• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 7 °C
  • Diyarbakır 8 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 0 °C

AZADÎ İnisiyatifi’nin Konferansa sunduğu tebliğler

AZADÎ İnisiyatifi’nin Konferansa sunduğu tebliğler
ilkehaber.com olarak 'Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı'na sunulan tebliğleri tam metin olarak sunuyoruz.

Kürdistan pazarlık konusu yapılamaz

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,
Kürdler hakları için, Kürd ve Kürdistan halkları için mücadele yürütmüşlerdir. Bundan yüzyıl önce Kürdlerin özerkliği vardı, itibarları vardı. Bütün dünyada kabul görüyorlardı, muhatap alınıyorlardı. Ne yazık ki yüz yıl boyunca Kürdlerin durumu daha da kötüleşti. Kendi adımıza bir kurum kurmamıza izin vermediler. Kürd ve Kürdistan adı yasaklandı.

Bugün öyle bir duruma gelmişiz ki kendi dilimizle kendimizi savunamıyoruz, ifade edemiyoruz; siyasi, sosyal ilişkilerimizi yürütemiyoruz. Bundan dolayı bazılarımız mecburen Türkçe konuşuyor. Bu, acı verici bir durumdur. Bu duruma, asimile olmamıza ve kendi dilimizi kullanamamamıza neden olan Türkiye, İran, Irak, Suriye yönetimlerini kınıyorum. Onları insanlık vicdanına ve İlahi Adalete havale ediyorum.

Değerli ve onurlu delegeler, partiler adına konuşan ve Kürdistan halkı ile ilgili görüşlerini dile getiren temsilcilerin görüşlerinin çoğuna katılıyoruz. Bu çerçevede şu anda Kuzey Kürdistan’da bir otorite ve Kürdlerin Türkiye Meclisindeki temsilcisi konumunda olan BDP’ye yönelik eleştirileri de haklı buluyoruz. BDP bu yeni süreçte kendini gözden geçirmeli ve çözüm sürecine uygun bir tavır takınmalıdır.

Kürd siyasi hareketi, Kürd ve Kürdistan’ın birliği hakkında görüşlerimizi ortaya koyacağız. Bütün parti, grup ve oluşumların öncelikle bilmesi lazım ki, tüm millet ve inanç mensupları olarak atalarımızın, Kürd ve Kürdistan’ın liderlerinin bize bıraktığı mirasa ihanet edemeyiz. Bu miras bize Allah’ın bir lütfudur. Kürd ve Kürdistan adını tartışma, müzakere konusu yapamayız. Kimse Kürdistan’ın din, mezhep ve millet zenginliğini tartışma konusu yapmasın. Kimse Kürdistan hakkında hiç kimseyle pazarlığa girmesin. Buna hakkımız da yok, bu konuda özgürlüğümüz de yok. Bu konu kırmızı çizgimiz olmalıdır. Bu konuda tüm Kürd ve Kürdistani parti ve grupları hassas olmaya davet ediyorum.

Değerli dostlar, statü meselesi konjonktörel bir konudur. Bu konuda bir görüş birliğine varmamız lazım. Bu konuda Ortadoğu ve dünya konjonktörünü iyi gözlemlemeliyiz. Elimizden geldiği kadarıyla yüksek bir statü kazanmalıyız. Bu kazanç Kürd ve Kürdistan halklarının talebine, maslahatına uygun olmalıdır.

Güney Kürdistan’da yıllarca büyük bir mücadele verildi ve bir statü elde edildi. Bizler de Ortadoğu’da meydana gelen gelişmeleri lehimize çevirme yeteneğini ortaya koymalıyız. Bu çerçevede Kürd siyasi hareketi, BDP ve diğer parti ve oluşumlardan talebimiz, parti ve grup çıkarlarını, ideolojilerini öne çıkarmamalarıdır. Maslahatımız, çıkarımız Kürdlerin ve Kürdistan halklarının birliğidir, özgürlüğüdür. Bu noktada herkes fedakarlık yapmalıdır.

Kürdler ve Kürdistan halkları için öncülük eden, mücadele verenlere şükranlarımızı sunuyoruz. Bu yolda can verenlere Allah rahmet eylesin diyoruz.

