Milliyet Gazetesi Yazarı Taha Akyol, 28 Şubat sürecinde dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'le yaşadığı sert tartışmayı ilk kez Cihan Haber Dergisi'ne anlattı. Akyol, Çevik Bir'in talebi üzerine düzenlenen yemekte başörtüsü konusundaki görüşlerinin Çevik Bir'i sinirlendirdiğini söyledi. Akyol, "Toplantıda, 'siz buraya üniformayla geldiniz. Biz kapıya 'Askeri üniformayla girilmez' diye yazı assaydık, kendinizi hakarete uğramış hissetmez miydiniz?' diye sordum. Bir, 'böyle şey olur mu? Bu şerefli bir üniformadır.' dedi. Ben de, "Kızlarınki de öyle. Başörtü de kızların onurlarıyla ilgili.' karşılığını verdim." diye konuştu.
Türk basının usta kalemi Taha Akyol, Mamak Cezaevi günlerinden Tercüman olayına, 28 Şubat sürecinden Aydın Doğan'a kadar bizzat yaşadığı olayları anlattı.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu Taha Akyol, memleketi Yozgat ve Ankara'da 10 yıl boyunca avukatlık yapar. Ankara'ya taşındığı yıllarda Alparslan Türkeş'in avukatı olur. Türkeş'in avukatı iken Yekta Güngör Özden de Bülent Ecevit'in avukatıdır. Türkeş ve Ecevit'in birbirlerine karşılıklı açtıkları hakaret davalarına girerler.
Avukatlıkta iyi para kazanırken bile aklı yazarlıktadır. Bunda fikirlere önem vermesinin etkisi büyüktür şüphesiz. Üzerinde çok derin izleri olan Ali Fuat Başgil'in, Peyami Safa'nın, Tarık Buğra'nın gazetelerde çıkan yazılarını yakın takip eder. "İçimde hep bir taraftan avukat olma bir taraftan da yazar olma arzusu vardı." diyen Taha Akyol, Milliyetçi Hareket Partisi'nin yayın organı olan Hergün gazetesinde yazarlığa başlar. Sonra avukatlığı da siyaseti de bırakarak 1986 yılında Tercüman gazetesi ile ulusal medyaya geçer.
"Şu anda siyasete hiçbir ilgi duymuyorum. İçimde tekrar avukatlığa dönme gibi bir arzu da yok. Gazetecilikten, yazarlıktan memnunum." diye konuşan Akyol, "Ama iyi ki hukuk okumuşum. Hukuk iyi okunduğu taktirde insanda analiz mantığını son derece güçlendirir. Dünyaya yeniden gelsem, yine hukuk okurdum." diyerek ilk mesleğinin kendisine ne kadar çok katkı sağladığının altını çiziyor.
Taha Akyol, Alparslan Türkeş'in avukatlığını yaparken MHP Genel İdare Kurul Üyesi olur. O dönemde parti içinde bazı ihtilaflardan bahseden Akyol, tavrını yazdığı yazılarla ortaya koyar. Akyol, o dönemi şöyle anlatır: "MHP içerisinde 12 Eylül öncesinde bir takım fikri ihtilaflar vardı. Sağ sol çatışması komünizm tehlikesinin öncelikli gündem maddesini oluşturması bu fikir ayrılıklarının üstünü örtüyordu. Benim de MHP içerisinde fikir ayrılığım olduğu konular vardı. O haliyle devam eder miydi etmez miydi bilmiyorum. Ama ben MHP'deyken dahi siyasetten ziyade okumaya yazmaya meraklıydım. Birçok yetenek gördüğüm genci, mesela bunlardan bir tanesi Mümtaz'er Türköne'dir, 'Teşkilatı bırak, örgütçülüğü bırak. Sende akademik yetenek var, bilim adamı ol' diye teşvik ederdim. Kendi temayülüm de siyasetten çok fikir hayatı ile ilgiliydi."
12 Eylül darbesinin ardından MHP davasında idamla yargılanan Taha Akyol, 14 ay boyunca Mamak Cezaevi'nde kalır. Koğuş arkadaşları Yaşar Okuyan ile Doğu Perinçek gibi isimlerdir.
