Devlet-İmralı görüşmelerinin başlamasının ardından Paris’te PKK kurucularından Sakine Cansız ve iki kadına düzenlenen suikast, barış sürecine yönelik ilk provokasyon olarak algılandı. Faillerinin henüz açığa çıkmadığı cinayetlerin arkasında kimlerin olduğuna dair ortada pek çok iddia var. 1998- 2004 yılları arasında devlet ile PKK arasında yürütülen görüşmelerde arabulucu rolü üstlenen ve kamuoyunda “Balıkçı” olarak tanınan İlhami Işık, cinayetle ilgili olağan şüpheliler arasında, Suriye’nin istihbarat servisi El Muhaberat’ın önde geldiğini söyledi.
İmralı’da başlayan son görüşmelerde herhangi bir rolü olmayan Işık, “Bu direkt PKK’ye yönelik bir suikast girişimidir. Ancak bu suikastı Öcalan’ın Kandil’e ve PYD’ye gönderdiği ‘Esed’le ilişkinizi kesin’ mesajı tetiklemiş olabilir” dedi.
Paris’teki suikastın arkasında kim var?
Türk gladyosunun dününü düşündüğümüzde bugün en zayıf olasılıktır. Bizim gladyonun dışarıdaki faaliyetleri hep sıfıra yakın olmuştur. İçeride kendi halkına karşı çok acımasız olan gladyonun dışarıda aynı operasyonel kabiliyetine henüz hiç rastlamadık. Üçüncü ülkelere baktığımız zaman, bu olasılık çok yüksek. Suriye El Muhebaratı’nın bu suikastı yapabilme kapasitesi yüksek görünüyor.
Neden El Muhebarat?
Bölgemizdeki en yakın sorun Suriye meselesi. Suriye’nin meselesi sadece oraya ait bir iç mesele değil. Yalnızca Esad’ın gitmesi meselesi de değil. Bölgedeki tüm fay hatlarını tetikleyen, uluslararası politikayı belirleyen, diplomasiyi de kilitleyen bir mesele. Esas önemli mesele, şimdiye kadar yazılı olmayan kurallarla işleyen bir Şii- Sünni bloklaşmasını açığa çıkardı ve bunu kâğıt üzerine döktü. Böyle olunca Kürtler esas sosyolojisinde olan Sünni blok dışında bir duruşla kendisini ifade etti. PKK bunu PYD üzerinden yaptı. Bu durum son iki ayda kırıldı. Bu kırılma daha da olumlu bir evreye geçerse -ki Öcalan’ın gönderdiği mesajlardan da anlıyoruz- Esad’ın iktidarda kalma süresi ciddi anlamda azalacak ve bloklaşma ciddi anlamda kırılacak. Yani, PKK’nin de dâhil olduğu bir Şii bloku bölgede ciddi kırılmalara ve tahmini imkânsız sonuçlara neden olabilecekti. PKK’nin bundan vazgeçmesi bu suikast hamlesiyle kırılmak isteniyor.
Öcalan PYD meselesine müdahale etti mi?
Öcalan’ın Suriye’de PYD’ye müdahalesi var. Bunu yaşanan açlık grevlerinde kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla verdiği mesajdan anlıyoruz.
Bu mesaj neydi?
Öcalan, Araplarla birlikte hareket edilmesi gereken bir durum olduğunu, Esad’la ilişkilerin kesilmesi gerektiğini söyledi. Kürtler için farklı bir pozisyon bugün için bir kazanç gibi görünse bile yarın için aslında bir sorun olduğunu mealen anlattı. Bu tanımlama PYD’nin Esad’dan kopuşununun başlangıcı oldu.
Peki, PYD, bu mesajı nasıl yorumladı?
Olumlu baktı. Çünkü baktığınız zaman PYD, önce yeni kurulan koalisyona yönelik son derece negatif bir açıklama yaptı. Sonra da “Biz yanlış anladık” dedi. Koalisyonun güvencelerini ve Kürtlere dönük tavrını olumlu bulduğunu, bu konuda desteklerini sunacaklarını, devlet başkanlığı yardımcılığı ve Kürtlerin anayasal haklarının güvence altına alınmasını garantiledi. Mesela soruyorlar, PYD Lideri Salih Müslim’e, “Değişimin nedeni ne, somut ne gelişme yaşandı” diye, “Bize söz verildi, şu an bu bizim için yeterli” diyerek cevap verdi. “Sayın Barzani’nin de bu konudaki güvencesi ve 16 Kürt temsiliyeti şu an bizim için yeterlidir” dedi. Bu bir kırılmanın siyasal ifadesidir. Kırılma başladı.
El Muhebarat’ın özelliği nedir?
