Gerek YÖK başkanı gerek MEB temaslarıyla akademisyenlerle araştırma görevlilikleriyle kamuda çalışan memurlar arasındaki farkı giderdik. Akademisyenliği teşvik eden çok önemli adımlar kararlar aldık.
Gördüğünüz gibi daha yasama dönemi başlamadan eylem planı bekleyen bir çok konuda adımları attık. Ayrıca göreve geldikten sonra benim içim sembolik değerli çok yüksek olan Konya İstanbul Söğüt Samsun Malatya ziyaretleri gerçekleştirdim. Selçuklu’nun merkezi Konya’da cihan devletinin başkenti İstanbul’da Ertuğrul Gazi’nin huzurunda Samsun’da meşale şehir dediğim şekilde milli birliğimizin meşalesinin yandığı Samsun’da imanın yeşerdiği ilk şehirlerden olan Malatya’da bu tarihi sürekliliğin izlerini hissettim. Dün 13 Ekim Ankaramızın başkent ilan edilişinin yıl dönümüydü, Ankaramıza da bir kez daha hayırlı olsun diyorum.
Şimdi de ASRIN projesi TANAP’ın imza töreninden geliyor. Türkiye ve Azerbaycan hem ikili ilişkilerini geliştirecek hem de Anadolu coğrafyasını barış coğrafyasını yapacaktır. Gördüğünüz gibi hem çözüm bekleyen sorunlara bir anlamda çerçeve planlar hazırlamaya çalıştık hem de yurtiçi ve yurt dışı ziyaretler gerçekleştirdik.
O 101 gün ki her bir saati saniyesi sadece o rehineler için değil, aileleri için değil bizim içinde bir imtihan sabır sınavı oldu. her saniye onları düşündük. Onların vatanımıza geri döneceği anın planlaması yaptık. Onlarla Ankara’ya indiğimizde Allah’a hamd ettik. 77 milyon o gün bir kez daha bayram yaptı. 101 gün birlikte üzülmüşsek o günde bayram havasıyla buluştuk.
49 rehinenin kurtarılması, burnu kanamadan vatanımıza geri dönmüş olması büyük bir başarı hikayesi olarak tarihe geçmiş oldu. ben bu bayramı bize yaşatanlara teşekkürü bir borç biliyorum. Sorumlu yayıncılık anlayışını sürdüren medyaya da teşekkür ediyorum. Biz tam böyle bir bayramı yaşarken, kriz beklentileri ortadan kalkmış, halkın seçtiği cumhurbaşkanı göreve başlamış ve toplumda olumlu bir atmosfer oluşmuşken, bir takım provokatörler milletin sevincini kursaklarında bırakacak şekilde Vandalizm eşkıyalık faaliyetine giriştiler.
Geçen sene mayıs ayı Türkiye’de üçüncü köprü üçüncü havalimanına imza atılmış. İlk defa IMF’ye borcunu sıfırlamış, dış borç devletini kapatmış bayramı yaşarken birileri Gezi provokasyonu başlatmıştı. Daha sonra 30 Eylül’de demokratikleşme paketleri açıklanıp, başörtülü vekillerimiz özgür şekilde parlamentoya girmenin hazzını yaşarken, vize muafiyet anlaşması imzalanmışken 17 aralık’ta bir başka tuzak kurdular. Birileri bu millete bayramları zehir etmeye çalışıyor. Ahdimiz olsun ki bu millete bayramları yaşatmaya devam edeceğiz.
Şimdi de bayram havasını yaşarken bu kez de yine taşeronlar devreye girdiler ve bu bayramı bize zehir etmeye çalıştılar. Biz bu sınavları çok gördük. Direnmeyi de biliriz o provokatörlere gereken hesabı sormayı da biliriz. Bu kez bahane Kobani bahanesiydi. Bu Kobani’yle ilgili tahlile gireceğim. Ama bu aslında 30 Mart seçimiyle cumhurbaşkanlığı seçimiyle darbe yemiş vesayetçilerin perde gerisinde oldukları 2015 seçimlerini ipotek alma çabasıdır.