Kürd halkı ve Kürdistan halkları için mücadele vermek demek; herkesi tek reng, tek ses, tek örgüt, tek parti, tek mezhep haline getirmek değildir. Bu konuda haddimizi bilmeliyiz. Bugün dünyadaki demokratik anlayışa paralel olarak demokratik, meşru, çok renkli, çok sesli bir yapı oluşturmalıyız. Bunu yapamadığımızda Kürd ve Kürdistan birliğini sağlayamayız. Bu konuda Ortadoğu bize örneklik teşkil etmeli. Bugün Suriye de ulusal özgürlük için mücadele veriyor, ancak örgüt ve mezhep çıkarları için bir savaşım söz konusu. Bu nedenle bu güne kadar binlerce masum insan canından oldu fakat bir sonuç alınamadı. Aynı hataya düşmemeliyiz. Elbette birlik ve statü için ısrar edeceğiz ama önemli olan nasıl bir birlik oluşturacağımızdır. Bir ittifak olduğunda bunu kabul ederiz ama tek ideoloji, inanç, parti, grup etrafında birlik gerçekleşmez.

Bu gün Kürdistan’ı işgal altında bulunduranlar Kürdleri temsil ettiklerini iddia etmektedirler. Buna karşı taktik ve strateji geliştirmeliyiz. Kürd ve Kürdistan’ın birliği için öyle bir yapı oluşturmalıyız ki, Kürdistan’ın her rengi, her din, her inanç, mezhep, parti, grup, kültürel ve dini kurum, kuruluş kendini ifade edebilsin, örgütlenebilsin. Çok renkli, çok sesli bir birlik ancak böyle sağlanabilir.

Son olarak şunu dile getirmek istiyorum ki, demokratik bir anlayışla tartışmalar yürütülmeli ve hiç kimse başkasını baskı altına alarak korku ortamı oluşturmamalıdır.

Kürdistan’da ilk defa bu düzeyde büyük bir birlik oluşturduk. Bunun için çalışan ve buna sebep olanlara teşekkür ediyorum. İnşallah gelecekte bu tarz konferansları çoğaltırız ve iyi sonuçlar elde ederiz. Tüm delegasyona selamlarımı sunarım. Hayırlar ve iyilikler dilerim. Allah bizleri muvaffak eylesin. Selamlar, saygılar.” (AZADÎ adına açılış konuşması)

Adem Özcaner
AZADÎ İnisiyatifi Genel Koordinatörü

AZADÎ İnisiyatifi’nin Çözüm ve Birlik-İttifaka ilişkin Önerileri 

Azadi İnisiyatifi, Kürdistan’ın Kuzeyinde sorumluluk sahibi bireylerin bir araya gelmesiyle meydana gelmiş bir oluşumdur. Biz, Kürdistan halkının değişik etnik, dini, mezhebi vs aidiyetlere mensup olduğunu bilerek ve kabul ederek, çok renkli ve çok sesli bir toplum modelini öneriyoruz.

Ekseriyeti oluşturan Alevi ve Sünni Müslüman Kürtlerin, Kürdistan’daki Türk, Türkmen, Arap, Süryani, Ermeni ve diğer aidiyetlerin hakkına ve hukukuna adalet ve eşitlik temelinde riayet etmesini savunuyoruz. 

Yüzyıllardır süren Kürdistan Özgürlük Mücadelesinde tüm kesimlerin ve aidiyetlerin emeği vardır. Yaşanan acılar, kardeş kavgaları, yıkımdan hepimiz ders alarak; yarının inşasında adaleti, özgürlüğü, eşitliği ve herkesin kendi aidiyetini yaşayabileceği bir yapılanmayı esas almalıyız. 

Kürdistan’nın bölünmüşlüğü bizi, Ortadoğu ve dünya halklarını da yakından ilgilendirir. Bölünmüş Kürdistan’da siyasi, iktisadi ve içtimai-kültürel yakınlaşmanın arifesindeyiz. Buna rağmen Kürdistan’ı siyasi ve askeri kontrolleri altında tutan Türkiye ve İran (Suriye ve Irak ile beraber); Kürdistan halkının her dört parçada serbest dolaşımına, ticari faaliyetlerine ve siyasi, içtimai, kültürel alışverişlerine hiçbir kısıtlama getirmeden izin vermelidirler. 

Ayrıca, Kürdistan’ı siyasi egemenliği altında tutan İran ve Türkiye devletleri mevzuatları ve siyasi anlayışlarında değişikliğe giderek Kürdistan ülkesinin ve Kürdistan halkı ile ekseriyeti oluşturan Kürt Milletinin siyasi egemenlik hakkını tanımalıdırlar. 

Irak devleti, bugün Federe Kürdistan Bölgesi içerisinde yer almayan, ancak Kerkük gibi Kürdistan toprağı olan yerlerde taahhüt ettiği ve anayasasında zikrettiği sayım ve referandum kararının gereğini yerine getirmelidir. 

