“AKP ve Gülen’i bitirme planı”nın gerçek olduğundan çok emin olduğunu belirten Taraf muhabiri Mehmet Baransu, bunu İlker Başbuğ'un da çok iyi bildiğini iddia etti. Baransu'nun Başbuğ'a bir sorusu ve bir de talebi var.
Ersin Çelik'in röportajı
Mehmet Baransu... Taraf gazetesinin ülkeyi derinden sarsan haberlerinin bir çoğuna imza atan isim.
"Genelkurmay'ın Türkiye'yi biçimlendirme planı", "Dağlıca saldırısında TSK ihmali olduğu iddiası", "AKP ve Güleni bitirme planı", "Genelkurmayın yeni Kontrgerilla planı", "Üsteğmeni dağda unuttullar", "Ergenekon'un temel belgesi",
Mehmet Baransu; Başbuğ – Osman Paksüt görüşmesi, Balyoz darbe planı, Dursun Çiçek imzalı “AKP ve Fethullah Gülen’i Bitirme” Planı, Kafes planı, Dağlıca baskını, Kontra-Gerilla Örgütlenmesi, Gayri Nizam Harp Planı’nda yapılan ince değişiklik ve daha birçok olayı yeni belgeleriyle Karargah’ta yorumluyor.
Mart 2010 - Karakutu Yayınları
dört er böyle öldü: Pimini çekip bombayı verdi", “Parola Adi, işaret Başbakan” ve "Koç da andıçlandı" şeklindeki bu başlıklar, Mehmet Baransu'nun, gündemin başköşesine konan haberlerinden bazılarına ait...
Elazığ'da üsteğmenin, pimi çekilmiş el bombasını bir askerin eline verip askerimizin şehit olmasını ortaya çıkaran haberiyle Sedat Simavi ödülüne layık görülen Mehmet Baransu, son iki yıl içerisinde TSK kaynaklı önemli gelişmeleri gün yüzüne çıkaran haberlerini "Karargah" isimli kitabında toparladı.
Gündemi aylardan beri işgal eden "AKP ve Gülen'i bitirme planı" haberi ekseninde gelişen olayların ana gündemi olan ıslak imza meselesine, kitabında çok daha farklı bir boyut kazandıran Baransu, Dursun Çiçek'in aynı tutanakta kullandığı farklı imzaları kitabında belgesiyle yayınlıyor.
“AKP ve Gülen’i bitirme planı”nın gerçek olduğuna ve altındaki imzayı Dursun Çiçek’in attığından çok emin olduğunu belirten Baransu, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un da tüm bunları bildiğini söylüyor. Başbuğ’un emri kimin verdiğini de bildiğini öne süren ve kendisine bu soruyu yönelten Mehmet Baransu’nun hedefinde ise Genelkurmay Başkanı’yla röportaj yapan gazeteciler var; “Ben onlar için "emir subayı" diyorum...”
Fikret Bila’nın kendisine çizilen sınırlar içerisinde İlker Başbuğ’a sorular yöneltebildiğini ifade eden Mehmet Baransu, “Keşke Başbuğ bana röportaj verse de gazeteci nasıl soru sorar kullanışlı gazetecilere göstersem. Başbuğ da karşısında uzun bir aradan sonra gerçek bir gazeteci görür.” diyor…
"EMRİ KİMİN VERDİĞİNİ BİLİYOR"
Kitapta, son dönemde TSK'nın muhatap olduğu tartışmalı birçok konuyu derinlemesine irdelemişsin. Ama ben en kötüsünden gireceğim ya denildiği gibi, Dursun Çiçek'in imzasız çok profesyonelce taklit edildiyse...
Bunun gerçek olduğunu biliyorum. Hiç aklımın ucundan bile geçmez. İlker Başbuğ da gerçek olduğunu biliyor. Emri kimin verdiğini de biliyorum. Başbuğ da en az benim kadar emri kimin verdiğini biliyor.
Haber 7’yi ziyaret eden Mehmet Baransu, yayın yönetmeniniz Ünal Tanık’ın da katılıdığı söyleşide, kitabını anlattı ve soruları cevapladı...