Şimdi bu bahaneyle yapılan şiddet terör ve Vandalizm sonucunda 33 vatandaşımız hayatını kaybetti, 2 polisimiz şehit oldu. 214’ü okul olmak üzere 1122 bina yakıldı. Kütüphaneler müzeler kuran kursları iş yerleri var. Baktığınızda bunun, çıkıp televizyonlarda konuşanlar biz şiddete dönüşsün istememiştik diyenler var. Biz bunu görmüyor muyuz zannediyorlar. Üç şey hedef alındı. Bir kamu binaları, kamu otoritesi. İki iş yerlerine. Neden işyerlerine biliyor musunuz? Çünkü, çözüm süreciyle doğuya ve güneydoğuya yatırım dalgası başlamıştı. Oradaki vatandaşlarımız hem barışın hem ekonomik kalkınmanın huzurunu ve semeresini görmeye başlamışlardı. İstihdam artmaya başlamıştı, teşvik paketi içindeki bölgelerimizde milyarlarca dolar yatırım gitmeye başlamıştı. Biliyorlar ki eğer bu bölgelerimiz kalkınırlarsa onların terör çağrılarına cevap vermeyecektir. Üçüncü hedef ise burada onurla aramızda bulunan il ve ilçe belediye başkanlarımıza yönelik olarak sürdürülen saldırılardır yani Ak Parti hedef alındı. Bununla şu mesajı vermek istediler, bu coğrafyada bir tek biz oluruz.
Birileri çekinebilirler. CHP ancak oraya izinle gidebilir. Bayrak taşımadan Hakkari mitingi yapabilir. MHP çekinebilir. Ama bilsinler ki AK Parti’nin hiçbir ferdi hiçbir şantajdan tehditten korkmaz.
Şimdi bu üç mesaja bizde buradan üç mesajla cevap veriyoruz. Birincisi, kamu düzenine hedef alanlara mesajımız şu. Kamu düzeni her ne olursa olsun kesinlikle teminat altına alınacaktır. Hiç kimse hukuk devletinde hesap sorulamaz değildir. Hiçbir süreç işlenen suçu örtmeye bahane etmez.
Tek tek her birini hukukun önüne çıkartacağız. Dün bakanlar kurulunda bütün bu gelişmelerin analizini yaptık. Geçen hafta da bugünleri görerek, her hafta toplanan bu mekanizmada genelkurmayımızın ve emniyetimizin katıldığı geniş kapsamlı değerlendirme yaptık. Ne tedbir alınması gerekiyorsa alınacak. Yakılan her TOMA’nın yerine gerekirse beş TOMA on TOMA alınacak.
Şimdi de daha önce güvenlik eksikliğinden şikayet edenler “polis devletine mi dönüyoruz” diye saldırmaya başlayacaklar. Bu ülkede demokrasinin de özgürlüğün de teminatı AK Parti iktidarıdır. Özgürlüğümüzden fedakarlık etmeden güvenliğimizi güçlendireceğiz. Dün içişleri bakanımız kapsamlı sunuş yaptı. AB ülkeleri örnek alınarak, yarın bazı Avrupa merkezlerinde Türkiye otoriterleşiyor diye yayın yapılmasın diye, oradaki uygulamalardan da faydalanarak birçok konuda adımlar atacağız.
Kesinlikle emniyet güçlerimizin, yargı sistemimizin olaylara seri ve çabuk şekilde müdahale etmesini garanti altına alacağız. İş yerlerimize gelince dün TOBB’da çok değerli sendika temsilcilerimizle oda temsilcilerimizle bir araya geldik. Bu Vandalizm esnasında zarar görmüş işyerlerimizin zararları tazmin edilecek. Yangın yerinde gül yetiştireceğiz ta ki güneydoğu ve doğu bölgesi tam bir barış diyarı olsun.
Ama yeni düzenlemeler de getirmeyi düşünüyoruz. Bundan sonra o kişiye o zararlar geri dönecek. O ödeyecek. Bizim her bir vilayetimiz için dün de zikrettim. Burada görüldü ki üç tavır var. yakanlar yıkanlar, HDP ve onun arkasından gelenler. İki bu yakanlar yıkanları destekleyen CHP. Bir de inşa eden vizyon kuran AK Parti.
Bizim her bir vilayetimiz için rüyalarımız var. Benim gözümde Mardin canlanıyor. Selçuklunun kadim Mardin’i. Biz isteriz ki öyle bir barış rüzgarı essin ki Toledo gibi Venedik gibi dünyada herkesin görmek istediği yer haline gelsin. Biz isteriz ki Hakkari dağlarında şölenler şenlikler olsun. Hani Vanlılar deniz derler Van gölüne. Aynen İzmir gibi Van’da da o güzelliklerin yaşandığı barış diyarı olsun. Ağrı, ağrı değil sadece Ağrı’nın güzellikleri keşfedilsin. Iğdır üç devlete komşu olmanın diplomasisini tatsın. Kars Ardahan hayvancılığın merkezi olsun. Bakü Tiflis Kars ile herkesin selam verdiği diyar yapsın. Elazığ bütün o güzellikleri arasında kültür merkezi olsun hem de su ürünleri anlamında da önemli yerlerinden biri olsun. Tunceli bütün o bakir dağlarıyla barış turizmine açılsın. Erzurum Anadolumuzun kalesi olarak bütün ilçeleriyle ayağa kalksın. Bizim bu ülkeyle ilgili her bir vilayetiyle her bir ilçesi köyüyle ilgili rüyamız var hayalimiz var. Hayali olmayan utansın, rüya görmeyen utansın.