Suriye’de büyük bir trajedi yaşanmaktadır. Suriye’deki trajedi ve kardeş kavgasının sorumlusu Kürtler veya Suriye halkı değil, Baas Rejimi ve silahlı muhalefeti meşru olmayan bir yöntemle destekleyen İran, Türkiye, Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleridir. ABD, Rusya gibi güçlerin sorumluluğu ise bundan sonra gelmektedir.  Bugün ve yarınki Suriye’de Kürtler ve diğer dini, etnik, mezhebi aidiyetlerin hakları adalet ve eşitlik temelinde verilmeli, Suriye Kürdistan’ına siyasi statü tanınmalıdır. Nusayriler dâhil hiçbir kesimin hakları ihlal edilmemelidir. 

Suriye Kürdistan’ındaki Kürtler elbette Baas rejimine karşı muhalefetin bir parçasıdırlar. Lakin kardeş kavgası ve mezhebi, dini, etnik temelde yürütülen kardeş kavgasına taraf değillerdir, olmamalıdırlar.

Bu kısa girişten sonra Kürdistan’ın Kuzeyinde, Konferansımızın konusu olan Özgürlük, birlik ve çözüm meselesine dair görüşlerimizi zikretmek istiyoruz. 

Hz. Muhammed (SAV), “ihtilafta rahmet, ayrılıkta azap vardır” diye buyurmuştur. Fikirlerin, seslerin, renklerin ayrı olması bir zenginliktir. Lakin belli konularda ittifak edememek, herkesin kendi başına buyruk olması, çekişme zarar verir. Onun için Kürdistan halkının tümünü ilgilendiren konularda ittifak etmek elzemdir. 

İttifak hak, adalet, iyilik, yardımlaşma üzerine olmalıdır. Kürdistan halkının yüzyıllardır sürdürdüğü ve özellikle 1925 Şeyh Said Hadisesi ve sonrasında gerçekleşen katliamlar, 1937-38 Seyyid Rıza ve Dersim katliamı-soykırımı, 1946’da kurulan Mahabat Kürt Cumhuriyeti ve Qadî Muhammed’in mücadelesini, Barzanilerin ve özellikle Mele Mustafa Barzani’nin yüzyıla yayılan ve Federe Kürdistan Bölgesi ile sonuçlanan mücadelesi, 1984 yılında başlayan son Kürt-PKK ayaklanması ve bugüne kadar süren süreç ile Öcalan’ın bu hareketteki rolü tarafsız bir şekilde tahlil edilerek şimdiki ve gelecek nesillere iyi aktarılmalıdır.

Keza, bu şahsiyetleri ve hareketleri kendi yapan emekleri, fedakârlıkları, diğer şahsiyetleri ve Kürdistan’ın özgürlük mücadelesinde emeği olan tüm grup, örgüt, parti, cemaat ve şahsiyetleri de gelecek nesillere iyi tanıtmalıyız.

Ahmedê Xanileri, Saidê Kürdileri, Ahmedê Xasileri ve bilumum milli, dini, ilmi, kültürel, sanat alanında emeği geçmiş kişilikleri ve hizmetlerini de çocuklarımıza tanıtmalıyız.

Kürdistani hareketlerin ve Konferans bileşenlerinin milli birlik ve ittifak meselesi: 

Öncelikle bu konferansın bileşenleri kendi aralarında bir uzlaşıya vararak, belli konularda ittifak etmelidirler. Bunu yaparken, hafızasız bir toplum olmadığımızı göstermek için de; 2011 yılında Diyarbakır’da gerçekleştirilen “Türkiye’de Kürdistan Konferansı”, 2012 yılında gerçekleşen “Ortak Akıl Toplantısı”nda alınan kararları ve Kürdistani siyasi partiler ile siyasi oluşumların ortak mutabakatı ile açıklanan ve Kürdistan halkının Türkiye’de yapılması düşünülen Yeni Anayasa’ya ilişkin taleplerini de nazara almalı ve bu taleplerin arkasında olduğumuzu ilan etmeliyiz.

Keza, çözüm sürecine ilişkin olarak silahların karşılıklı susması için muhatabın Öcalan ve PKK olduğu aşikârdır. Lakin Kürdi ve Kürdistani talepler noktasında muhatabın legal zemindeki Kürt siyasi parti ve oluşumlarının ortaklaştıkları prensipler doğrultusunda, geniş bir yelpazeyi temsil eden bir heyet aracılığıyla yürütülmesi gerektiği görüşündeyiz.

