• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 6 °C
  • Diyarbakır 11 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 1 °C

‘Bütün resmî tarihler, devletin işlediği suçları karartır’...

‘Bütün resmî tarihler, devletin işlediği suçları karartır’...
Oya Baydar’ın çocukluk fotoğrafları olduğuna inan biri ısrarla Baydar’a ulaştı ve kendisine bu fotoğraflardan bahsetti. Baydar ve fotoğrafları bulan kişi buluştular...

Gerçekten de fotoğraflar Baydar’a aitti. Ailesinin fotoğraf çektirmeye gittiği bir gün çekilmiş bu fotoğraflardaki süslü küçük kız Oya Baydar’dı. Buluşma esnasında fotoğrafları getiren kişi yazara sık sık “Ah o muhteşem hayatınız” diyordu. Bir yazar olarak bir başkasının gözünden görünen ‘muhteşem hayat’ı yazmak kaçınılmazdı. Öyle de oldu. Baydar, son romanı Muhteşem Hayatınız’ı yazmaya başladı. Roman yazılırken diğer yandan da Dersim katliamıyla ilgili kitaplar okuyordu Baydar. Eski fotoğraflarla Dersim katliamının anıları bir birlerine yaklaşırken annesinin evinde bulduğu babasına ait “Ordu Manevrası Hatırası, Tunceli 1938” yazan bir madalya hikayesinin ortasına düştü. Bütün bunlar bir araya gelerek romanın bütününü oluşturdu. Detaylarını da Baydar’dan dinleyelim.

E-posta kanalıyla gelen birkaç fotoğraf bu romanı yazmanıza neden olmuş. Peki romanda Toplayıcı diye anılan koleksiyoncunun ısrarla tekrarladığı ‘o muhteşem hayatınız’ değerlendirmesiyle sizin gerçek hayatınız arasındaki çelişkilerin romandaki yeri nedir?

Tanımadığım birinin çocukluk fotoğraflarım üzerinden kurguladığı ‘muhteşem hayat’ tabii ki benim gerçek hayatımla uyuşmuyor. Mutlu bir çocukluğum olsa da hayatım hiç ‘muhteşem’ olmadı. Epeyce güçlüklerle, sıkıntılarla geçti. Bu çelişki; gerçek hayatımızla bize yakıştırılan hayat, gerçek kimliğimizle bize yüklenen kimlik çatışkısı üzerine düşünmeye götürdü beni. Bu çelişki veya çatışkının önemli ve yazılmaya değer bir tema olduğunu düşündüm. Ama romandaki yaşam öyküsünün benim yaşamımla uzaktan yakından ilişkisi yok. Sadece romanın fikri o rastlantısal olaydan kaynaklandı.

Bir Dersim romanı değil bu kitap, fakat romanın yüzleşme meselesi Dersim üzerinden gidiyor. 1930’ların Dersiminden alınıp bir subayın evinde büyüyen Diva’nın hikayesi, resmî tarihin yazmadıklarıyla nasıl birleşiyor?

Dersim’in romanını ben yazamam ama bizim Beyaz Türkler mahallesinden, resmî tarihin anlatılarıyla yetinen birinin farkındalık geliştirmesinin ve yüzleşme sürecinin hikâyesini aktarabilirim. Yaptığım da bu zaten. Dersim, Cumhuriyet rejiminin kara kutusudur derler. Bütün resmî tarihler devletin işlediği suçları karartır, gerçek tarihi çarpıtır. Hele de Türklük ve Sünnîlik temelinde kurulmuş Türk ulus devletinin tarihi, bizlere öğretilenle pek çok noktada çatışır. Romanın baş kahramanı Diva, uluslararası üne sahip bir soprano. Köklerini bilmiyor. Yani, Dersim’in Kayıp Kızları tanıklıklarında okuduğumuzdan farklı bir durum var. Asıl adı Aliye Sema olan Diva, kendisini çok küçükken evlat edinmiş olan asker ailesini gerçek anne babası olarak biliyor, onlar da minik ‘harika çocuklarını gerçek evlatları saymış, ona muhteşem bir hayat hazırlamak için çabalamışlar. Ne var ki travmatik geçmişi bilinçaltının derinliklerinde, belli belirsiz hatırlamalar, kâbuslar, sayıklamalar, belli belirsiz puslu görüntüler olarak yansıyor. Ve bunlar, resmî tarihin yazmadığı, örttüğü gerçekler işte.

