Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışıyor. Ancak her partinin kırmızı çizgileri yüzünden tartışmalı maddeler üzerinde anlaşma sağlanamıyor. Anadilde eğitim ve vatandaşlık konuları komisyonda zaman zaman tansiyonu yükseltse de sorun çözülecek gibi görünmüyor. Anadilde eğitim görememek bir insan hakkı ihlali midir? Vatandaşlık tanımı anayasada olmak zorunda mı? Uzun yıllar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde yargıçlık yapan CHP İzmir Milletvekili ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi Rıza Türmen, Türkiye’deki insan hakları ihlallerini ve yeni anayasa yapım sürecini değerlendirdi:
İnsan hakları ihlallerini azaltma yönünde bir mesafe alındı mı? Değişen bir şey var mı?
Var tabii. 1990’ların başlarında Türkiye’de kitlesel insan hakları ihlalleri vardı. Özellikle Güneydoğu’da. Sonra bu ihlaller bireysel düzeye indi. Şimdi bakıyoruz ki Türkiye’de yeniden çok büyük çapta kitlesel insan hakları ihlalleri ortaya çıktı. Bunu özellikle Gezi olaylarında görüyoruz. Gezi’de çok vahim insan hakları ihlalleri var.
Hangi ihlaller bunlar?
Bir kere toplantı, gösteri, yürüyüş hakkı ihlali var. Binlerce insanın toplantı gösteri yürüyüş hakkı ihlal ediliyor. İşin enteresan tarafı Başbakan’ın şöyle bir söylemi var: “Biz hukuk devletiyiz, hukuka aykırı eylem olursa tedbir alırız.” Bu hukuku kim kararlaştırıyor? Hukukun ne olduğuna kim karar veriyor?
Sizce kim karar vermeli?
Anayasamızda, “Yasalarımızla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi arasında bir çelişki olursa, AİHM sözleşmesi geçerlidir” dedik. O zaman hukukun ne olduğunu görmemiz için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne bakmamız lazım. Toplantı, gösteri ve yürüyüş özgürlüğündeki tek sınırlama, bu işin barışçı olup olmadığıdır. Eğer barışçı bir gösteri varsa polisin kullandığı her güç orantısızdır. Gezi’de orantısız güç kullanımından doğan kitlesel hak ihlali var.
DİKTATÖRLÜKLERDE HUKUK LİDER TARAFINDAN YAPILIR
Bütün bunlar demokratik bir ülkede olmayan şeylerdir. Bunlar olurken siz kalkıp da “hukuka aykırı eylemleri hukuk içinde değerlendiriyoruz” derseniz çok tuhaf olur. O zaman hukuku kim yapıyor sorusu ortaya çıkar. Hukuk demokratik olmayan ülkelerde, diktatörlüklerde, lider tarafından yapılır.
İç hukuk yolları tıkanınca AİHM’e gidiliyordu. Şimdi Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı getirildi. Bu hak, AİHM yolunu kapattı mı?
Eskiden Güneydoğu başvurularında şöyle bir özellik vardı. Orada savcı soruşturma yapmıyordu. Bundan dolayı AİHM dedi ki etkili bir soruşturma yoksa o zaman iç yargı yolu da yoktur. O zaman iç yargı yoluna gitmeden bana gelen başvuruları kabul ederim. Şimdi iç yargı yolu bakımından Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı var. Ama bu iki yıllık bir deneme dönemidir. Bu dönem sonunda AİHM derse ki Anayasa Mahkemesi doğru dürüst karar veremiyor, etkili bir iç yargı yolu değil, o zaman Anayasa Mahkemesi’ne gitmeden AİHM’e gidilir. Ama tersi bir sonuca da varabilir.
ÇOCUK İLETİŞİM KURAMIYOR
Anadilde eğitim yapamıyor olmak bir insan hakkı ihlali midir?