Türkiye devleti ve hükümetinin oluşturmuş olduğu “Akil İnsanlar” heyetinin bir benzerini de Kürdistan halkı ve bu Konferans bileşenleri kendi aralarında görevlendirerek, Kürdistan ve Türkiye halklarının taleplerini, sorunları, çözüm önerilerini hazırlayarak Eylül ayına kadar “Konferansı Temsil eden Heyete” sunmalıdırlar.

Konferans Temsil Heyeti”, PKK, Hükümet arasında kolaylaştırıcı rol oynamalı, AB, ABD, Bölge ülkeleri ve diğer aktörlerle görüşmeli ve Kürdistan halkının adalet ve özgürlük talebini onlara izah etmelidir.

Yeni Anayasaya ilişkin kararlar almalıyız ki; buna ilişkin talepler:

1- Kürdistan halkının kendi kendini idare etmesi,

2- Kürtçenin ikinci resmi dil veya Türkiye çapında, tüm kurumlarda akredite dil olması,

3- Kürdçe anadilde eğitim ile bu eğitimin anaokulundan üniversiteye kadar kesintisiz olması, bunun yanında geçiş sürecinde Türkçenin de ikinci eğitim dili olmasında bir beis yoktur.

4- Onurlu bir barış için kanuni-yasal düzenlemelerin yapılması, zindanların boşaltılması, gençlerimizin hayata kazandırılması ve ferdi, ailevi, içtimai, iktisadi, siyasi kayıpların telafisi.

5- Kürdistan’daki siyasi hareketlerin ve bilumum aidiyetlerin kendi kimlikleri, aidiyetleriyle siyaset yapabilmelerinin sağlanması ve bunun hukuki güvencelere kavuşturulması talepleri karar altına alınmalıdır.

Kürdistan’daki Siyasi Hareket ve Oluşumların Mili Söylemde Yakınlaşma ve İttifak Meselesi:

Bu sorun öncelikle bu konferansın bileşenlerinin sorumluluğundadır. Konferans bileşenleri örnek bir mutabakata vararak, bu mutabakata konferansa şu veya bu sebeple katılmamış olan Kürdistani hareketleri de katmalı ve Kürdistani zeminde bir Milli Mutabakat Metnini ortaya çıkarmalıdırlar.

1. Kürdistani kişi kurum ve oluşumların aleyhine çalışmamak, hukuk ve ahlak kurallarına göre hareket etmek, elimizdeki imkânları kimsenin aleyhine değil, hizmet ve Kürdistan halkının adalet ev özgürlük taleplerine konu olan hedeflerin gerçekleşmesi için kullanmak,

2. Daha önce Kürdistan’ın dört parçasında yaşanmış kardeş kavgasını mahkûm etmek, bundan sonra bunun asla yaşanmayacağına dair halkımıza söz vermek, çok sesli ve çok renkli toplum modelini kabul ettiğimizi, siyasi rekabetin meşru olduğunu, ancak bunun Kürdistan halkının özgürlük talebine ve hedefine zarar vermeyecek tarzda yapılmasının gerektiğini karar altına almalıyız.

3. Konferans Daimi Heyeti oluşturularak, alınan kararların takibi, Kürdistan halkı adına diplomasi yapılması, Kürdistani oluşumlar arasındaki ittifakın gerçekleşmesi için çalışmalıdır. Konferans Daimi Heyeti iki yıllığına görevli olmalı ve alınan kararların uygulanmasından sorumlu tutularak, iki yılın sonunda konferansı tekrar toplantıya çağırmakla görevlendirilmelidir.

Alevi-Sünni, Kurmanci-Zazaki Meselesi:

Türkiye devletinin Kürdistan halkının aleyhine istismar ettiği konuların başında Alevi-Sünni, Kurmanc-Zaza meselesidir.  Bunun için Aleviliğin tarifine ve tahliline girmeden, Dersim’in Kürdistan’ın bir parçası olduğu, Alevi Kürtlerin Kurmanc ve Zazasıyla Kürt Milletinin ayrılmaz birer parçası olduğu teyit edilmelidir. Keza, Sünni Zazaların da Kürt milletinin bir parçası olduğu, Kurmanci lehçesinin Kürtçe yerine ikame edilmesinin yanlışlığı, Zazaki ile Kurmancinin eşit statüde olduğu ciddi bir şekilde vurgulanmalı ve Kürdistani siyasi parti, oluşum ve kültürel kurumlar ile medyanın Türkiye ve Kuzey Kürdistan özelinde Kurmanci ve Zazaki’ye eşit ehemmiyet vermeleri gerektiği de karar altına alınmalıdır.