Böylesine kesin konuşmanın dayanağı nedir?
Bu kadar kendine çok güvenen bir isim tutup imza değiştirecek, fotokopi ve tutanağa başka bir imza atacak, yarım saat arayla imzasını değiştirecek. Evindeki tutanağa farklı farklı imzalar atacak. Bakın İlker Başbuğ'un "kağıt parçası" açıklaması var. Deniz Baykal grup toplantısında "Belgenin orijinali yok. Belgenin orijinali bulunursa onun kime ait olduğu bulunurmuş" o gün bunu dediler. Belgenin orijinali bulundu. Askeri savcılık inceledi. "İmza Çiçek'in" dedi. O yetmedi üç tane Adli Tıp uzmanı araştırma yaptı. Sonra Adli Tıbbın en üst kurulu onay verdi sonra da 11 kişiden yedisi onayladı. Çekimser kalan 4 kişinin üzerinde ne tür baskılar olduğu da konuşuluyor...
Dursun Çiçek imzalı belge eline nasıl geçti. Yayın öncesinde nasıl bir araştırma yaptın?
4 Haziran'da belgenin bulunduğu avukatlık bürosuna operasyon düzenlenmişti. Sonra bu belgenin fotokopisi elime geçti. Ankara'daki kaynaklarımla görüştüm. İçeriğini okudum. Bir tanesi belgeden haberdar olduğunu söyledi.
Bir anlamda askeri kaynaklarına doğrulatmışsın belgeyi...
Evet. Askeri kaynaklara belgeyi doğrulattım. Haberi yayımladıktan üç gün sonra emekli bir orgeneralle yaptığım görüşmeyi de yazmıştım. Hatta olayın ciddiyetini anlasınlar diye bazı detayları da verdim. Şahsıyla ilgili. O orgeneral belgenin Ocak ayında hazırlandığını ve kendisinin de Şubat ayında haberdar olduğunu söylemişti.
"SIZDIRMALAR BANA ÖZEL DEĞİL"
"Haber kaynakların" ya da "içeriden bilgi sızdıranlar" diyelim. Nasıl bir ilişkin var?
Sızdırma olayı bana özel değil. Ben yazabildiğim için bana geliyor. Herhangi özel bir ilişkim yok. Bazılarıyla geçmişe dayanan ilişkim var. 12 yıl önce yolsuzluklarla ilgili haber yapmıştım ve bunların bir bölümünü askerler inceledi. Oradan gelen bir tanışıklık da var. Bir de TSK içinde yolsuzluk ve hukuksuzlukla ilgili belge ve bilgisi olanların temas kurmak için ilk aklına gelen kişi benim. Gazete olarak da Taraf gazetesi.
İşlenen bir suçun deşifre edilmesinin sorgulanmasını insanlar anlayamıyor. TSK'nın böyle bir telaşa düşmesinin sebebi nedir sence?
Halının altındaki tüm pisliklerin ortaya çıkmasından korkuyorlar. İnsanların yüzüne bakamazlar çünkü. Kurum o kadar çürümüş ki. Şöyle bir şey söyleyeyim; yolsuzluk, hırsızlık, hukuksuzluk ve yasa dışı olaylar o kadar yoğun halde ki bu tarz sızmalarında yoğun olması normal. Bence sızmalar çok da yoğun değil. Yani denizde damla... Yolsuzluklarla karşılaştırdığım zaman. Bakın askere sivil yargı yolu niye istemiyor biliyor musunuz?
"TSK'DAKİ İHALE YOLSUZLUKLARI ORTAYA ÇIKACAK"
Kol kırılıp yen içinde kalmama meselesi mi?