Türkiye’nin taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi var. Bu sözleşme der ki “çocukla ilgili her tasarrufta, her kararda, her yasada, çocuğun yüksek menfaatlerine bakılır.” Çocuğun eğitim alması, yoksulluktan kurtulması, özgür bir insan, iyi bir vatandaş olması, bence her şeyden daha önemlidir. Bu açıdan baktığınızda çocuğu hiç bilmediği bir dilde eğitime başlatırsanız önemli sakıncalar ortaya çıkıyor. Ne oluyor? Bir defa iletişim kuramıyor, kendini ifade edemiyor. Çocuk iletişim kurmayınca suskun kalıyor. Anadilde eğitim gören çocuğa kıyasla arada 4-5 yıl fark oluyor. Ne hakkınız var, çocuğun hayatından bu süreyi almaya. Bu eşitsizliği ortadan kaldırmak lazım.
EVDE KONUŞTUĞU DİLDE DE EĞİTİM VERİLSİN
Nasıl kaldıracaksınız bu eşitsizliği? Komisyonda uzlaşamıyorsunuz...
Siyasi irade varsa bunun birçok modeli var. Anadilde eğitim deyince her etnik grup kendi dilinde eğitim alacak gibi anlaşılabilir. Bu böyle değil. Tabii ki Türkçe zorunlu eğitim dilidir, tabii ki Türkçe öğretilecektir, devletin görevidir, çocuğun da kendi menfaatinedir. Türkçe’nin yanında, çocuğun evde konuştuğu dilde de eğitim verilsin. Bunun çok modelleri var. Çift dilli eğitim olabilir. Önce kendi dilinde eğitim alıp sonra resmî dile döner.
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜYLE ANAYASA KESİŞİYOR
Komisyon’da bu sorun niye aşılamıyor?
Komisyon’da şöyle bir durum var, eğitimle öğretim arasında kesin bir ayırım yapılıyor. Eğitim dili Türkçe’dir fakat anadilde öğretimi kabul edebiliriz gibi. Siz Kürtçe kurs açsanız kimse bir şey demez. O kursta Kürt dili edebiyatı, grameri, coğrafyası, tarihini öğretseniz kim buna ne diyecek?
Peki siyasi partilerin bu konuya yaklaşımı nedir?
Partilerin tutumuna bakıyorsunuz, AKP hiçbir şey söylemiyor. Diyor ki, “Kimse eğitim hakkından mahrum bırakılamaz, herkes eğitim hakkına sahiptir.” Güzel, buna kimse itiraz etmiyor. Ama anadilde eğitim konusunu tamamen yasaya bırakıyor. Yasaya bırakırsanız...
O zaman ne olur?
1982 anayasasının öngördüğü sınırlar içinde kalmayı kabul ediyorsunuz demektir. O zaman siz 82 anayasası sınırları içinde kalan bir eğitim politikası benimseyeceksiniz. AKP’nin tutumu, bu katı anayasayı benimseyen bir tutum aslında. O sınırlar içinde kanun çıkaracaksınız ama o sınırı hiçbir zaman geçemeyeceksiniz. Kürt sorununun çözümü de buradan geçiyor. Kürt sorununun çözümüyle bu anayasa bir yerde kesişiyor. Onun için bir uzlaşı sağlamak zorundasınız. Aynı şekilde bugün vatandaşlık konuşuyoruz. Vatandaşlıkta makulü arıyorsanız eğer o kadar çok çözüm var ki.
VATANDAŞIN ADINI KOYMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ
Nedir onlar?
Biz bu anayasayı demokratik, çoğulcu, insan haklarına saygılı bir Türkiye yaratmak için yapıyoruz. Ortak zemini herkesin kabul edeceği bir vatandaşlık maddesi bir anadilde eğitim maddesi yaparak bulacaksınız. Vatandaşlık maddesinde siz vatandaşın adını koymak zorunda değilsiniz. İsterseniz vatandaşlıkla ilgili hiç madde koymayın. Birçok anayasada yok. Koyacaksanız tanım yapmayın, deyin ki “Bu vatandaşlık kanunla kazanılır, kanunla kaybedilir.” Makulü bulmak da o kadar zor değil. Yeter ki katı ön yargılardan sıyrılalım, istenirse ortak yol bulunur. (Taraf)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.