• BIST 9549.89
  • Altın 3005.985
  • Dolar 34.5383
  • Euro 35.9979
  • İstanbul 8 °C
  • Diyarbakır 16 °C
  • Ankara 2 °C
  • İzmir 9 °C
  • Berlin 8 °C

‘Başbakan bizi tersleyince siyaset yolu tıkandı’

‘Başbakan bizi tersleyince siyaset yolu tıkandı’
Şerafettin Elçi şehit haberleriyle tırmanan şiddet sarmalını ‘meşru demokratik siyasetin tıkanmasına’ bağlıyor.

Şerafettin Elçi şehit haberleriyle tırmanan şiddet sarmalını ‘meşru demokratik siyasetin tıkanmasına’ bağlıyor. Tecrübeli siyasetçi ‘Başbakan BDP’yi tersleyince siyaset dışı unsurlar devreye girdi’ uyarısında bulunuyor

‘Bu gergin ortamda bir söz söylemek de anlamsız. Duygular hakim’ diye söze başlıyor Şerafettin Elçi. BDP listesinden Diyarbakır milletvekili seçilen Elçi, aslında BDP’li değil. Yıllar boyu hem devletin baskıcı tutumu, hem de PKK’nın sunduğu silahlı mücadele seçeneğine tek başına karşı çıktı. Ama günün birinde Türkiye’nin değiştiğini, Kürt sorununun demokratik çözüm aşamasına geldiğini düşündüğü için Meclis’e girmeye karar verdi.

Verdi de ne oldu? Türkiye seçimden bir kaç hafta sonra Kürt meselesinde gerisin geri sarmış durumda.

Bir kaç hafta önce Ahmet Türk’le birlikte Çankaya Köşkü’ne davet edilen Elçi, dün adeta pes etmiş gibiydi. ‘Başbakan elinin tersiyle bizleri itti. Meşru demokratik siyaset ortamı tıkanınca siyaset dışı unsurlar devreye girdi…’

* Uzlaşma, uzlaşma derken nasıl geldik buraya?

Sayın Başbakan bize karşı çok anlayışssız hareket etti. Bizi önemsemedi, ciddiye almadı. Çok yakın bir arkadaşıyla bir süre önce kendisine haber gönderdim ve milli iradeye rağmen oraya gelen vekilin (Hatip Dicle yerine seçilen Ak Parti Diyarbakır vekili Oya Eronat’ı kast ediyor) yemin etmemesini rica ettim. Bölge kaynıyor. Patlayacak bomba gibi. Bu ortamda yemin etsek insan içine çıkamazdık. Sayın Başbakan devlet adamı sorumluluğuyla olaylara önünü alsın istedik. Kendisinden bir jest rica ettik. Ama hayır dedi, gelip yemin etsinler dedi ve bizi elinin tersiyle itti.

* Ancak 13 şehit cenazesiyle başlayan terör dalgasının yemin kriziyle alakası yok…

Var çünkü bakın Diyarbakır’da gençler yolumuzu kesip yemin edip parlamentoya girerseniz kendimizi yakarız diyorlar. Bu bayan yemin etmeseydi kriz kısa zamanda çözülebilir ve anayasada ufak bir rötüşla hallolurdu. Meşru siyaset kanalları açık kalmış olurdu. Başbakan bizi elinin tersiye itti. Zafer kazanmanın gururuyla kimseyi takmayan, umursamayana, bizleri tersleyen ve gerekirse MHP’yle anayasa yapmayı planlayan bir anlayışa girdi. Bizlerin siyasetçi olarak etkisi kalmadı.

* Yani PKK saldırısı aslında BDP bloğunun zayıflamasıyle ilgili diyorsunuz…

Başbakan’ın tavrıyla artık politikacı olarak bir etkinliğimiz kalmadı. Oysa bize güvence verilseydi, toplumdaki tansiyonu düşürebilirdik. Başbakan’ın bir beyanı kafiydi. Tek istediğimiz ortada biz haksızlık olduğunu duymaktı. Biz bu işin meşru zeminde hallolmasını istiyoruz. Bizi elinin tersiyle itince barış umudu suya düştü, siyasette gidilecek yer kalmadı. Bu gergin havada siyaset dışı unsurlar devreye girdi. Onlar da kendi yöntemleriyle hareket ettiler. Demokratik siyaset tıkanınca siyaset dışı unsurlar devreye giriyor, onlar da bizi kaale almıyor.

* Galiba devlet bir süredir BDP’yi dışlayıp meseleyi Öcalan’la çok daha kolay çözebileceğini düşünüyor….

Keşke öyle olabilseydi. Kimle hallederse halletsin. Ama yapamadılar ki. Sen dağdakileri ikna etmeden sorunu nasıl halledersin? Mesele zaten onların dağdan iniş yollarının hazırlanması.

* Başbakan yeni stratejilerin devreye girebileceğini söylüyor…

Yeni bir Tansu Çiller rolü oynamak istiyor ama bu denenmiş başarısız bir politika. Daha önce denenmemiş bir yöntem yok ki. Denenmemiş ancak atom bombası ya da zehirli gaz kullanmak. Öldürmekle, cezaevine atmakla bu mesele bitmiyor. Asimilasyon da askeri yöntem de iflas etti. Yapılacak şey yepyeni bir anlayışla meseleye eğilmek. Basit bir formülü var: Kürtleri tatmin, Türkleri ikna etmek.

* Neden tam tersi değil?

Türklerin daha nesini tatmin edeceksin, ne hak vereceksin? Kürtlerin talepleri var, Türklerin yok ki…

ÖZERKLİK İLANI HEM ZAMANSIZ HEM DE….

BDP’nin 13 şehit haberinin geldiği saatlerde Diyarbakır’da son dakikada kaleme alındığı hissi veren bir bildiriyle demokratik özerklik ilan etmesi, herhalde en siyaset tarihimizin en vahim halkla ilişkiler facialarından biriydi. En hafif tabiriyle diyelim.

Özerklik ilanının talihsiz bir zamanlamayla yapıldığı günlerdir yazılıp çiziliyor. Gerçekten de 30 yıldır adım atmamış Kürt hareketi, 13 askerin öldüğü anı seçmek yerine bir kaç gün daha bekleyemez miydi bu konuyu gündeme getirmek için?

Ama bir sıkıntı daha var. Özerklik, tanım itibariyle bir ülkenin kendi sınırları içindeki bir bölgeyle yaptığı özel bir akittir. Merkezi hükümet ile yetki ve yönetim konularında varılan ikili bir anlaşmadır. İlla ki iki taraflıdır.

Yanlış anlaşılmasın. Ben Güneydoğu’da daha özerk bir yapıya geçilmesine karşı değilim. Bu tartışılabilir, genel bir kamu reformu ya da özel bir uygulamayla hayata geçirilebilir. Daha da ötesinde, Kürtler de her millet gibi kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir ve günün birinde bunu kollektif olarak kullanmayı seçerlerse, hukuken ve vicdanen kimse karşılarında duramaz.

Ancak bütün bunlar ciddi hukuki ve siyasi süreçleri gerektirir. Kosova’dan Osetya’ya ve Tibet’e kadar örnekleri var. Bu konular parlamentoda tartışılır ve ortak kararla anayasaya yansır.

Ama 30-40 kişinin iki konferans yapıp basın açıklaması yapmasıyle özerklik ilan edilemez. Bunu dünyada örneği de yok, ciddiyeti de. Çünkü tek taraflı özerklik, tek tarfalı evlilik gibi bir şey.

Aslı Aydıntaşbaş - Milliyet

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89