Arkadaşları endişelidir; ancak onları Taha Akyol, hukuk bilgisiyle sakinleştirir. "Benim hukuk okumuş olmam o günlerde hem benim için hem de beraber bulunduğum arkadaşlar için önemliydi. Davanın sonundan endişe eden arkadaşlara, 'Stalin bu askeri mahkemede hakim olsa bile bizim mahkum edemez. Çünkü ben Askeri Yargıtay'ın kararlarını inceledim. Askeri Yargıtay hukuka çok dikkat ediyor. Buradan yanlış bir karar çıksa bile bu askeri Yargıtay'dan döner.' diye ifade verdim. Hakikaten de başta ben olmak üzere pek çok arkadaş hatta MHP yöneticilerinin tamamı beraat etti."
EŞLERİ ÖNÜNDE PSİKOLOJİK İŞKENCE
Anacak cezaevinde işkence vardır. Daha çok solcu tutukluların işkenceden geçirildiğine şahit olur. "Solcu kızlara nasıl haşin, kaba, gaddar davranıldığına şahit olduk. Bunlar kötü hatıralar. Bizi her gün yürüyüşe çıkartarak askeri disiplin içinde marşlar eşliğinde yürütürlerdi. Geri kalan kısımda bizi serbest bırakırlardı. İşkence de vardı. Ülkücü liderlerden Yılma Durak, Celal Adan, Muhsin Yazıcıoğlu'na, hatta Gümrük Tekel eski Müsteşarı Namık Kemal Zeybek'e bile işkence yapıldı; ama bizlere işkence yapılmadı. O atmosfer başlı başına insanı ister istemez sıkıntıya sokuyordu." diyen Taha Akyol bir anısını paylaşıyor: "Mamak Cezaevi o zamanlar çok kötü bir şöhrete sahipti. 'Buraya giren mutlaka işkence görür, işkenceden ölenler olur' gibi izlenim hakimdi. İçeri girdikten sonra eşlerimiz ziyarete geldi. İlk görüşmeyi yapacağız. Saçlarımız, bıyıklarımız kesildi. Ayaz vardı, hava çok soğuktu, birerli kol halinde uygun adım şekilde, askeri marş söyleterek yürüttüler bizi. Bir tel örgünün önüne geldik, sıraya soktular. Tel örgünün diğer tarafına ise eşlerimiz ve çocuklarımızı getirdiler. Bize 'Başla' diye talimat verdiler. Biz de başladık: 'Ey bugünümüzü sağlayan ulu Atatürk, açtığın yolda, kurduğun ülküde hiç durmadan yürüyeceğime and içerim.' Andımızı okuttular bize. Eşlerimizin karşısında kendimizi çok aşağılanmış hissettik. Eşlerimiz bizi, karşılarında esas duruşta, bağırır halde görünce ağladılar. Ama yapacak hiç bir şey yok. Çünkü en ufak bir direnişte sizi eşinizin karşısında coplayabilirlerdi."
"İNTİHAR ETTİ DERİM"
Akyol, bir gün cezaevi komutanına dilekçe verir. Avukat olduğunu, askeri cezaevi yönetmeliğini bilmediğini ve kendilerine yapılan muamelenin hukuka aykırı olduğunu belirterek askeri cezaevi yönetmeliğinin kendisine verilmesini talep eder. Komutan Raci Tetik, Akyol'a bu dilekçeden dolayı çok kızar. Akyol ve mektubun yollanmasına izin veren koğuş kıdemlisi Yaşar Okuyan'ı yanına çağırtır. Akyol bundan sonrasını şöyle anlatıyor: "Üzerimize yürüdü. Bağırarak bana 'Seni astırırım, sonra çarşafla kendini astı diye rapor tutarım' dedi. Yanında bulunan ve ülkücü olduğunu öğrendiğimiz askeri doktora 'İntihar raporu verir misin?' diye sordu. Doktor da 'Emredersiniz efendim, o raporu imzalarım' yanıtını verdi. Bana dönerek, 'Bu dilekçeyi geri al' dedi. Ben de almayacağımı söyledim. 'Sen bana kahramanlık taslıyorsun' dedi Raci Tetik. 'Kahramanlık falan taslamıyorum. Bunu yapamayacağınızı bildiğim için dilekçeyi almıyorum. Çünkü yarın Türkiye'ye demokrasi gelir, bunun hesabı sorulur. Biz ömrümüzün sonuna kadar burada kalmayacağız. Ben gazeteciyim, çıktığımda bunları yazacağım. Bize işkence yaptığınızda, bize dayak attığınızda bunun hesabı sorulur. Onun için siz buna cesaret edemezsiniz.' dedim. Daha fazla sinirlendi ama, 'Sana eşinle bir ay görüşmeme cezası veriyorum' dedi. Eşim, 'Taha öldürüldü' şeklinde zannetmesin diye dilekçeyi geri çekmek durumunda kaldım."
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.