Hatta Zazalara ve Zazaki’ye, Alevilere pozitif ayrımcılık yapılarak daha fazla desteklenmelidirler. Cemevlerinin açılması, faaliyetlerin ve etkinliklerin Zazaki ve Kurmanci yapılması da teşvik edilmelidir.

Azınlık Dini ve Etnik Gruplar

Kürdistan’daki Türkler, Türkmenler, Azeriler, Süryaniler, Ermeniler, Mehelmiler, Yezidi Kürtleri ve diğerleri Müslüman Kürt çoğunlukla eşit haklara sahip olmalıdır. Onların dini, mezhebi, diğer aidiyetlerine de hürmet edilmeli ve kendilerini gerçekleştirmelerine yardımcı olunmalıdır. 

Kürdistan’da ekser aidiyetin Kürt, çoğunluk dininin İslam olması, diğer aidiyetlerin aleyhine veya ayrımcılık olarak yorumlanamaz. Adalet ve eşitlik temelinde hukukun üstünlüğü esas alınmalıdır. 

Aydınlı bir gelecek, özgür ve bağımsız bir ülke umuduyla, yüce Allahın selamı ve rahmeti siz değerli katılımcı delegasyonun üzerinde olsun. 

AZADÎ İnisiyatifi adına
Adnan FIRAT

Kürdler ve Anayasal Vatandaşlık 

Kürd Meselesi Nasıl Çözülecek? 
Bu soruya verilecek cevap, Kürd Meselesinin çözüm yolu-yöntemini, siyasi açıdan da modeli belirleyecektir. Siyasi ve sosyal hadiselerde sihirli bir formül, toplum mühendisliği projeleri fazla etkili olmaz. 

Biz Kuzey Kürdlerinin durumu, potansiyeli, talepleri ile muhatabın bakışı, gücü ve uluslararası denge ve Ortadoğu'nun durumu çözümün biçimini de dayatacaktır. 

Anayasal vatandaşlıktan başlayan, bağımsız Kürdistan hedefine kadar dillendirilen-seslendirilen geniş bir çözüm yelpazesi vardır. Hangi talep realiteye uygun, hangisi şartlarımıza aykırı veya çözümü zorlaştırır?  Bunu bilmek için dünya, Türkiye ve Kürdlerin durumunu iyi tahlil etmek ve isabetli neticelere varmakla mümkündür.  

Biz Kürdler, Türkiye'nin Kürd coğrafyasındaki sorunlarıyla, Türkiye'deki siyasi iktidar mücadelesiyle olması gerekenden daha fazla ilgiliyiz. Buna mukabil, kendi asli sorunlarımızla, coğrafyamızda mevzi kazanmakla, kültürel ve sosyal açıdan halkımızı, çocuklarımızı eğitmekle az ilgiliyiz. Hele Kürdler arası diyalog, ittifak, Milli Birlik hedefleriyle neredeyse ilgisiz davranmaktayız.

Bu bakış açısı ve fiiliyatla belli bir modeli muhataba dayatmak zorlaşmaktadır. Kürdler kendi aralarında netleşmeden, taleplerini rafine etmeden muhatapları nezdinde ve dünya güç dengesinde kendilerine ciddi bir yer edinemezler.  

Dillendirilen çözümler etrafında düşünerek görüşümüzü dile getirirsek, mahiyeti hakkında da bilgilenmiş olcağız diye düşünüyorum. 

Anayasal Vatandaşlık Formülü ve Kürdler 

Bu konu sivil ve demokratik bir Türkiye talebiyle beraber değişik sol, liberal, İslami ve Kürd çevreleri tarafından dile getirilmektedir.  

Bu çözümü ileri sürenler Kürdlerin coğrafi, milli gerçekliğinden ziyade; Türkiye'deki sistemin dönüşmesi, ırkçı-Türkçü yapının yerini daha ılımlı bir yapıya bırakması, liberal bir Türkiye'yi hedeflemektedirler.  

Elbette “Türkiye Türklerindir” zihniyeti ve iddiasından uzaklaşıp, fiilen bu ülkede yaşayan herkesi eşit vatandaşlar kabul etme ve kültürel haklarına hürmet etme, mevcut durumdan daha iyi ve ileri bir durumdur. Ancak kadim bir coğrafya, kültür, dil sahibi olan Kürd Milletinin taleplerini karşılamada yetersiz bir çözümdür.  

