Bunu epey bir zamandır düşünüyorum.
Düşünüyorum da; köşeden ari’ydim. Sizlerle paylaşamadım.
Bence bu topraklarda HAKİKİ bir barışın, samimi ve cesur bir birlikte yaşama pratiğinin, karşılıklı konuşmanın/ anlaşmanın sembolü olacaksa, o yalnız ve yalnızca biridir: Şivan’dır, Perwer’dir. Şivan Perwer’dir!
Alâkasız bir köşeleme konusu vardı kafamda. Birden kalbinin teklediği haberiyle kala kaldım. İnternette görüp de.
Melekler korusun.
Melekler korusun.
Melekler korusun.
Bir adam düşünün. 1976’da kaçmak zorunda kalıyor Türkiye’den.
Tanrısal bir tembûr ustası.
Kürtçeyi; öyle bir Kürtçe ustası ki, o söylemeye başlayınca, o konuşmaya başlayınca, o çalıp da söylemeye başlayınca–
Kürtçe bir nehir oluyor: Su gibi aziz bir dil, dinleyenlerin ruhuna akıyor.
Böyle bir Kürtçe yok! Böyle bir ses yok!
Böyle bir Kürtçe yok-muş. Ben, takdir edersiniz ki, Kürtçenin bırak hasından misinden anlamayı; bir kelimesini biliyor değilim.
Geçen senenin aralık ayında, Paris’te Kürt Enstitüsü’nde yapılan Ahmet Kaya’yı anma toplantısında masaya Şivan Perwer, Gülten Kaya ve Hasan Cemal’le oturma onuruna eriştim.
Dinleyiciler tekrar tekrar teşekkür ettiler Şivan Perwer’e. “Kulaklarımızın pası silindi,” dediler. “Böylesine güzel bir Kürtçeyle karşılaşmayalı o kadar zaman oldu ki!” dediler.
Ne diyeceklerini bilemediler.
Yani yalnızca türkülerini söylerken değil, normal konuşma dilinde de, artık yok olmakta/ can çekişmekte olan bir mükemmeliyetin/ yetkinliğin Kürtçesiyle kendini ifade etmekteymiş Şivan Perwer.
Bir cesur adam düşünün.
Onun kasetlerini dinlemek, dağıtmak, bir elden diğerine geçirmek–
Dayaklardan dayak, hapislerden hapis, işkencelerden işkence beğen: Uzun yıllar boyunca su gibi aziz bir Kürtçenin, gümbür gümbür sözleriyle, gürül gürül sesiyle, üstadlığıyla solukları kestiği tembûruyla YASAKLISI oldu Şivan Perwer.
Avrupa’da ve dünyada bir türkü üstadı, müzik otoritesi, besteciler bestecisi, şarkıcıların hası misi, dengbejlerin âzâmı oldu.
Cigerxwin’in şiirleri, onunla taptaze, en şahanesinden birer hayat buldu.
Şivan Perwer’in Kürtçeye yaptıklarını, sayıp dökmek bana düşmez.
Önünde saygıyla başımı eğmek bana düşer. Bunu yapıyorum.
Bu adam, bu müthiş sanatçı NE YAPTI?
Garantici olmadı! Buyrun bakalım.
“Benim kutsal bir yerim, konumum var. Sütunlarım, kaidelerim, heykellerim var. Yüz binlerce, milyonlarca hayranım, fanatiğim, hastam var. Aman kıpırdamayayım. Aman ağzımı açmayayım. Türbemin kutsiyetine halel getirmeyeyim. Parmağımı oynatmayayım. Heykel bilsinler: Sesimi çıkartmayayım.”
Diyebilirdi. Rahatça diyebilir, öylece durabilirdi. Heykel gibi.
Dedi mi? Diyemedi: içi götürmedi. Kabul etmedi!
CESARET BUNA DENİR:
BUDUR YÜREKLİLİK!
Senden istediklerini, talep ettiklerini temcit pilavlamaya; ARTIK bir yanlış görüyorsan, bir sapma, bir inat, güce tapınma, kan akıtmada otomatiğe bağlama, inadından dönememe görüyorsan–
“VE DAHİ DURALAR!” demeye denir cesaret. “Gidişat nereye agalar” diye sorgulamaya: diklenmeye, çığrından çıkmanın karşısında dikilmeye denir.
Habire aynı lafları, ezberleri, içi boşaltılmış kalıpları topaçlayana “Garantici!” denir. “Bakarkör,” denir. “Tembel,” denir en iyi ihtimalle. “Otomatik kahraman!” denir.
Denir babam denir.
PKK’nın ölüm listesine alındı Şivan Perwer. 1976’da kaçtığı topraklarına, kaçmak zorunda bırakıldığı yurduna bir daha hiç dönmemiş/ dönememiş bir Kürt Kahramanına, Kürtçenin en ince işçisine, sanatçısına “Ve dahi duralar: Gidişat nereyedir agalar?” deme yürekliliğini gösterdiği için zembereğinden boşalmış Ölüm Makinesi dişşş biledi.
“Ne cüretle!” yaptı bir nevi. “Sen benim sonu gelmez, bucağı görünmez, ucu iyice salverilmiş haklılığımı nasıl sorgular da, benim façamı çizmeye cesaret edersin ulan?” yaptı.
Boru değil: Kürt Milliyetçiliğinin/ Azgın ve Azmanlaşmış Militarizminin Ölüm Makinesi rolüne tamamen konuşlanıp da, onun bunun tarafında, hop orada hop burada, konjonktüre göre pozisyon alıp da, fakirin ve fukaranın –Kürt ve Türk: iki misli, üç misli Kürt– çocuklarının kanıyla makineyi illa da işletmek, böylesi bir tıkır savaş makinesinin sana doğrultulduğunu görmek; kolay değil kesinlikle!
Ama ESAS zoru; milyonlarca fanatiği, “hastası” olan bir adamın, bir kahramanın; uğrunda kaç yılını tükettiği, gurbetlerde gün sayarak geçirdiği bir savaşın haklılık ve adillik sınırlarını tamamen terk etmeyi dahi göze alması üstüne, artık durdurulamaz bir savaş makinesi olarak her türlü akıl, izan, mantık çerçevesinin dışına taşıvermeyi âdet haline getirmesi üstüne, güç bezirgânlığı iptilasının emrine amade olması üstüne–
“DUR!” demeye cesaret etmesidir.
“YETER!” demeye yüreğinin yetmesidir. “BU KANLAR: BUNCA KAN YETER!”
Şivan Perwer gerçek bir barış, karşılıklı bir kabul ve anlaşma bu topraklara gelecekse (ki, eminim: gelecek) o barışın kahramanıdır benim indimde.
Hakikatin efendisidir; yalanın, içi boşun, kolayın getir-götürcü uşağı, “müsteşarı” olmak yerine.
Yüreklidir ve hatta yürektir.
Şimdi teklemiş kalbi. Meğer.
PKK’nın ölüm listesinde olmak boru mu?
Kahramanken; üstünün, doğrunun yanında yer almak adına çizilmesini göze alan kaç kişi tanıyorsunuz? Sayın parmaklarınızla.
Bir gün, barış geldiğinde, hayalimdeki özerk Kürt Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı Şivan Perwer’dir benim.
Acil şifalar, tez iyi olmalar diliyorum.
Ona da, türkülerine de her zamankinden çok ihtiyacımız var.
Muhtacız ve duacıyız cümleten.
Hep birlikte. Hep birlikte.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.