Hem öyle, hem de çok daha başka bir sebebi var. İrtica ile mücadele eylem planı ya da lahikadan dolayı sivil mahkemede yargılanmak değildi mesele. Eğer askere sivil yargı yolu açılırsa, bütün birliklerin, bütün il ve ilçelerdeki eğitim komutanlıklarında yapılan ihalelerdeki yolsuzluk ve usulsüzlüğe askeri mahkemeler değil sivil mahkemeler bakacak. Çünkü sivil ve asker ortak suç işlemiş olacaklardı. O zaman bakın bakalım orada kim yolsuzluk yapıyor nasıl trilyonluk ihaleler veriliyor... Erlere yedirilmeyen yemekleri nasıl yedirildi göstermişler bunlar çıkacaktı ortaya. Teneke gemilere verilen trilyonlar, fahiş fiyata yapılan binalar. Bakın hiç savunma sanayine girmedim. Sivil yargının önüne çok insan çıkacağı için askere sivil yargı yolunu kapadılar. Sebep Ergenekon operasyonları değildi. Anayasa Mahkemesi’yle de yoğun temas kurup, bu yasayı iptal ettirdiler.
Bunlar çok ağır iddialar...
Bakın tank diyorsunuz yolsuzluk ortaya çıkıyor. Uçak ihalesi diyorsunuz yine aynı, silah alımı da öyle. Sadece kantin yolsuzlukları kamuoyunu sarsar.
MURAT YETKİN ACEMİ SAVAŞÇI
Murat Yetkin (Radikal Gazetesi Ankara temsilcisi) Osman Paksüt - Başbuğ görüşmesini haber yaptığım dönemde, utanmadan "Hükümet yanlısı gazeteden sığ bir kampanya Ankara'da acemice psikolojik savaş" şeklinde bir haber yaptı ve gazetesi de bunu manşetten gördü. Paksüt-Başbuğ görüşmesi haberimi eleştiriyordu. Gerekçe olarak da, "Başbuğ siyasi konulara girmez. Yalnızca askeri konuları konuşur. Başbuğu ben çok iyi tanıyorum. Eğer ki Paksüt Başbuğ ile görüşecekse ailevi meseleleri görüşmüştür. Siyasi konulara girmemiştir. Ak Parti davasıyla kapatma davasıyla ilgili değildir" dedi. Haziran 2008'de yazdı bunları.
Şimdi Murat Yetkin bana söylesin; son 15 gün içinde Başbuğ siyasi konularla ilgili hiç susmadı. Devamlı açıklama yapıyor. Başbuğ son iki yıldır göreve geldikten sonra ne zaman askeri konularla ilgili konuştu. Hep siyasi mesajlar vermedi mi? Hani Başbuğ siyasi konularla ilgili gazetecilerle konuşmuyordu? Çok demokratik bir adamdı. Hani sen çok iyi tanıyordun onu? Bende şimdi diyorum ki; Murat Yetkin Kullanışlı medya yanlısı bir gazetede çalışan “sığ” analiz yapan bir adamdır. Acemice psikolojik operasyon yapan bir savaşçıdır. Ben Galatasaraylıyım. Bizim çok ünlü bir sloganımız var. Gerçekleri tarih yazar, tarihi de GALATASARAY. Şunu unutmayalım, Gerçekleri tarih yazar, tarihi de arşivler yazar.
Başbuğ geçenlerde bir madde hatırlattı "gazetecileri mahkemeye veririz" diye...
Bence o konulara hiç girmesin. At üst ilişkisiyle gazetecileri korkutmaya çalışmasın. O hesap veremeyeceği şeylerle karşılaşabilir. Önce Dursun Çiçek olayının hesabını versin. Emir kim verdi diye kendisine soruyorum..
Medyanın içinde sana olan bakış açısı nasıl. Geçenlerde Uğur Dündar ve Ertuğrul Özkök'e sitemin oldun. Senin için ajan gazeteci diyenler bile var...
Nasıl bir bakış açısı olduğunu hiç merak etmiyorum. İsteyen istediğini söyler benim hiç umurumda değil. Ajan gazeteci şunu yapar; Ortada bir gerçek vardır. Bunu karartır. Eğer ortada hukuksuz bir şey varsa ve bunu ortaya çıkartıyorsanız buna ajanlık denilmez, dürüst ve cesur gazetecilik denir. Ajan gazeteci bazı yerlere bilgi sızdırır. Ben bilgi alıp yazıyorum. Neysem oyum. Kamuoyu önündeyim. Ajan gazetecilik karargaha girip gazetecileri ispiyonlamaz. Ben karargaha, İlker Başbuğ’a meslektaşlarıyla ilgili ispiyonculuk yapan üst düzey gazeteciler biliyorum. Ajanlık odur. Gerçekleri yazmaz ajanlık değil, namuslu, dürüst gazeteciliktir.