Bunun yanında Türkiye'nin belli bir kesiminde-coğrafi alanda çoğunluk olarak yaşamayan, sıradan vatandaşların lehine bir durumdur. Çünkü mevcut yapı külfeti paylaştığında herkesi görürken, nimeti dağıttığında Türk ( daha doğrusu Kafkas ve Balkan göçmeni gayri Kürd Müslüman ve Sünni koalisyonu ile Müslüman olan ve olmayan Yahudi ittifakı), Sünni olanları nazara almaktadır. 

Kürdler ( bazı sadık Kürdler hariç), Rum ve Ermeni azınlık birçok kurumdan uzak tutulmaktadır. Kamudaki, hariciyedeki, askeriyedeki memuriyetlerden yararlanmaları fiilen, yazılı olmayan kurallar vasıtasıyla engellenmektedir. Ama aidiyetini unutan, asimile olmuş, Türkleşmiş vatandaşlar açısından fazla bir sorun bulunmamaktadır.  

Anayasal vatandaşlık formülü, Türklerin ülkesinde (Türkiye), Türkçe eğitimle yetişecek fertlerin köken ve aidiyetlerinin fazla sorgulanmadan külfet-nimet dengesi içerisinde hayatlarını idame ettirmeleri esasına dayanmaktadır.  

Bu arada kendi kültürel bazı haklarını kullanmaları, hobilerini yaşamalarını ferdi düzeyde serbest bırakmayı, bugünkü fiili duruma yakın bir sistemi öngörmektedir.  

Azınlık Hakları Kapsamında Kürd Meselesinin Çözümü 

Dünyadaki uygulama ve BM ve diğer uluslar arası kurumların sözleşmelerindeki yenilikler kapsamında düşünüldüğünde; Türkiye Kürdlerine-Kuzey Kürdistan Kürdlerine verilecek azınlık hakları, anayasal vatandaşlık haklarından daha ileri ve ihtiyacı karşılamada daha işlevseldir. 

Azınlıkların kendi dillerinde eğitim görmeleri, kendi okullarını açmaları, dini önderlerini seçmeleri ve kolektif haklara yakın ve Türkiye"nin yabancısı olmadığı bir durumdur. Bir farkla ki Türkiye Lozan"da Yahudi, Rum ve Ermeni azınlıkları dini birer azınlık olarak görmüştür. Bu üç azınlığın da belli bir coğrafi avantajları, alan hâkimiyetleri olmadığından, coğrafyaya dayalı birer Milli Azınlık olarak sorun teşkil etmemişlerdir. 

Ermeniler 1915 yılında sürülmüş ve katliama uğramış olduklarından coğrafi avantaj ve nüfus ile ilgili bir nüfuzlarından bahsetmek 1926 yılında ve günümüzde de gerçekçi değil. Rumlar da mübadele ile tehlike arz etmeyecek bir orana çekilerek, İstanbul ile sınırlı bir azınlık olarak kabul edilmişlerdir. Batı Trakya Müslümanları ile İstanbul"daki Rumlar için mütekabiliyet esası da kabul edilerek Lozan anlaşmasında zikredilmiştir. 

Yahudiler ise Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde bir sorun teşkil etmemiş, Birinci dünya savaşında, ikinci dünya savaşında Türkiye"yi bir sığınak olarak görmüşlerdir. Türkiye"nin Müslüman-Sabataist -Yahudi ve Sabatasit olmayan Yahudiler için birinci İsrail olduğunu iddia eden yazar ve araştırmacılar da vardır. 

Herhalde Türkiye Cumhuriyetini kuranlar ve sahiplenenler Müslüman Kafkas ve Balkan göçmenleri ile Müslüman olan ve olmayan Yahudi ittifakıdır. Bu coğrafyanın asli unsuru olan Kürd, Rum, Ermeni, Asuri ve diğer halklar ise dışlanmışlardır.  

Rum ve Ermeniler için fiziki dışlanmışlık ileri düzeyde iken, Kürdlerin asi kısmı katliam maruz bırakılmış, coğrafya geniş ve kitle de büyük olduğundan geri kalanlarının asimile edilerek Türkleştirmeleri ve coğrafyaları ile anılmamaları hedeflenmiştir. Kürdlerin Osmanlıda Türkler ve diğer Müslüman unsurlarla ittifak içerisinde olduklarını da unutmamak lazımdır. Bu ittifakı bozan Kürdler değil zikrettiğimiz Kürd olmayan Müslüman unsurlar ile Türk-Yahudi ittifakıdır.  