İş yerlerini bombalayanlar, iş makinelerini yakanlar, barajları engellemeye çalışanlar bu vizyonu engellemeye çalışıyorlar. Mezopotamya’nın ayağa kalkmasını istemiyorlar. Tekrar Diyarbakır bir mürşit şehir olarak öne çıkacak, bütün şehirlerimiz ihya olacak. Onlar yaktılar yıktılar biz inşa edeceğiz, ihya edeceğiz.
Üçüncü mesajlarına cevabımız şudur. Kobani’de de bunu yaptılar. Kendilerine muhalif hiçbir Kürt parti bırakmadılar. Önce kendileri Kobani’de kendileri gibi düşünmeyen aşiretleri partileri baskı altına aldılar. Kürt mülteci kardeşlerimiz PYD baskısından kaçarak geldiler. Şimdi orada yaptıklarını Güneydoğu’da yapmaya çalışıyorlar. Demeye çalıştıkları şu, buralar bize ait, burada ancak siyaseti biz yaparız. Yok öyle şey. Türkiye Cumhuriyeti topraklarının her bir yerinde hem al bayrak olacak hem AK Parti bayrağı olacak.
Geçen sene bir genel kurulda bir görüşme esnasında bir o zaman BDP idi adları. Bir parti sözcüsü dönüp şunu sordu bana “İstanbul ile Kudüs’ün kaderi bir diyorsunuz. Neden İstanbul ve Diyarbakır’ın kaderi bir demiyorsunuz” dedi. Ona şunu söyledim: Bunu söylemeyi zul addederiz. Çünkü Diyarbakır biziz, biz Diyarbakırız. Oralara da aynen Konya gibi aşkla bağlıyız.
Şimdi onların anladığı dilden de söylüyorum. O al bayrak sadece bizlerin bayrağı değil, Çanakkale’de şehit düşmüş olan sınırlarımız dışında kalan Boşnakların, Arapların Kürtlerin de bayrağıdır. Yemen savaşına giden Kobanili Hasekeli Kürtler o bayrak altında savaşa gittiler. O bayrak ezilmiş halklar için emperyalistlere karşı istiklal mücadelesi veren halkların bayrağıdır.
Hiç unutmadığım bir anı, Afrika’da büyükelçilikler açtığımızda, Komor’da biri “biz çok küçük bir ülkeyiz, bizde bir tek eski sömürgeci devletin büyükelçiliği var. Benim dedem İstanbul’da okumuştu dedi. Ne olur küçük bir yer açın al bayrağı dalgalandırın. O al bayrak Komor’da dalgalanmadıkça bağımsızlığı tadamayacağız” dedi.
Yiğit AK Parti teşkilatı ve neferleri hem o bölgeyi şehirleri ilçeyi temsil edecekler hem de bu onurlu vazifeyi yürütecekler. Ben buradan bütün bir terör karşısında vakarla mücadele eden AK Parti teşkilatlarının her bir ferdinin alnından öpüyorum.
Tehdit edildiler, şantaja maruz kaldılar. Evleri saldırıya uğradılar. Her an onların yanında olacağız, AK Parti tek bir ruh olarak bu ülkenin birliğini dirliğini korumaya devam edecek.
Bu ihanetin bir de arka planına bakalım. Biz her zaman söyledik 3,5 yıldır Kobani olaylarıyla başlamadı. 3,5 yıldır Suriye’de büyük zulüm var. 300 bine yakın kardeşimiz şehit edildiler, öldürüldüler. 4,5 – 5 milyon mülteci yurt dışına kaçtı, iki milyona yakını bize geldi. Nasıl evimizde, hani Anadolu’nun her bir köşesinde ortak kullandığımız kavramlardan birisi tanrı misafiridir. Kapımızı biri çaldığında, açarız kapımızı gönlümüzü, ve her şeyimizi paylaşırız. Tarih ilerde bunu yazacak. Bu aziz milletin Suriye’den gelen kardeşlerine nasıl bir ensar rolü olduğunu yazacaklar.