"EMİR SUBAYI GAZETECİLER"
Bu gönderme askerle iç-dışlı olan gazetecilere mi?
Ben onlar için "emir subayı" diyorum... Adam benim haberime bir şeyler eklemek yerine haberimi karartmaya çalışıyor. Dört tane Ankara temsilcisi utanmadan karargaha gidiyor herhangi bir konuyla ilgili, sanki Genelkurmay'dan araştırıp çok özel bilgiler elde etmişler gibi yazı yazıyorlar aynı gün köşelerinde. Tek kalemden, tek torna tefsiye atölyesinden çıkmış yazılar kaleme alıyorlar. Utanmadan da bunu araştırıp, soruşturmuş gibi yapıyorlar. Çıkıp da hiç biri, "Biz Genelkurmay'a gittik, şu bilgiler bize verildi" demiyorlar. Sanki çok bilgi sahibiymişler gibi yorum yapıyorlar. Gidip emir alıyorlar, emirleri köşelerinde yazıyorlar ve insan önüne çıkamayacakları için de araştırıp, soruşturarak bilgi aldıkları gibi yazı yazıyorlar. Ama dördünün yazısı da aynı cümlelerde oluşunca ortaya gerçek çıkıyor.
Bunlar meslektaşlarınızla ilgili çok ciddi iddialar değil mi? "Emir subaylığı" falan…
Bakın gazeteci sorduklarının yanı sıra soramadıklarından da sorumludur. Yoksa gazetecikten başka bir şey yapmış olur. Fikret Bila, Genelkurmay Başkanıyla röportaj yaptı. Başbuğ devam eden yargılamalar üzerine açıklama yapıyor. Bila, "Efendim siyasi konulara giriyorsunuz. Mahkemeyi yönlendiriyorsunuz" demiyor, diyemiyor. Daha vahimi var.
Nedir daha vahim olan?
Başbuğ, diyor ki biz Dursun Çicek’i görevden almadık çünkü hakkında henüz soruşturma yapılıyor. Kovuşturmaya geçilmedi. Bila şu soruyu soramıyor. Kayseri'de tutuklanan bir albay var. Olay kovuşturma aşamasında, yargılama devam ediyor. (“Adam öldürmeye azmettirmek ve silahlı örgüt üyesi olmak” suçundan tutuklanan Kayseri Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz) Erzincan'da orgeneral kovuşturma geçiriyor. Hakkındaki iddianame hazırlandı. (3. Ordu Komutanı Saldıray Berk) Fikret Bila çok ünlü ve yılların gazetecisi. Bu komutanların neden görevden alınmadığını Başbuğ'a sormuyor oysa. Madem Başbuğ Bey, kovuşturmaya geçen olaylarla ilgili görevden almadan bahsediyor, bu isimleri neden görevden almadı. Toplum Başbuğ’un konuşmasından rahatsız ama ben çok memnunum.
Neden?
Başbuğ, konuştukça ortada olana tiyatronun perde arkasında yaşananları toplum artık görüyor. Başbuğ farkında değil ama perde arkasında yaşanan olaylarla ilgili satır arlarında topluma bilgi veriyor. Toplum da bunları görüyor. Ben memnunun çünkü yazdıklarımıza inanmak istemeyenler bile Başbuğ konuşça bazı gerçekleri görüyorlar. Çiçek’le ilgili açıklama yaparken, Çiçek’i aslında nasıl hukuksuz bir şekilde koruduklarını topluma anlatıyor ama farkında değil.
BAŞBUĞ RÖPORTAJ VERSİN DE NASIL SORU SORULUR GÖRSÜNLER
Sen Başbuğ ile röportaj yapmak istedin mi?