Birincisi PKK’yi Türkiye’den daha iyi tanıyor. Çünkü El Muherabat’ın hâkim olduğu alanda PKK, yaşam alanı buldu. Her ne kadar PKK, Diyarbakır’da kurulmuş olsa da Ortadoğu’da güçlendi. Bu şekillenmeyi 1984’te Türkiye’ye taşıdı. İkincisi, El Muhaberat, Fransa’yı da Türkiye’den daha iyi tanıyor. Çünkü Fransa, Suriye istihbaratını oluşturan bir devlet. Köklü ve derin ilişkileri var. Bu açıdan baktığımız zaman hem PKK’yi hem de Fransa’yı çok iyi tanıyan El Muhebarat’ın bu cinayetleri işleme olasılığı yükseliyor.
Burada İran’ın rolü göz ardı edilemez. Çünkü Kürt meselesi, Esad’ın yaşam alanını genişleten bir şeydir. Düşünün ki bir devlet, kendi askerini bir günde Kürtlerin yaşadığı alandan çekiyor. İran açısından Suriye, kaybedilmemesi gereken bir mevzidir. Suriye’den sonra sıranın kendisine geleceği kaygısı var.
Suriye’nin iç çatışmasından dolayı dışarıda böyle bir saldırıyı gerçekleştiremeyeceği söyleniyor?
Devletler tarihine baktığımız zaman böyle olmadığını çok iyi görüyoruz. En zayıf anlarda bu tür suikastlar yaşanmıştır.
Peki İsrail?
İsrail’i düşünmekte bir mantıksızlık yok. Eğer barış görüşmesi başarıyla sonuçlanırsa bunda Türk istihbaratı ve onun başındaki Hakan Fidan’ın payı çok açıktır. Daha bu görüşmelerin hiç emaresi yokken İsrail, Fidan’a yönelik büyük bir karalama kampanyası yürüttü. Bu anlamda olağan şüpheliler çok. Bu cinayeti işleyenler de bu olağan şüphelileri iyi biliyordu. Bu yüzden cinayetin kriminal boyutunun ortaya çıkması ciddi anlamda zaman alır. Ama biz siyasi nedenini biliyoruz.
Neden bu isimler seçildi?
İsimlerden ziyade PKK seçildi. O isimler daha kolay hedef olduğu için, kadın olmaları ve onların düzenli gittikleri bir yerin olması gibi.
Sakine Cansız’ın özelliği neydi?
Başka biri de olabilirdi ama Sakine Cansız PKK’yı simgeliyor. Onun öldürülmesinin, Öcalan’ı üzme boyutu da var. Bu direkt PKK’ye yönelik bir suikast girişimidir. PKK’nin barış görüşmeleri bir silahsızlandırmayla sonuçlanırsa, “Siz silahsız hiçbir şeysiniz, kendinizi koruyamazsınız bile” mesajı, hunharca işlenen cinayetlerle verilmiştir. Bu mesajı almamak da mümkün değil diye düşünüyorum.
PKK kendisine yönelik bu suikastı nasıl değerlendirir?
Kendisine yönelik algıladı bu olayı zaten. Barış görüşmelerinde kendi pozisyonlarına yönelik negatif bir girişim olarak yorumlandı.
Peki, olumsuz etkilenecek mi?
Sanmıyorum. Tam tersi, bu süreci daha da olumlu yönde hızlandıracak bir etki yarattı.
Bu suikast İmralı’daki görüşmeleri nasıl etkileyecek?
Başbakan’a bakıyoruz çok daha kararlı olduğunu görüyoruz. Öcalan, “Bu tür sabotajlar mümkünken, barış görüşmelerinde kaybedecek bir dakikamız bile yok” diyor. Yani, Öcalan bu tür olayların olacağını kestiriyordu.
Bu tür suikastlar yine olabilir mi?
Sadece PKK’ye yönelik değil, başkalarına yönelik de olabilir. Ama hiç olmayabilir de. Biz 40 yıllık bir meseleyi konuşuyorsak, bundan daha ağırları da olabilir. Sorun, birilerinin ne yaptığı değil, biz bu tür olaylar karşında ne yapıyoruzdur. Biz ihtiyatlı iyimserlik yerine aktif iyimserlik pozisyonuna geçmeliyiz.
İmralı’yla görüşmeler ne aşamada?
Teknik olarak olayı bilme şansına sahip değilim. Teknik kısmını bu işi yürütenler bilir. Ama siyasal olarak bu süreci şimdiye kadar, hayata geçmiş altı yıllık bir çatışmasızlık sürecinden kat kat daha önemli bir durum olarak görüyorum.
Öcalan’ın dört mektubundan söz ediliyor, böyle bir açıklama olacak mı?
