Hak Adalet ve Hürriyet İçin Kürdistan İslamî İnisiyatifi 6-7 Eylül 2014 tarihinde 1. Olağan kongresini yapıyor. Azadî İnisiyatifi'nden yapılan açıklama şöyle:
Azadî İnisiyatifi I. Olağan kongre çağrısı
Bismillahirrahmanirrahim
Her haklı ve meşru eylem, karşılaşacağı korkunç günler için saklı bir şehadetle Allah'tan başka ilah olmadığına tanıklık eder!
Kendisinden başka ilah olmayan ve; “biz ise zayıf düşürülmüşlerden yana olmak istiyoruz” diyerek kendisinin bu yöndeki iradesini gerçekleştirmek için inananları bilinçli düşünmeye ve bilinçli eylem yapmaya davet eden Şanı Yüce O Allah’a hamdolsun!
“Müminler bir vücudun azası gibidir; o vücudun bir organı acı çekerse, diğer organlar da acı çeker.” ve “Kâfir de olsa mazlumun bedduasından sakının!” diyerek hem “hak” konusunda sahibinden başkasının yetkili olamayacağını hem de rahatsız edilene karşı müminlerin sorumluluklarının bulunacağını veciz biçimde ifade eden Yüce Allah’ın Elçisi Hz. Muhammed’e (s.a.v) selam olsun!
Saygıdeğer Kürdistanlılar!
Tekvini ve teşrii kanunlar hem dünyada hem de ahirette insanı saadete kavuşturmayı amaçlayan doğru yol bilgisidir. Yüce Allah’ın tekvini ve teşrii kanunları ve insanlığın ortak vicdanı iyi insanın ve iyi toplumun nasıl olması gerektiği konusundaki görüşlerinin merkezine “hak” kavramını almıştır. İnsanın ve toplumun nasıl olması gerektiği konusunda karar verici dünyevî güç odakları ise ağırlığı insanın, toplumun ve tabiatın sömürülmesine dönük çözümlemelere vermiş, bu konudaki görüşlerinin merkezine de “çıkar” kavramını koymuştur. “Hak” kavramıyla iyi insanı ve iyi toplumu merkeze alan görüşleri savunanların etkisizliği ve üretimsizliği insanın hem kendisine ve geleceğine hem de gelecek nesillere duyduğu olumlu inancı felce uğratmıştır.
Bu yüzden Kürd ve Kürdistan davasında uzun zaman meflûç bir durumda yaşamını idame ettiren kitle artık uyanmaktadır.
Büyük bir oranda dindar olan Kürdistanlı bu kitlenin içinde bulunduğu, fakat “ümmet ve millet bağlamında çözümleyemediği sorunun yapısı”, onu uzun zaman bu sorunu düzenlemeye ve kendi inanç ve iradesine dayanarak etkinlikte bulunmaya yetenekli olmadığı konusunda örtük biçimde şartlandırmıştır.
Söz konusu şartlandırma özellikle egemen İslamcı paradigma ve ümmet söylemi ile örülmüş durumdaydı. Kürdistanlı dindarlar, Kürt ve Kürdistan meselesinin ne olduğu, nasıl olması ve nasıl yapılması gerektiği konusunu ihata ve var eden İslamî paradigmayı kendilerine anlatacak âlimlerin, aydınların ve kurumların bulunduğunu, kendilerine düşenin ise yalnızca bu âlimleri, aydınları ve kurumları dinleyip onların görüşlerini içselleştirmekten ibaret olduğunu düşündüler. İslam dünyasındaki İslamî direnişler ve İslamî mücadele içerisinde üretilen argümanlarla yükselen İslamcı dalga da bu düşünceyi pekiştiriyordu.
Şuan içinde yaşadığımız sosyal ve politik atmosferin de gösterdiği gibi; egemen İslamcı dalganın hedefinin merkezinde belki tam olarak “çıkar” yoktu, ama büyük oranda “hak” da yoktu. Onun merkezinde İslam dünyasında “iktidar” olmak vardı. Hâlbuki Kürd ve Kürdistan meselesinin merkezinde hem Yüce Allah’ın tekvini ve teşrii kanunlarının hem de insanlığın ortak vicdanının merkezinde olan “hak” kavramı bulunmaktaydı. “İktidar” merkezli İslamcı paradigmanın, “hak” merkezli Kürd ve Kürdistan meselesini çözümlemesini beklemek boşunaydı. Bu yüzden “iktidar” merkezli yükselen İslamcı paradigma Kürdistanlıların “hak” merkezli Kürd ve Kürdistan meselesini kendine has özellikleriyle kendilerinin ihata etmesi gerektiği gerçeğini gizledi. Onlara göre Kürd meselesi ırkçılık, Kürdistan davası de bölücülüktü. Çünkü Kürdistan’a “hak” istemeyi, ümmete “iktidar” istemeye engel görmekteydiler. Onlara göre “iktidar” olmak İslamcı kimliğin simgesiydi; dolayısıyla “iktidar” olma düşüncesi İslamcı olmanın mutlak bir değeri haline gelmişti.