İki kez aradım kendisini. İki ay önce aradım notumu bıraktım. Trabzon konuşmasından sonra aradım. Karargaha not bırakıp, "Başbuğ beni hedef gösterdi. Kendisi ile röportaj yapmak istiyorum. Sormak istediğim sorularım var" diye komutana iletilmesini istedim. Not aldık komutana ileteceğiz dediler ama bana dönüş olmadı. Döneceklerini de zannetmiyorum. Keşke Başbuğ, röportaj verse de gazeteci nasıl soru sorar kullanışlı gazetecilere göstersem. Başbuğ da karşısında uzun bir aradan sonra gerçek bir gazeteci görür.
Peki çıkacak haberlerdeki iddialar için TSK'dan görüş istiyor musun?
Yeri geldi mi istiyorum. Bana diyorlar ki "Sen haberi yazıyorsun, fakat karşı tarafın görüşünü almıyorsun." Karşı taraf bana dönmüyor ki görüş alayım. Bazen aramam. Belgeli bir haberse neden arayayım? Mesela pimi çekilmiş el bombası haberi için neden arayayım. Ben arayacağım, öğrenecekler. Daha haber çıkmadan açıklama yaparlar; "Efendim işte pimini çekmiş bizde onu cezalandırdık". Çünkü ben onlara hatalarını örtmeleri için bir fırsat vermiş olurum. Çok eminsen bazı konularda aramazsın.
Taraf yazarı Lale Kemal geçenlerde bir yazısında ordu içindeki "tarafçı subayların" da atılan bazı başlık ve manşetlerden rahatsız olduğunu yazdı. Haberlerin TSK içindeki etkisi hakkında bilgi sahibi olabiliyor musun?
Gazetenin okur kitlesi çok çeşitli. Herkes her an gazetedeki haber veya başlıktan mutlu olmayabilir. Bu bütün gazeteler için aslında geçerli. Etki olayına gelince, Karargahtakilerin morallerinin bozuk olduğu, sinirlendikleri haberleri geliyor zaman zaman bana. İrticayle eylem planıyla ilgili olarak, bir komutanın, "bunun gibi yüz tane plan var ama Taraf bir tanesini buldu" demiş mesela...
NÖBET TUTARKEN TEDİRGİNLİK YAŞADIM
Kitabında, Başbuğ-Paksüt ve Lahika haberlerinde imza atmamanın sebebi olarak iki ay sonra askere gitmeni göstermişsin. Onun öncesinde ise Dağlıca baskınıyla ilgili çok konuşulan imzalı haberlerin oldu. Taraf'tan Mehmet Baransu olarak nasıl askerlik yaptın?
Kısa dönem askerlik yaptım Çanakkale'de. Haberlerimden dolayı sivil mahkemeye çok ifade ve bilgi verdim. Birliğimde bir gece beni sorgulamaya kalktılar. Ankara'dan bir tanıdığım aradı, "Seni sorgulayacaklar böyle bir duyumum var. Ciddi bir duyum dikkatli ol" dedi. Bunun üzerine eşimi, ailemi ve gazeteyi aradım ve "Böyle böyle bir durum var. Benden 12 saatte bir haber almaya çalışın. 24 saat içerisinde benden haber alamazsanız, bilin ki ben sorgudayım ya da başka bir yerdeyim."diye uyardım. Aynı günün gecesi sorgulandım. İki kişi sorguladı. Kendilerini tanımıyorum. Biraz küfürleştik başka şeyler oldu filan. Onlara "Beni sorgulayacağınızı biliyordum Ankara'dan haber geldi. Bana haber veren, beni kimin sorguladığını da bulur. Rütbeniz nedir filan bilmiyorum. Ailemin, gazetenin haberi var. Eğer sabah yediye kadar benden haber almazlarsa Çanakkale komutanlığının önünde bütün dünya, basın, herkes olur" dedim. Bunu üzerine her şey değişti. Sorgulamayı gerçekleştiremediler...
Bunun dışında başka bir şeyle karşılaştın mı?
Hayır yok. Ben kendi birlik komutanlarımdan çok memnundum. Ama bu sorgu olayından sonra gece nöbetlerinde tedirginlik yaşıyordum. Şehrin arka tarafı gece zifiri karanlık, ormanlık alan. En az birliğe 3-4 kilometre... O sorgudan sonra ister istemez tedirginlik yaşadım. Ama nöbetimi de aksatmadan tuttum.