Bu sürecin uzayacağını düşünmüyorum. Türkiye önüne yeni bir anayasa koymuş. Bu yeni anayasanın oluşabilmesi için de ülkede barışın sağlanması gerekiyor. Çünkü Kürt meselesinden kaynaklı bu anayasayı engelleme ve mevcut iktidarı devirme senaryoları çok canlı. Hem iç hem de dış güçler devrede. Ayrıca, bizim dışımızda da Kürt-Türk birliğine giden süreç çok hızlı gelişiyor. Gerek Irak’taki Kuzey Kürt yönetimi ile Bağdat arasında gerekse de artık sürdürülmesi mümkün olmayan Suriye’deki durumdan ötürü Kürtlerin Türklerle ilişkileri gelişiyor. Bu kardeşliği hayata geçirecek adımlar atılmazsa Türkiye’nin gücünü de demokrasisini de emen bir durumla ortaya çıkar.
PKK silahsızlanacak mı?
Düşünülen kalıcı bir çatışmasızlıkla silahlı güçleri sınır dışına çekmek. Gelişmelere bakıldığında bu çok uzak bir ihtimal değil. Baharla beraber PKK’nin silahlı güçlerini sınır dışına çektiğini duyduğumuz zaman bu bizim için sürpriz olmamalı.
Kamuoyuna görüşmelerin yeni başladığı aksettiriliyor. Sizce müzakereler başlamadı mı?
Teorik anlamda ben müzakerelerin bittiğine inanıyorum. Görüşme değil, müzakere olduğunu düşünüyorum. Ama bu teori, pratik adımlarla beslenmediği zaman havada kalır. Havada kalmamasının iki garantisi var; Başbakan’ın bu konuda kalıcı bir iradesinin ve netliğinin olması. İkincisi Kürt silahlı mücadelesini birinci dereceden etkileyen Öcalan’ın kararlılığı. Bu iki tavır, teorinin pratiğe dönüşmesi açısından bizi inanılmaz bir şekilde cesaretlendiriyor. İkisi de kararlı görünüyor.
Silahsızlanmanın karşısında Öcalan neyi kabul etti?
Al-ver süreci sınır problemi yaşanan müzakereler için geçerlidir. Ama sınır problemi olmayan müzakerelerde al-ver alışverişi olmaz. Bir sorun var, bu sorunu üreten nedenler üzerinde duruluyor. “Şu alındı, bu verildi” demek, müzakereleri kirletmektir. Bu müzakerelerde böyle bir şey olmadı. Çünkü PKK’nin sınır problemi yok. Türkiye’nin içerisinde Kürtlerin hak ve özgürlükler çerçevesinde daha iyi yaşanmasıyla alakalı sorunları var. Görüşmeler bu çerçevede yürütülüyor. Türkiye daha fazla nasıl demokratikleşebilir, yeni anayasasını nasıl yapabilir? Kürtlerin dil problemi, Kürtlerin yerel yönetimlerdeki konumu daha fazla nasıl zenginleştirilebilir? Bunlar konuşuluyor.
Öcalan’ın hükümetten beklentisi ne?
Devletlerin dönüşmeleri çok zordur. AKP iktidara geldikten sonra Adalet Bakanı 2007’de bile hâlâ kendi adamını İmralı’ya gönderemiyordu. Böyle bir devleti düşünün. Öcalan bunu daha net gördü.
Çekilmede bir risk var mı?
Birilerinin kafasından geçebilir. Ama bu ülkenin başbakanı birinci elden bunun güvencesini vermiştir. Bu ilktir. Kimse bu güvence dışında başka bir şey aramamalıdır.
Silahları bırakıp çekilmek ne anlama geliyor?
Silah kafada biter aslında. Ortadoğu’da silahlanmak en ucuz şeydir.
Öcalan kendine hiçbir zaman öncelik tanımadı
BDP’nin duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
BDP’nin bu sürecin dışında kalma ve de dilini değiştirmeme lüksü yoktur. BDP, toplumun gözünün önünde olduğu için bu süreci zenginleştirmek durumundadır. BDP’nin bu anlamda kendini dönüştüreceğine inanıyorum.
Öcalan’ın durumu ne olacak?
Öcalan hiçbir zaman kendisini öncelik yapmadı.
Peki, örgüt ve BDP’yle daha rahat bir ortamda görüşme sağlanabilecek mi?
Şu net görülüyor ki, Öcalan’ın iletişim olanakları artırılacaktır. Bu anlamda süreci olumsuz şekilde Öcalan’a aksettirecek isimler dışında Öcalan’la görüşmenin kapalılığı ortadan kaldırılacak.
BDP, Kandil ve PKK’nın Avrupa kanadı Öcalan’ın başmüzakereci olması konusunda net mi?
Mekanizma olarak net. Öcalan “1999’da silahlı güçleri çekin” dediğinde Tunceli Eyalet Komutanlığı “Ben çekmem” dedi. O meşhur ölümler o zaman yaşandı. Ama örgüt Öcalan’ın arkasındaydı. (Taraf)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.