3,5 yıldır zulmü görmeyenler Kobani’yle mi fark ettiler? Daha önce Suriyeli kardeşlerimize kapımızı açmamıza itiraz edenler, oraya yaptığımız yardımları dünyaya ihbar edenler, teröre yardım ediyor diye iftirada bulunanlar Türkiye oraya silah yardımı yapsın demeye başladılar. Biz Suriye’ye bütün insani yardımı yaptık. Gereken her şeyi yaptık. Ama şimdi sorma vaktidir. Kobani, Bayırbucak, İdlip, Halep, Haseke, Afrin, Lazkiye. Bütün bu şehirleri bize tarihten emanettir. Biz oradaki kardeşlerimizin hepsine aynı nazarla bakarız. Mezhebine bakmayız. Ey HDP ya da Kılıçdaroğlu, Bayırbucak’ta Türkmenler katledilirken, IŞID tarafından katledilirken, hadi rejim sizin dostunuz, Araplar katledilirken neredeydiniz? Hangi açıklamayı yaptınız hangi desteği verdiniz? Halep’te kırsalında Kürtler katledilirken, IŞİD tarafından rejim tarafından, PYD tarafından bazı kürtler baskı altında tutulurken neredeydiniz? Mesele Kobani değil. Kaldı ki Kobani konusunda da en öncelikli adımları biz attık.
Yüzlerce TIR’ı Kobani Haseke’ye biz gönderdik. Kobani’den gelen kardeşlerimize, hiçbir şey sormadan 200 binini ülkemize kabul ettik. Ey provokatörler tahrikçiler onlar size gelmedi, istikbalin izzetin temsili olarak zikrettiğim al bayrağın gölgesine sığınmaya geldiler. Bugün Türkiye’yi eleştiren bazı Avrupa ülkeleri, toplamda bizim üç günde aldığımız kadar mülteci almadılar. Bizi eleştirmeye yüzleri de hakları da hadleri de yok. Türkiye gereken her türlü desteği Kobani’ye de Suriye’nin her kesimine vermiştir.
Türkiye uluslararası toplum gereğini yapmadan, tek başına birileri istedi diye herhangi bir maceraya girmez. Kobani ve çözüm süreci irtibatını kuranlara sesleniyorum, 30 Eylül’de bakanlar kuruluda tezkereyi görüştük. Aynı gün çözüm süreci mekanizmasını ilan ettik. Yasayı bakanlar kurulu kararına dönüştürdük ve nasıl işleyeceği belli olan, hangi adımların atılacak belli olan bir çözüm süreci mekanizması kurduk. 1 Ekim’de Selahattin Demirtaş’a randevu verdim. Bunu irtibatlandırmayın, çözüm süreci, cumhurbaşkanımızın konuşmasında da en temel mesele olarak ilan etti, benim de daha görevi alır almaz bizzat yönetme kararı verdiğim hepimizin önem verdiği bir süreçtir, bunu sabote etmeyin dedik.
Tezkereye gideceğiz, zalimlerin oluşturacağı tehlikeye karşı elimizden geleni yapma kararı aldık. Tezkereye hayır demeyin dedik. Bakınız HDP’nin tutumu ne oldu? Çözüm süreci ve Kobani’yi irtibatlandırarak bize şantaj yaptılar. Çözüm sürecinde samimilerde bunun tarafları ve atılacak adımlar Türkiye’dedir. Dışardaki hiçbir olayın bununla ilgisi yoktur. Kobani’ye nasıl yardım ederiz diye sorarsanız oturup konuşuruz. Ama bir şantaj aracı haline getirilmesine izin vermeyiz.
Çözüm süreci kararlılıkla sürdürülecek. Sonra da önce bu bağlantıyı kurdular, tezkereye hayır dediler. Hayır derken de şunu demiş oldular, Türkiye Kobani’ye girmesin. Peki ne yapmamız isteniyor? Mültecileri alıyoruz, insani yardımı varsa gönderelim diyoruz. Müdahale edilmesini de siz istemiyorsanız ne istiyorsunuz? Kargaşa çıkarmaksa buna da izin verilmeyecek. Türkiye uluslararasından gelecek baskıyla hiçbir adım atmayacağımızı herkes bilir.
CHP’nin tutumu ne oldu? “Tezkerede Esed varsa biz yokuz” dediler. Nedense Kılıçdaroğlu’nun Esed’i koruma altına alma durumu hep oldu. Ama ona dokundurtmadılar. İki partinin de savunduğu iki argüman oldu. Birisi Türkiye’nin IŞİD’e destek verdiği argümanı, önce HDP yaydı. Sonra da CHP genel başkan yardımcısı bunu destekleyici tweetler attı. Kılıçdaroğlu da anayasal konumu olan biri olarak utanç verici tavır sergiledi, önce herkes sakin olsun dedi sonra bunların sorumlusu IŞİD’e destek veren hükümettir dedi. Sokakta olanlara dedi ki, sosyal medyadaki kampanyalar doğrudur, bu şiddeti devam ettirin mesajı gönderdi.
Türkiye IŞİD’e de Esed’e de karşıdır, karşı olmaya devam edecektir. Esed’e de IŞİD’e karşı olmamızın yanında mazlumların da yanındayız. Peki Kılıçdaroğlu karşıyız diyebilecek mi? HDP diyebilecek mi?... "
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.