Tehditler alıyor musun?
Almıyor değilim. Yapacak da bir şey yok. Her meslekte böyle tehdit alan insanlar olur.
Haberlerinden dolayı açılmış kaç dava var?
40'ın üzerinde. Gizli belge yayınlamaktan on yılla yargılanıyorum. Böyle iki tane davam var. İrtica ile Mücadele Eylem Planına dair 301 ile ilgili yargılandım. "Kovuşturmaya gerek yoktur" kararı çıktı.
Kitapta yine Genelkurmay'ın dava açacağını söylediği haberler için hiç bir işlem yapmamasına değiniyorsun. Genelkurmay Başkanlığı “Taraf ve Mehmet Baransu yargı önünde hesap verecek, hesap soracağız” şeklinde hep açıklama yapıyor ama görüyoruz ki seni ve gazeteni mahkemeye vermemiş.
Evet beni mahkemeye vermediler. Genelkurmay Başkanlığı haberlerimden sonra açıklama yapıp, "yargı önünde hesap soracağız" diyor ama mahkemeye gidemiyor. Çünkü yazdıklarımızın doğru olduğunu kendisi de biliyor. Yapmak istedikleri sadece kamuoyuna mahkemeye vereceğiz şeklinde açıklama yapıp, kamuoyunda bak, mahkemeye gidiyorlar, kendilerine güvenleri tam, haber kesinlikle yalan algısını oluşturmak. Kullanışlı gazeteciler de buna çanak oluyorlar. Ama hiç biri fikri takip yapıp, mahkemeye verilip verilmediğimi araştırmıyor. İşlerine de gelmez zaten, yazsalar onlara emir verenler onları paralar.
ADİ BAŞBAKAN'I ERLERE DE DOĞRULATTIM
"Adi Başbakan" haberi tam da parola işaretin kullanılacağı gün yayınlandı. Oysa bir aylık çizelgeydi bu. Haber elinde kaç gün bekledi?
İki gün. Ama sadece nöbet çizelgesine bağlı kalmadım. Hatta o birlikten iki erle de görüştüm. Geçmiş günler için "bu bu parola ve işaretleri kullandınız mı?" diye sordum. Onlardan da teyit ettim.
Olay astsubayın üzerine patladı... Başbuğ çok büyütülmemesini söyledi. Senin kanaatin ne doğrultuda?
İstediği kadar "büyütülmesin" desin. Zaten yeterince büyüdü. Astsubay bir liste hazırlıyor, albay okumadan imzalıyor, ondan da tümamirale bilgi gidiyor. O da mı hiç bakmıyor. Biz yarın bir gün bunlarla savaşa girsek, ya da bir masada görüşmede olsalar askeri bir imza atsalar. Ne olacak? Buna gülerler. Sadece kendilerini kandırırlar. İlker Başbuğ kendisi bile inanmadıktan sonra kimseyi inandıramaz. Sadece bunun astsubayın işi olmadığını kendi de biliyor.
Bundan sonrası için neler planlıyorsun?
Kitabımı yazdım.2500 sayfa yazdım. Bunu 500'e indirdim. İlticayla mücadele eylem planı en az 2000 sayfaydı. Belgeyle ilgili çok detaylı bilgiler var. Askeri savcılığın olayı nasıl kapattığıyla ilgili tüm belgeler var. Askerin yaptığı soruşturmanın tamamı var kitapta. Belgeleriyle.
Şamil Tayyar yazdığı kitap yüzünden ceza aldı ve yargılandı. Senin bir çekincen var mı?
Hayır yok. Çünkü Şamil Tayyar gizlilik ihlalinden yargılandı. Karargah'ta gizliliği ihlal eden bir durum yok. İddianameleri olan, medyada da geniş çerçevede yer almış bilgi ve belgeler bunlar. Belki kişisel dava açılabilir. Ama gizlilik ihlali bakımından açılamaz. Onun içinde ben böyle bir dava beklemiyorum.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.