Huzursuz bir karakter Diva. Ama kafasındaki müzikle kendisinin bile bilmediği gerçeklere götürüyor okuru. Müzikle çözümlenen bu huzursuzluk tasvirinizi biraz anlatır mısınız?

Diva bir müzik dehası. Evet, huzursuz bir karakter, yalnız biri, daha doğrusu kendi içine dönük, kendi egosuyla dolu bir sanatçı. Her zaman özdenetimli, sahnede gibi yapay. Ancak bu karakter özellikleri biraz da kariyerinden, sanatçı kimliğinden, zorlu müzik yaşamından kaynaklanıyor. Diva’nın travmasının ardında ne olduğunu, romanda italikle yazılan bilinçaltının bulanık yansımalarını izleyerek adım adım çözmeye başlıyoruz. Çocukluğundan beri müzikle, özellikle de sesle iç içe biri. Bilinç altının derinliklerinden gelen, kendinin de çözemediği bir müzik, daha doğrusu bir iç ses var. Müzik onu hem iyileştiriyor hem de huzursuzluğunu artırıyor. O iç ses, onu da okuru da köklere götürecek.

Diva kendi geçmişini öğrendiğinde sarsılmıyor. Belki de inanmak istemiyor. Bu biraz bizdeki resmi ağızların tarihsel olaylar karşısındaki durumlarına benzemiyor mu?

Gerçek kimliğini Diva da adım adım keşfediyor. İçine kuşku düşüp aradığı ama bulamadığı bebeklik fotoğrafları, sisler içinde bir manzara, karlar, karların üzerinde kan lekeleri, bunun gibi onlarca küçük, rastlantısal ipucu Diva’ya kendi geçmişini sorgulatıyor. Gerçek hikâyesi kesin kanıtlarla ortaya çıktığında, zaten hazırlıklı yüzleşmeye. Ayrıca da, sarsılsa bile bunu dışlamayan bir kişilik yapısı var. Halinden, kimliğinden hoşnut, çevreyi de kendini de huzursuzlandırmak, bulandırmak istemiyor. Belki de haklısınız, rejimin bekçilerinin ve yandaşlarının tavırlarını andıran bir yanı var Diva’nın duruşunun.

ARYA YÜZLEŞME İHTİYACINI ANLATIYOR

Kızı Arya’nın gerçekler karşısında annesinden farklı olarak yaşadığı değişim bu hikayenin en derin yanı...

En derin yanı mı bilemiyorum ama, Arya farkındalığın yol açtığı yüzleşme ihtiyacını anlatıyor bize. Ve bu yüzleşmenin ne kadar trajik olabileceğini... Farklı bir okumayla Arya’nın yaşadığı sürecin Türk toplumunun kendi tarihiyle yüzleşme sancılarını yansıttığını söyleyebiliriz.

Tanımadığınız birinin size çocukluğunuza ait fotoğraflarla gelmesi, babanızın madalyası ve bunlar aracılığıyla çözülen düğüm romanın merkezini oluşturuyor. Siz romanınızı nasıl yorumluyorsunuz?

Sözünü ettiğiniz, büyük ölçüde rastlantısal gelişmeler romanı ilerletmek ve kurguyu çözmek için yardımcı oldular. Ama tekrar vurgulamam gerekirse, romanda bana ait tek duygu, babamın Dersim madalyasını bulduğumda yaşadığım karışık ruh hali, ki bunu büyük ölçüde Arya’ya yansıtmaya çalıştım. Arya’nın hikâyesinin romanın başarılı bir bölümü olduğunu düşünüyorum, çünkü o duyguyu ben de yaşadım; yani önce red, sonra kendimi aşıp araştırmaya başlamak, babamı temize çıkarmak için uğraşmam, başarmama rağmen içimden atamadığım kuşku kırıntıları, sonra yüzleşme ve rahatlama... Duygusuna, deneyimine sahip olduğunuz bir ruh halini daha iyi yazabiliyorsunuz.

O Muhteşem Hayatınız romanı, yüzeysel ve sübjektif yaklaşımlar bir yana atılarak okunursa, orada kendisiyle yüzleşen insanın dramına, bir de yaşanmışla kurgulanan arasındaki çelişkiye varılır. Zaten roman, “Hangisi gerçek hikâyem benim, kendi yaşadığım mı onun anlattığı mı?” diye başlıyor. (Sevda Aydın-evrensel)

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89