Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce "Başbakan'dan beklenen BDP jesti..." balıklı makalesinde Başbakan Erdoğandan ilginç bir istekte bulundu. İşte o yazı...
Başbakan'dan beklenen BDP jesti...
Kürt sorununun çözümü, terörle mücadele ve Türkiye'nin demokratikleşmesi konularında, BDP'nin denklem dışı bırakılmaması gerektiğini kabul edenlerdenim.
BDP'nin; PKK vesayeti altında kaldığı, terörle arasına mesafe koyamadığı, demokratikleşme konusunda tezatlar sergilediği, "Kürtçülük" siyaseti yaptığı, güven vermediği gibi bir yığın eleştiri yapılsa da, BDP'ye ihtiyaç var. Çünkü terörle mücadelede ve asıl itibarıyla Kürt sorununun çözümünde öldürerek, imha ederek sonuç alınması mümkün değildir. İş eninde sonunda siyaset ve akıl planında çözülecektir.
BDP'nin ve teröre destek verenlerin anlaması gereken ilk şey şudur: Terörle, bu topraklarda hiçbir güç, odak asla hedefe ulaşamayacaktır. Temel yanılgı, bu milleti tanımamaktan kaynaklanıyor. Bir zamanlar ihtilalci solcular, Leninciler, Maocular da aynı hatayı işlediler. İşçileri, köylüleri halk isyanına davet ettiler. Fabrika, toprak işgalleri ile Rusya'da, Çin'de yapılanların, Anadolu'da da geçerli olabileceğini zannettiler. Hataları, içinde yaşadıkları milleti tanımamalarıydı. Üstelik, mana köklerine bizim kadar balta yemiş, darbelenmiş, başka bir millet yoktur bu dünyada. Buna rağmen şimdi kendimize gelmiş, hamle heyecanı ile ayağa kalkmış, dünyalara açılmış, yerimizde duramaz olmuşken, terör bizi yıkamaz. Yüreğimizi yakar, anaları gözyaşına boğabilir amma terörle kimse netice alamaz...
Aynı şekilde, devlet de, kaba kuvvetle bir çözüm bulamaz. Yıllardır da bulamıyoruz. Güvenlik tedbirleri ile demokratik çözümün dengelenmesi gerekir. Terörle mücadele edilirken, insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmaması, hukuk dışına çıkılmaması, intikam duygusuyla hareket edilmemesi çok önemlidir.
Bunun yanında, sivil çözüm arayışlarının hızlandırılması gerekir. Güneydoğu'nun bir cazibe merkezi haline getirilmesi, bölge insanının gönlüne girilmesi, özellikle öğretmen, doktor, imam, vaiz, kamu görevlilerinin sahada fedakârlıklar göstermesi, sivil toplum örgütlerine daha aktif çalışma alanları açılması da çok önemlidir.
BDP'ye dönecek olursak, yanlıştan vazgeçme adına yeni bir adım var. Üç aydır direnen BDP milletvekilleri, 1 Ekim'de yemin etmeyi düşünüyorlar. Sayın Başbakan bir jest yapmalı ve bunu BDP'lilerin başına kakmamalıdır. Büyüğe büyüklük yakışır. Ne sebeple, ne gerekçeyle olursa olsun, hatadan dönene laf edilmemelidir. Sayın Başbakan BDP'lilerle yeminden sonra görüşmelidir.
BDP'liler de artık stratejik olarak bir karar vermelidir. Çözümü, demokratikleşmede arayıp aramadıklarını netleştirmelidirler. Bunu neden söylüyorum. BDP, geçen dönem Meclis'te, parti kapatılmasını zorlaştıran anayasa değişikliğine destek vermedi. Referandumu boykot etti. Seçim öncesi çok oy aldığı bölgelerde, şiddeti adeta benimsedi. Bütün stratejisini, AK Parti'nin yıpratılması üzerine kurdu. AK Parti karşısındaki cephenin değirmenine su taşıdı.
Güven verici bir siyaset anlayışı adına şimdi BDP'nin önünde altın fırsat var: Sivil anayasa çalışmaları... BDP; çözümü, Türkiye'nin demokratikleşmesinde, geniş toplumsal bir mutabakatta gördüğünü ilan etmelidir. Meclis Başkanı Sayın Çiçek'in çabalarını desteklemeli, anayasa komisyonuna, kavgadan, çatışmadan yana değil, diyalog ve uzlaşmadan yana isimler vermelidir. Bu bile, BDP'nin samimiyet testi için bir ölçüdür.
BDP yöneticileri, "Demokratik özerklik", "Özerk Kürdistan" gibi çıkışların, çözüm adına bir anlam taşımadığını artık görmelidir. Çözümü engelleyen "dediğim dedik" inatlaşmasından vazgeçilmelidir. Hele, "güvenlik güçleri ateşkes sağlasın" deyip, terörle etkili mücadeleden vazgeçilmesini istemek, abesle iştigal etmekten başka bir şey değildir.
Kaldı ki, yeni dönemde, zaaflarını gideren ve yanlışlarından kurtulan güvenlik güçleri, terörle etkili ve netice alıcı bir mücadele vermeye kararlı görünüyor. Teröre destek veren, himaye sağlayan herkes kaybedecektir. BDP, gerçekten yol ayrımında...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.