Uludere olayının ardından Taraf yazarı Mehmet Baransu ile Radikal yazarı Akif Beki arasında köşelerinde başlayan polemik sürüyor. Son olarak, Beki'nin "eline bavul ve kalem tutuşturulmuş tıfıl gazeteci" dediği Baransu "Dalkavuk - saray soytarısı" başlıklı bir yazı yazdı.
Baransu'nun bugün (16 Ocak 2012) yayımlanan yazısı şöyle:
Padişah ve dalkavuğun hikâyesini bilirsiniz. Hikâyenin çeşitli türleri var. Biz en popüler olanlarından birini anlatalım.
Padişahlardan biri bir akşam ziyafetinde patlıcan oturtmayı pek beğenmiş. Başlamış patlıcanı övmeye. Övmüş, övmüş ve yine övmüş.
Padişahın ardından sözü dalkavuk almış. Önce efendisinin sözlerini onaylamış, ardından da patlıcanın hem gerekli, hem sağlıklı, hem de bin bir türlü faydalarını anlatmış.
Padişah meğerse akşam, yemeği fazla kaçırmış ve patlıcan midesine oturmuş. Sabaha kadar kıvranmış. Sabah kalkar kalkmaz da başlamış patlıcanı kötülemeye.
Padişahın ardından sözü yine dalkavuk almış. Vermiş, veriştirmiş patlıcana. Hem gereksiz, hem sağlığa zararlı, hem de zehir zemberekmiş patlıcan. Padişaha derhal yasaklanması teklifinde bile bulunmuş.
Padişah bu duruma şaşırmış. “Akşam patlıcanı övüyordun, bin türlü faydalarından bahsediyordun. Akşamdan sabaha ne değişti” diye sormuş.
Dalkavuk cevap vermiş; “Haşmetlim, ben sizin dalkavuğunuzum, patlıcanın değil ki.”
Efendim, bu hikâyeyi niye anlattınız diyeceksiniz.
Önceki gün, cumartesi sabahı hava yağmurlu, ortalık da bir o kadar çamurluydu. Bir ses duydum. Sesin nereden geldiğini anlamak için çevreme bakındım. Geldiği yeri bulamıyordum. Neden sonra ayaklarımın altına baktım. Çamurlardan biri ayaklarıma bulaşmış, dile gelip konuşmaya başlamıştı.
Kendisini hemen tanıdım. Dalkavukluğuyla bilinirdi. Bu arkadaş bir ara saray soytarılığına da terfi etmişti. Kendisini o zaman da “padişah” zannediyordu. Sağa sola ferman göndermekle meşhurdu; “Şu haberi girmeyeceksin, şu haberi çıkaracaksın... Yoksa sizi sürüm sürüm süründürürüm, bak fena olur.” Devlet gücü bu sabi sübyan saray soytarısının elinde bir korkutma aracına dönüşmüştü.
Siz bu dalkavuğu bilmezsiniz... Ben onun geçmişini de bilirim. Ailesinin yüz karasıdır. Bir aralar kendini mehdi bile ilan etmişti. Saray soytarılığına terfi edince, mehdilikten vazgeçmiş, efendisini bu posta layık görmüştü. Konuyla ilgili bir de kitap yazdı.
Dalkavuklarla oldum olası işim olmadı. Kendilerinden hep uzak durdum. Çevremde ne dalkavuklara ne de saray soytarılarına yer verdim. Bilirim ki onların bir fikri yok. Hep kıskanırlar. Efendilerinin sözünden çıkmazlar. Efendileri kendilerine “makam” verir, onlar da kendilerini “gazeteci” zannederler.
Bazen uçakta, bazen dört duvar arasında yaşanan olaylar efendilerinin kulağına gider de yedikleri tokat sonrası saray soytarılığından uzaklaştırılırlar. Ama efendileri yine de onlardan vazgeçmez. Saraydan uzaklaştırılsalar da ihtiyaç halinde dalkavukluğa gerek duyulduğu için onlara her zaman bir “köşe” verilir. Ellerine tutuşturulan metinleri yazarak da “gazeteci” olduklarını zannederler. Bilmezler ki toplumda itibarları yoktur. Dalkavukluk bir karakter mesleğidir ve bu meslek ölene kadar devam ettirilir. Anlayacağınız can çıkar da huy çıkmaz bu tiplerde...
MİT, saray soytarısı, dalkavuklarla çalışmaz. Onların sabiyane akla sahip olduğunu, efendilerinin sözünden çıkmayacağını bilirler. Daha profesyonel kalemlerle çalışır MİT.
Saray soytarılığı yaparken, medya patronlarına ödedikleri diyetin karşılığını da hemen alırlar. İşsiz kalırlar. Mükemmel “Türkçeleriyle” diyetin karşılığı kendilerine yazı yazdırılır.
Kamuoyu bu dalkavukları da bilir, gerçek gazetecileri de. O açıdan dalkavuklarla uğraşacak ne zamanım var ne de vaktim. Benim işim efendilerle. Efendilerin yaptığı hukuksuz işlerle. Yalnız dalkavukların şu sıralar en meşhur olanından cevaplamasını istediğim bir soru var. Uçakta ve dört duvar arasında ne oldu da efendinden tokat yiyip, saray soytarılığından atıldın?
34 candan özür dilerim...
Uludere Katliamı’nın sorumlusu da bulundu. Gazeteci Sevilay Yükselir dünkü Sabah gazetesinde olayın müsebbibinin bulunmamasını yazdığım haberlere bağlamış. Bir de yetkin bir istihbarat uzmanının görüşlerine yer vermiş. Efendim, olay benim yüzümden çözülemiyormuş, dolayısıyla katliamın sorumlusu da benmişim. Önce 34 candan özür dilerim. Sorumluluğumdan dolayı. Sonra da tüm Türkiye’den...
Bu haberimin arkasında olduğum gibi MİT’in çalışma sistemini de, Genelkurmay Başkanlığı’yla istihbarat paylaşımını da iyi bilirim. Zamanın kimi haklı çıkaracağını da hep birlikte göreceğiz. Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu var.
Sevgili Sevilay’a da şunu salık vereyim... Bence gerçeğin peşinden koş. Yetkin istihbarat uzmanlarıyla uğraşma. Yukarıdaki dalkavuk yazımı da iyi oku.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.