“Vatandaş gerçeği ara, öğren!” deyip Kazım Karabekir’i alıntıladım ama gerçek ortaya çıkınca ne “kağıt parçası”ndan geri adım attım ne de “boru”dan.
Kuvvet komutanlarını arkama alıp kameralara parmağımı sallayarak medyayı azarladım. “TSK’yı yıpratmaya çalışıyorlar” deyip gazetecileri hain ilan ettim. Akacak kanın sorumluluğunu da onlara yükleyip tehdit ettim. Zira ülkesini ve milletini seven TSK'nın kendisine olan özgüveni tamdır, diğerleri kendilerine o kadar güvenmesinler.
Balyoz darbe planı iddialarını önce “vicdansızlık” olarak yaftalayıp sonra da “Soruşturuyoruz.” diye ekledim. “Sabrımızın sınırı” olduğunu hatırlatmayı ihmal etmedim.
PKK’lıları korumak için Heronlarımızı düşürmeyi planlayan askerleri üç yıldır soruşturtuyorum. Bu süre zarfında “Çok zayiat veriyoruz. Ya koordinatlarını değiştirin ya da Heron’ları düşürün” diyen üsteğmen yüzbaşılığa, “Çaresine bakarız” diyen yarbay da albaylığa terfi ettirildi. Soruşturma bir gün elbet sonuçlanacaktır. Açıkçası sizin “sabrınızın sınırını” pek de takmadım.
Oğlumun basına yansıyan fotoğraflarıyla ilgili aynı gün açıklama yaptım ama altı askerin Hantepe saldırısında “BBG evini izler gibi” öldürülüşünü izleyen ordu personeli hakkında sustum. Asimetrik psikolojik savaşa malzeme vermedim.
Aktütün’de, Dağlıca’da, Gediktepe’de, Hantepe’de TSK’nın ihmallerini açıklayanları PKK ile aynı safa koyup “Dikkatli olun, doğru yerde durun” dedim.
Ne Ceylan’ın öldürülüşüyle ilgilendim ne de Canan’ın. Kekik toplayan yaşlı köylüleri de pek umursamadım çünkü “doğru yer”de duruyordum. Demek ki onlar “yanlış yer”deymiş.
Basına yansıyan darbe planlarına uygun olarak Koç Müzesi’ndeki denizaltıda bomba çıkmış olabilir. Hayat tesadüflerle doludur. Bu hadiseden sonra Oruç Reis fırkateynine çıkarak söylediğim gibi “En büyük gücümüzü halkımızın TSK'ya duyduğu sevgi saygı ve güven oluşturmaktadır.” Kimse halkın TSK’ya olan sevgi, saygı ve güvenini zedelemeye uğraşmasın. Gün, birlik günüdür.
Bu güveni sorgulayanların “Türk kanı taşıdıklarına inanmıyorum” demiştim. Kuşkularımız sürüyor. Kıyaslamalı kan testi yapabilecek ilgili makamları buradan göreve çağırıyorum. Unutmayın ki muhtaç olduğumuz kudret o kanda mevcuttur.
Gediktepe baskınını Emniyet İstihbarat önceden haber vermiş olabilir. 11 şehit vermiş olabiliriz. Ancak Mehmetçiğimiz kahramanca şehit olmuş, Gediktepe karakolundan sorumlu komutan ordu içindeki konumunu korumuştur. Şehitler ölmez, TSK yıpratılmazsa vatan da bölünmez.
Bana gençleri ölüme terkeden ordu personeli için “Vatana ihanet etmiştir” dedirtemediler ama ben TSK’nın ihmallerini ortaya çıkaranları hainlikle suçladım. Çünkü TSK bu milletin göz bebeğidir, onu korumak kollamak her vatandaşımızın görevidir.
Çukurca’da şehit olan altı askerin ardından “Her şeyden evvel, bu şehitlere haksızlık yapıyorsunuz. Hakkınız yok.” demiştim. Şehitlerimizin bastığı mayınlar TSK’nın çıkınca “sözlerimi yuttum. TSK’nın terörle mücadeleki azmi ve kararlığı şehitlerimize haksızlık yapma pahasına da olsa aynı güçte devam etmektedir.
TSK’nın kasıtlı ihmali olduğunu iddia eden basına “mütareke basını”ndan beter dedim ama şimdiki TSK’nın içindeki bazı askerlerin mütareke zamanındaki gayri nizami ordudan bile daha beter olabileceğine ihtimal vermedim.
Eşi başörtülü olan kimseyle yan yana gelmemeye dikkat ettim ama güneşli bir Ankara günü Hurşit Tolon’u da arkama alıp devre arkadaşlarımla Atamızı ziyarete gittim. Ziyaretin ardından verdiğim beyanatta Tunceli’de saldırıya uğrayan karakola 12 saat boyunca yardım gitmemesini oradaki hava şartlarına bağladım. Yağan yağmurdan da TSK sorumlu olacak değil ya, Allah’ın işi işte.
Üstelik bizim askerimiz “Allah Allah!” nidalarıyla savaşa gider. Bakın daha önce de yaptığım gibi yumruğumu masaya vurarak tekrar söylüyorum: “Mehmetçik “Allah Allah!” sesleriyle eğitim yapıyor. Talimnamemizde var. Bu ordudan darbeci çıkar mı? Lanetliyorum”.
TSK mayınına basıp şehit olan altı asker için “ufak tefek hata” diyen komutanla yan yana çömeldim. Kılıçdaroğlu istedi, ayakta da poz verdim. Milletin diğer vekillerineyse “Dağa çıkın” dedim. Demokrasilerde söz sahibinin millet olduğunu iddia edenlere rağmen demokratik açılımda “sözün bittiği yeri” hep ben işaret ettim, iyi ettim. Bölücülere geçit vermedim.
Darbe suçlamalarının sanığı olanları terfi ettirmeyip yasalara uyan Başbakan’a tavır koydum. Sivil iktidarı köşeye sıkıştırmak için kuvvet komutanları bile istifaya zorlandı ama darbe planladığı ortaya çıkanları ya da askerlerimizi ihmalleriyle ölüme yollayanları istifaya zorlamak aklımın ucundan dahi geçmedi.
Neden?
Çünkü teamüllere uydum.
Türküm, övünüyorum, emekli oluyorum, güveniyorum. Siz de öyle yapın.
Hilâl Kaplan - Taraf
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.