Türkiye'nin, Mesut Barzani'nin etkisi altındaki bir Kuzey Suriye'ye (ya da Batı Kürdistan'a) itirazı yok. İtiraz, PYD'ye.
Suriye’nin “kuzeyindeki” gelişmeler karşısında önce “şoka” girdiler; sonra kendilerine gelip ne yapmak gerektiğini Ankara’da 2,5 saat süreyle tartıştılar.
Ne sonuç çıktı?
Türkiye’nin “sürdürülemez” mevcut Kürt politikası çıktı. “Çıkmaz sokakta avazımız çıktığı kadar bağıra çağıra yürümeye devam” kararı çıktı.
“Güvenlik Zirvesi”nden çıkan sonucu Başbakan Tayyip Erdoğan açıkladı. “Kuzey’de” dedi –Kuzey’e alışacağız artık; Kuzey Suriye yani Türkiye’nin Suriye ile sınır boyları anlamına geliyor- “oluşacak bir yapılanma bizim için terör yapılanmasıdır. Oraya müdahale etmek en tabii hakkımızdır. Buradaki (yani oradaki) yapılanma oradaki Kürtlerin yapılanması olarak değerlendirilemez. O PKK ile PYD’nin yapılanmasıdır ki, bu da bizim hassas dengelerimiz arasında yer alacaktır. Burada bu oluşuma kalkıp da eyvallah edecek halimiz yok.”
Başbakan, “Burada yapıya baktığınızda ilginç bir durum söz konusu, Özellikle de Afrin’e kadar bölge Kamışlı’dan o bölgede… Kobani bölgesi falan, tabii buralar hassas…” sözcüklerini art arda sıralıyor. Belli ki, herkes gibi onun da kafası karışık.
Kamışlı, Nusaybin’e bitişik. Afrin, ta Kırıkhan’ın yani Hatay ilinin hizasında. Kobani, Suruç’un karşısına düşüyor. 911 kilometre uzunluğundaki hiç değilse 800 kilometre uzunluğundan söz ediyoruz.
Orada bir “Kürt oluşumu”na bakıp da “eyvallah demeyeceğimiz” alan bu uzunlukta bir coğrafya. Peki niçin Türkiye için “hassas”?
Devamı için
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.