Bir partiyi, bir örgütü, bir lideri, bir ideolojiyi tutmak, onu kayıtsız şartsız desteklemek, sorgulamamak, senin “tuttuğunun” daima haklı, senin “tutmadıklarının” daima haksız olduğuna inanmak, insan zihni için olabilecek en büyük lükstür.
Düşünmene hiç gerek bırakmaz.
“Acaba bir hata var mı” endişesini hiç taşımazsın.
Hiç denetlemezsin.
Neyi “destekliyorsan” onu bir ilah, kendini de inancı tam bir kul haline getirirsin.
Artık ondan sonra rahatsındır.
Böyle “inançlı” birinin girdiği kavganın şehveti, doğrusu ya, hiçbir şeyde bulunmaz.
Kuvvetli bir inancın, sana güven veren bir “aidiyet” duygun, büyük bir grubun parçası olarak kendi egona kattığın bir gücün ve “düşmanlara” duyduğun sarsılmaz bir kızgınlığın vardır.
Kabul edelim ki bizim ülkemizde bu “mutlak” sevginin ve “mutlak” öfkenin takipçisi çoktur.
Padişahlardan, “tek” partilerden, “tek” liderlerden gelen, bütün kültürü bu “teklik” üzerine oturmuş, asırlar boyu bütün eğitimi bu “tekliği” yüceltmiş bir ülkede bu durum da şaşırtıcı değildir.
Ama ne yazık ki bu “mutlaklık” hayatın gerçekliğiyle örtüşmez.
Düşünmeye, bakmaya, incelemeye koyulduğunda o “mutlaklığın” üstündeki “çatlakları”, yırtıkları, yanlışları görürsün.
Biz iki gündür bir haber yayımlıyoruz.
Neresinden baksan tuhaf ve “mutlaklık” inancını altüst eden bir haber bu.
AKP’yi ve Başbakan Erdoğan’ı devirmek için 2003’te bir darbe planlanıyor, bu darbe planına da Balyoz adı veriliyor.
Balyozcular Erdoğan’ın en keskin düşmanları.
Ordu içinde örgütlenmişler.
Darbe planları, o sıradaki diğer generallerin karşı çıkması sonucu gerçekleşmemiş.
Bu Balyoz darbe planıyla ilgili yeni belgeler Eskişehir’de bir albayın evinde bulundu.
Albay gözaltına alındı.
Belgeler de mahkeme dosyasına konarak resmileşti.
O belgelerin arasında bir bölüm var.
Darbeci generallerden biri, herhangi bir soruşturmaya uğramaları halinde kendilerini koruyabilecek bir “hukuki” çerçeve oluşturulmasını emretmiş ve çeşitli maddelerden oluşan böyle bir yasa metni hazırlanmış.
Önceki gün bu belgeleri incelerken bizim Yavuz Şimşek yılların verdiği tecrübeyle bir ayrıntıyı yakaladı.
Balyozcuların hazırladığı “hukuki çerçevedeki” maddelerden biri, 2008 yılında AKP’nin çoğunlukta olduğu Meclis’te kelimesi kelimesine aynı olarak kabul edilmişti.
Balyozcuların kendi “emekliliklerini” garantiye almak için hazırladıkları madde yasalaşmıştı.
Yasanın altında da bir AKP’linin adı görülüyordu.
O AKP’li milletvekilini bulduk, böyle bir yasa hazırladığını hatırlamıyordu.
Biraz daha inceleyince başka bir gerçek çıktı karşımıza.
Bu yasayı Milli Savunma Bakanlığı önermiş, Başbakanlık da yasalaşması için Meclis’e göndermişti.
Gönderilen yasa taslağının altında, Başbakan Erdoğan’ın imzası vardı.
Erdoğan kendisini devirmek için örgütlenen darbecilerin istediği bir maddeyi yasalaştırmıştı.
Tam Ergenekon soruşturmaları başladığı sırada Milli Savunma Bakanlığı bu maddeyi nereden bulup Başbakanlığa önermişti?
Başbakan bu maddeyi niye kabul etmişti?
Niye Erdoğan, kendi düşmanlarının amacına uygun bir maddenin yasalaşmasını sağlamıştı?
Bambaşka nedenler söyleyerek Başbakan’ı kandırmışlar mıydı yoksa Başbakan bilmediğimiz bir nedenden dolayı bu maddeyi yararlı mı bulmuştu?
Şimdi bu tabloda “mutlaklık” nerede?
Asla yan yana gelemeyecek iki düşman, nasıl aynı maddede buluştu?
Burada bir şey yanlış.
Ya belgeler sahte, ya Başbakan sandığımız kadar duruma hâkim değil ya da Başbakan bazen düşmanlarıyla işbirliği de yapabiliyor.
Bu ihtimallerin her biri, “mutlak” bir inanca sahip olanların inançlarını çatlatmaya yeter.
Bence, liderlere, örgütlere, partilere değil, fikirlere, ilkelere, amaçlara bağlı olmak, her zaman sorgulamak, daha özgür ve mutlu bir hayat için çizdiğimiz rotayı aklımızın pusulasıyla denetlemek, hem bizi, hem de desteklediklerimizi hatadan korur.
Hayat mutlak değildir çünkü.
Meret kıpırdanıp durur.
Taraf
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.