TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, "Türkiye geçmişte gençlerimizi şiddetle terbiye yolunu seçti. Bu tercihin sonucu kaybedilmiş binlerce canın maliyetini biz unutmuş değiliz. Benzer bir maliyetin yeniden ödenmesini istemiyoruz" dedi.
TÜSİAD'ın Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Toplantısı Ankara'da yapıldı.
TBBM Başkanı Cemil Çiçek'in katılımıyla gerçekleştirilen TÜSİAD YİK Toplantısı'nın açılış konuşmasında TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, ilk anayasa taslağının nerdeyse yirmi yıl önce hazırlandığına işaret ederek şunları söyledi:
"TÜSİAD son yirmi yılda Türkiye'nin demokratikleşmesi için tüm imkanlarını seferber etti. Çeşitli çalışmalarıyla, düzenlediği toplantılarla, gündeme getirdiği konularla, AB üyeliği hedefinin istikrarlı şekilde takipçiliğini yaptı. Bu şekilde, kamuoyunda demokrasi, hukukun üstünlüğü, vatandaşın devlete karşı korunması, özgürlükler hakkında bir duyarlılık oluşmasına katkıda bulunmaya gayret etti."
"İstediğimiz herhangi bir anayasa değil"
İlk anayasa taslağının nerdeyse yirmi yıl önce hazırlandığına işaret eden Boyner açıklamalarına şöyle devam etti:
"O gün bugündür de yeni anayasa talebimizi bulduğumuz her platformda dile getiriyoruz. İstediğimiz herhangi bir anayasa değil. Özgürlüklerin çekincesiz korunduğu; hakların kısıtlanmadığı; kuvvetler ayrılığı dengesinin işlediği; yargının tarafsız ve bağımsız şekilde çalışmasının garanti altına alındığı; yasama organının denetleme görevini bihakkın yapabildiği; hesap vermenin istisna değil kural olduğu; her türlü azınlığın sesinin bastırılmadığı; seçim sisteminin insanın adalet duygusunu zedelemediği; partiler kanununun tabanın ve seçmenin sesinin duyulmasına imkan tanıdığı; güçlendirilmiş bir Parlamenter sistem anayasası arzuluyoruz."
"1982 Anayasasının kabul edilişinin otuzuncu yılında rafa kaldırılmasını istiyoruz"
TÜSİAD YİK'e katılan Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in bu yolda sarf ettiği çabaları büyük bir merak ve heyecanla izlediklerini belirten Boyner, "Milletin egemenliğini temsil eden Meclis'in 21. Yüzyıl Türkiye'sine yakışan bir Anayasa hazırlayarak, otoriter bir zihniyetin kullanma kılavuzu şeklinde düzenlenmiş 1982 Anayasasını, kabul edilişinin otuzuncu yılında rafa kaldırmasını bekliyoruz" dedi.
"Meclis toplum birikiminden daha fazla yararlanmalı"
Meclis'in toplumun birikiminden daha fazla yararlanmasını sağlamak üzere sivil toplum örgütleriyle yakın görüş alışverişi içinde olmasının da Parlamenter sistemin güçlenmesine katkı yapacağına inandıklarını dile getiren Boyner,"1982 Anayasasının yerine geçecek yeni Anayasanın kimlik taleplerine, ortak değerlerde birleştiren eşit vatandaş anlayışı çerçevesinde yanıtlar vermesi, din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin sorunları çözmesi, çoğulcu ve katılımcı demokratik temsili parlamenter rejime tüm kurum ve kurallarıyla işlerlik kazandırması, her türlü vesayetten arındırılmış nitelikteki kontrol-denge mekanizmalarını kurmasını bekliyoruz" diye konuştu.
"Sayısal çoğunluk demokrasilerde yegane ölçü değildir"
Tüm Parlamenter sistemlerde yasamanın ağır işleyişinden şikayet edildiğini belirten Boyner, "Ancak bunun çözümü Meclis'in by-pass edilmesi olmamak gerekir. İçtüzük etkili yasama faaliyetine engelse, o zaman yapılacak iş 12 Mart yarı darbe döneminin Kanun Hükmünde Kararname uygulamasına sarılmak değil, içtüzüğü etkinliği arttırıcı yönde değiştirmek olmalıdır. Demokrasinin yalnızca çoğunluğun yönetimi olmadığı gerçeğini de artık iyice sindirmemiz gerekiyor. Bir demokraside her şey sayısal çoğunlukla ölçülemez. Sayısal çoğunluk demokrasilerde 'doğru'nun yegane ölçüsü değildir. Bir demokraside radyoların nasıl yayın yapacakları, ne tür müzik yayını yapılması gerektiği, kamu otoritesi tarafından yalnızca çoğunluğun beğenileri veri alınarak belirlenmez. Bu bağlamda bir yandan Anayasa'yı hazırlarken, diğer yandan da Türkiye'nin son on yıla damgasını vurmuş hızla özgürleşen ve demokratikleşen ülke görüntüsüne pas lekesi gibi yapışmaya başlayan gelişmelerin önünü alacak yasal değişikliklerin gerçekleşmesini bekliyoruz" şeklinde konuştu.