Bu gerekli girişten sonra bilmeliyiz ki Türkiye ve öncesinde Osmanlının aşina olduğu azınlık Dini Azınlık, Mezhebi azınlıktır. Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Milli Azınlık kavramını içerde kullanmamış, dışarıda ise dini-milli azınlık karışımı bir dil kullanarak meseleyi geçiştirmiştir. 

Zaten bu azınlıklardan biri olan Yahudiler sorun çıkaracak bir konumları ve hakları olmadığından, Rumlar ve Ermeniler de savaşı kaybettiğinden yenik bir durumda dini-azınlık statüsünü kabul etmişlerdir. Nihayetinde Rumlar ve Ermeniler muhatap alınmadan, onlar adına Yunanistan, İngiltere ve diğer batılı ülkeler ile Lozan imzalanmıştır. 

Kürdler ve Milli Azınlık Kavramı 

Türkiye, Milli azınlıklarla ilgili uluslar arası düzenlemelere taraf olmaktan kaçınmakta ve bu alandaki sözleşmeleri imzalamaktan imtina etmektedir. Elbette bunun yegâne sebebi Kürd Milleti-Halkı ve Kürdistan coğrafyası gerçeğidir. 

Kürdlerin ekseriyeti Müslüman Şafii"dir. Kuzey Kürdistan-Türkiye Kürdleri ise Müslüman Şafii ve Alevidir. Dini azınlık formülü Kürdlere uymaz. Kürdlerin ihtiyacı da bu değildir. Kürdlerin ihtiyacı Kürd Millet gerçeği ve Kürdistan coğrafyasını, Kürdlerin de kendi coğrafyaları üzerinde siyasi iktidarını esas alan bir çözümdür.  

Eğer Kürdler Federasyondan daha aşağı bir statüyü kabule razı olursa Milli Azınlık Çözümü üzerinde konuşulabilir. Bu açıdan DTP (anayasa mahkemesince kapatıldı ve mensupları BDP"ye geçti) ve PKK"li bazı yetkililerin Kürdlerin azınlık olmadığı yolundaki bazı demeçleri ve batılıların Kürd Azınlığı söylemine, Türk devleti yetkilileriyle paralel bir tepki vermeleri basiretsizliktir.  

Türkiye diye tabir edilen coğrafyada en büyük coğrafya-toprak ve nüfus Kürdlerindir. Ancak zikrettiğimiz gibi gayri Kürd Müslüman unsurlar (ki çoğu Balkan ve Kafkas göçmenidir) Türk sayıldığından ve bu unsurlar da ittifak edip iktidarı Türk ismi ile paylaştıklarından Kürdler azınlık olarak gözükmektedir. Türkler de dâhil Türkiye"deki hiçbir etnik gurup Kürdlerden fazla değildir. Bu açıdan Kürdler hem azınlık hem de değildir

Türkiye"deki muhacir Arnavut, Boşnak, Abaza, Çerkez, Pomak, Türkmen vs gibi Müslüman unsurların hepsini Türk saydığımızda Kürdler azınlık, bunları ayrı saydığımızda ise Kürdler en büyük halktır, millettir. Bu unsurların Türk kimliğine ve Türk olarak tanımlama meselesinde bir sorun görmemeleri ve gönüllü asimilasyonu kabul etmeleri nedeniyle Kürdleri, Türk olarak tanımlanan bu ittifaka karşı azınlık olarak görmek-tanımlamak siyaseten yanlış değildir. Dünya ve özellikle AB, Batı bunu böyle görmektedir. Çünkü aidiyetini esas alarak Cumhuriyet dönemi boyunca ayaklanan ve halen itirazları her düzeyde süren yegâne halk, millet Kürdler, itirazın yaşandığı yegâne coğrafya da Kürdistan"dır. 

Onun için Türkiye Kürdlerinin AB ve dünya kamuoyuna karşı Azınlık kelimesinden, söyleminden alınmamaları, ileri bir statü için bu kavramdan istifade etmeleri, Türk devlet ricalinin oyununa gelip azınlık kavramına tepki vermelerinden daha evladır.  

KÜRD MESELESİNİN TOPRAĞA-COĞRAFYAYA DAYALI ÇÖZÜMÜ: FEDERASYON MU, BAĞIMSIZLIK MI? 

Elbette Kürd Meselesi bir Millet ve Coğrafya meselesidir. Kürdlerin kendi kadim toprakları üzerinde siyasi iktidarını hedeflemeyen bir çözüm kalıcı ve sahici olamaz. 