Kürdistan Günleri
Bugün İslam dünyasının merkezinde bulunan Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler çok derin sosyal ve politik bir krizin varlığını ispatladığı gibi İslamcılık krizinin de açık ispatıdır. Bu krizin bir yönüyle ortağı bir yönüyle de komşusu olan Kürdistanlılar kendine has özellikleriyle harekete geçmelidir. Çünkü artık Kürd ve Kürdistan davasını ihata edecek hem İslamî hem de insanî paradigmayı kendilerinin gerçekleştirmeleri gerektiğini anlamış bulunmaktalar. Ve artık harekete geçmekte gecikemezler!
Zira I. Dünya Savaşında Osmanlı haritasını bugünkü Ortadoğu haritasına çeviren ve bu haritada Kürdistan’a yer vermeyen ve bizim de red ettiğimiz 1916 Sykes-Picot antlaşması artık sosyal akışı ve politik süreci taşıyamamakta ve Ortadoğu denilen bölge 1916 öncesi haritasına dönme eğilimini göstermektedir. Fakat yüzyıl öncesinden çok önemli bir farkla; bu süreçte Kürdler kendi milli tarihinin en önemli günlerini yaşamakta ve olası yeni haritanın en önemli aktörü durumunda bulunmaktadır.
“Kürdistan günleri” diye ifade edeceğimiz bu süreçte Güney Kürdistan’da devletleşme ve bağımsızlık formu, Güneybatı Kürdistan’da beliren muhtariyet formu ve Kuzey Kürdistan’da etkin Kürd siyasetinde barış ve çözüm temelli paradigma değişimi geri dönüşü olmayan bir yola girmiş durumda. Bu yoldaki biçimler değişmez değildir; zamanını tahmin etmek güç olsa da Kürdistan kendi kimliğiyle medeni dünyaya katılacak bir sürecin artık tam ortasında bulunmaktadır.
Kürdistanlı Müslümanların Sorumluluğu
Bugün kelimenin tam anlamıyla hem Ortadoğu’da hem de Kürdistan’da gerçek bir tarihi yapılanmanın içerisinde bulunmaktayız. Bu süreçte yer alan sosyal ve politik aktörler de ilgili yapılanmada etkili tarihi aktörler olacaktır. Kürdistan’da İslamî kesimin hem dinî hem de tabii millî sorumlulukları gereği bu sürecin politik olarak dışında durmaları hem kendileri adına hem Kürdistan hem de ümmet adına büyük bir kayıp olacaktır. Artık bu kayba ne kendilerinin ne Kürdistan’ın ne de İslam ümmetinin tahammülü olabilir. Yirminci yüzyılın başlarındaki yapılanmada Kürdler ve Kürdistan nasıl bir yüz yıl kaybettiyse, bugün yeniden inşa edilen tarihte yer almayan aktörler de onlarca yılı kaybedecektir.
Yüce Allah'ın rızasının olmadığı bu kayba hiç kimsenin rızası olamaz; ümmetin rızası, insanlığın rızası, halkımızın rızası, ülkemizin rızası ve kendimizin rızası olamaz, olmamalı.
Artık uyandık!
Kendi özgül güçlerimizin farkına ve bilincine vardık!
Tartıştık, egemen İslamcı paradigmanın iflas ettiğini söyledik, yeni bir İslamî paradigma tartışması başlattık!
İnancımız ve irademizi birbirinden ayırmadık!
İnancımızı ve irademizi birbirinden ayırmak isteyenlerden ayrıldık…
Ve derken Yüce Allah’ın keremiyle; azim ve kararlılıkla bugüne geldik!
Bu inançla yola çıkan; buna inanmaktan başka bir alternatifi akışın ruhuna uygun görmeyen; her türlü güçlüğe karşın, her türlü çaresizliğe karşın, kimi dışındakilerin kibrine, ilgisizliğine, umursamazlığına ve vurdumduymazlığına karşın, hiç yüreklendirilmeyip hep cesaretinin kırılmasına karşın… evet bütün bunlara karşın yalnızca imanıyla iradesi arasında bir bağın mutlaka kurulmasının gerekliliğiyle harekete geçen bizler; hak, adalet ve hürriyet için Kürdistan İslamî İnisiyatifi olarak, 6-7 Eylül 2014 tarihinde Kürdistan'ın kuzeyinde, Diyarbekir'de gerçekleştireceğimiz kongreye ve dolayısıyla birlikte çalışmaya; kendimiz, halkımız, ülkemiz, ümmet ve dünyamız adına kaygılı olan herkesi çağırmaktayız.
Hepimizin umduğu şeyi gerçekleştirmek ve hepimizin umduğu şeyin gerçekleştirilmesine katılmak gibi tarihi bir imkânı önümüze koyan halkımızın maddi ve manevi çabasına ve bizi bununla değerli kılan Yüce Allah’ın takdirine şükranlarımızı arz ederiz.
Kürdistan kamuoyuna saygılarımızla
Hak Adalet ve Hürriyet için Kürdistan İslamî İnisiyatifi
AZADÎ İnisiyatifi
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.