"Kamuoyu infaza dönüşen tutukluluk sürelerinden rahatsız"
Kamuoyunun geniş kesimleri giderek, yılarca süren tutukluluk sürelerinin infaza dönüşmesinden ve uluslararası kuruluşların dahi sahip çıktığı gazetecilerin hapiste olmasından vicdanen büyük rahatsızlık duymaya başladığını ifade eden Boyner, şu açıklamalarda bulundu:
"İddianamelerin somut kanıttan çok demokratik hukuk devletlerinde örneği görülmeyen gizli tanıklık ifadelerine yaslanarak hazırlanması, sanıkların özel hayatlarının telefon kayıtlarından sızdırılmasının vakayı adiyeden sayılması, küçücük bir kız çocuğuna insafsızca tecavüz edenlerin 'rıza' ve iyi hal öne sürülerek en düşük cezalarla neredeyse mükâfatlandırılmaları, kadına yönelik şiddetin cinnet boyutlarına gelmesi, 'model ülke' olma iddiasındaki bir Türkiye'ye yakışmayan karelerdir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bir dava vesilesiyle Türkiye'ye yönelttiği soruların içeriği son on yılda arzu ettiğimiz kadar yol gitmediğimizin göstergesidir. Bu durum, Türkiye'nin demokratikleşme yönünde attığı mevzuat düzeyindeki adımların maalesef uygulamada yeterli ilerlemeyi sağlamadığını, bir anlamda, bu amaçla harcanan emeklerin karşılığını bulmadığını göstermektedir"
"Böyle bir tabloyu yaşamayı hiç de hak etmediğimizi düşünüyorum"
"Böyle bir tabloyu yaşamayı hiç de hak etmediğimizi düşünüyorum" diyen Boyner, ancak bu vesileyle Adalet Bakanlığımızın Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile başlattığı, ifade ve medya özgürlükleriyle ilgili diyaloğu önemsediğini aktardı. Boyner, "Umuyoruz ki, Terörle Mücadele Yasası, Ceza Yasası gibi yasalarda gerekli değişiklikler yapılır ve yeni anayasa yapım sürecini de kolaylaştırıcı adımlar atılmış olur" dedi.
"Benzer bir maliyetin yeniden ödenmesini istemiyoruz"
Boyner, konuşmasında, insafsız değerlendirmeler ve uzun tutukluluklar bağlamında simgesel önem taşıyan Hopa Davası'nın ve Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül'ün duruşmalarının da başladığını hatırlattı. Farklı kaynaklara göre 281 ile 500 arasında öğrencinin aylarını hatta yıllarını hapishanelerde tutuklu olarak geçirmesinin geçmişe yolculuk duygusu uyandırdığına dikkat çeken Boyner,
"1960'larda gelişmiş ülkelerin gençlerin sorunlarına eğilerek, taleplerini dinleyerek aştıkları büyük öğrenci isyanları sırasında Türkiye aksi yöne giderek geleceğini inşa edecek bu gençlerimizi şiddetle terbiye yolunu seçti. Bu tercihin sonucu kaybedilmiş binlerce canın maliyetini biz unutmuş değiliz. Benzer bir maliyetin yeniden ödenmesini istemiyoruz" diye konuştu.
Dersim tartışması
Boyner konuşmasında, Dersim olayları etrafında başlayan tartışmaya da değindi.
Boyner konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
"Partizan veya ideolojik kutuplaşmamızın bir parçası haline getirmediğimiz taktirde, bu tartışmanın bir ferahlama vesilesi olacağına inanıyorum. Cumhuriyet tarihinin nesnel şekilde değerlendirilmesi, Kürt meselesinin geçmişi ve bugününün, Alevi sorununun tüm veçhelerinin tartışılmasının daha demokratik bir vatandaşlık ve laiklik anlayışının tesis edilmesi yönünde iyi bir fırsat sunduğunu düşünüyorum."
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.