Bu noktada Türkiye"nin özel durumu, Kürdlerin yarı yarıya Kürdistan ve Kürdistan dışındaki Türkiye"nin metropollerinde yaşıyor olmalarından kaynaklı sorunlara, Türklerle yapılan evliliklere kadar birçok sorun dillendirilmektedir.  

Bu söylemin sahibi olan Türk Resmi Çevreleri ve onlar tarafından aklı çelinmiş Kürdlerden başka bu meseleyi sorun gören yoktur. Kürdleri ve Kürdistan coğrafyasını tanımamaktan ve de kasıtlı olarak Kürdlerin Milli davasına zarar vermeyi amaçlayan bu söylemlere fazla itibar etmek lazımdır. 

Çünkü Kürdistan"da kahir ekseriyetle Kürdler yaşadığı halde tarihin her evresinde ve günümüzde de milli, dini ve mezhebi azınlıklar da yaşamaktadır. Kürd halkının da çok sesli ve çok renkli toplum modeline hürmeti vardır. Hüküm ekseriye göre olduğundan Coğrafyanın ismi Kürdistan"dır.  

Keza, Kürdler başka kavimlerle komşuluktan, evlilikten, başka memleketlere yerleşmekten, başka insanların Kürdistan"da yaşamasından da rahatsız değildir. Kürdlerin tahammül etmediği şey cebren özgürlüklerinin ellerinden alınması ve kendilerine dayatılan insanlık dışı statüdür. Kürdlerin sorunu şu veya bu halk ile değil siyasi iktidarlarla, insanlık fukarası rejimlerledir.  

Bir Türk"ün Almanya"daki bir Alman ile evliği ve oradaki konumu ne ise bir Kürdün de başkasının ülkesindeki konumu ve statüsü ona benzerdir. Biz din kardeşi olduğumuzdan sorunlar daha az olur ve minarenin boyunu tartışmaktan ziyade, kültürel haklara yoğunlaşırız.  

Ama Türkiye"yi Türklerin vatanı, Kürdleri coğrafyasız, statüsüz bırakmak isterseniz Kürdler bunu kabul etmez. Türkiye Kürdistan"ı veya doğru tabiriyle Kuzey Kürdistan"daki Kürdlerin coğrafyalarıyla da ilintili bir siyasi statüye kavuşması esası üzerinde çözümler üretilebilir.  

Nitekim Türkiye Anayasa mahkemesinin HAK-PAR"ın kapatılması davasında verdiği karar ile de tescillendiği gibi Federasyon istemek Türkiye"nin iç mevzuatına aykırı olmadığı gibi, meşhur tabiriyle "bölücülük" de sayılmaz.  

Türkiye şartlarında nasıl bir federasyon olur ayrı bir tartışma konusudur. Bence Kürdler Federasyonu savunmalıdır. Federasyondan aşağı bir statüye de itibar etmemelidir. Kuzey Kürdleirnin en örgütlü ve yaygın yapılanansı olan PKK ve onun paralelindeki partiler bile bağımsız Kürdistan söylemini terk etmişken, bugünden yarına Bağımsız Kürdistan"da diretmek bana göre de realiteye uygun değil.  

Ancak her millette olduğu gibi Kürd Milletinin de geleceğini belirleme hakkına engel olmamız ne doğru ne de mümkündür.

Sıdkı ZİLAN

1- Yeni Bir Siyasal Proje İçin Diyalog Komisyonu'nun tebliği
2- Özgürlük ve Sosyalizm Partisi Genel Başkanı Sinan Çiftyürek'in tebliği
3- DDKD Genel Başkanı İmam Taşcıer'in Konferansa sunduğu tebliğ
4- Demokratik Özgür Kadın Hareketi'nin Konferansa sunduğu tebliğ
5- Sarmaşık Derneği'nin Konferansa sunduğu tebliğ
6- Aziz Mahmut Ak'ın Konferansa sunduğu tebliğ
7- AZADÎ İnisiyatifi’nin Konferansa sunduğu tebliğler
8- Tutuklu Milletvekilleri'nin Konferansa sunduğu tebliğ
9- Halim İpek'in Konferansa sunduğu tebliğ
10- Demokratik Toplum Kongresi'nin Konferansa sunduğu tebliğ
11- Tüm PKK’li ve PJAK’lı tutsakların Konferansa sunduğu tebliğ
12- KOMEL-KURD’ün Konferansa sunduğu tebliğ
13- Roşan Lezgîn’in Konferans tebliği
14- Nûbihar’ın Konferansa sunduğu tebliğ

Kaynak: Haber Kaynağı
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89