Meclis’teki Çözüm Komisyonu’nda konuşan tarihçi-gazeteci Ayşe Hür, Kürtlerin Lozan Antlaşması öncesi vaatlerle kandırıldığını, Lozan sonrasındaysa tamamen unutulduklarını belirterek, “1921-23 arası Ankara hükümeti Kürtlere sözler verir. Bu bir uyutma harekatıdır aynı zamanda. Mustafa Kemal 1921 de muhtariyet mesajları vermeye başlar; bu mesajlar aslında mavi boncuktur. PKK ne olursa olsun kendi duruşu noktasında meşru bir talebi dile getirdi. Kendi toplumsal gerçekliğini ortaya koydu. 1999 ile 2004 arasındaki fırsat kaçırıldı. Umarım bu süreçte bu tekrarlanmaz. Çözüm süreci tarihsel tahrifatı düzeltmeye dönük olarak görülebilir. Avrupa Birliği Özerklik Şartı’na ilişkin çekincenin kaldırılması bu sürecin ilk adımı olabilir” dedi.
TBMM Çözüm Süreci Komisyonu, tarihçi-gazeteci Ayşe Hür’ü dinledi. BDP’nin de dinlenilmesi yönünde önerisinin bulunduğu, komisyonda Kürt sorununun tarihi kökenleri olan bir sorun olduğuna işaret etti. “Kürt sorunu ve PKK, 1980’lerden sonra ortaya çıktığını, dış güçler tarafından desteklendiği ama hiçbir zaman bu dış güçlerin açıkça ortaya konulmadığı şeytanlaştırılan, bizim mesele değil başkalarının meselesiymiş gibi sürekli gösterildi” diyen, Kürt sorununun cumhuriyet dönemi ile ortaya çıktığından bahsedildiğini, ancak Osmanlı dönemine de uzanan bir tarihsel geçmişi olduğunu vurgulamak gerektiğini belirtti.
Bugün yaşanan bu sorunun derin tarihsel boyutuyla aslında kökünün dışarıda değil içeride olan bir mesele olduğunu ifade eden, “Cumhuriyet dönemi ile birlikte ortaya çıktığını söylemek eksik bir tanımlama olur. Türklük ve Kürtlük kategorileri tarihsel bir düzlemde ortaya çıktı. Kürtlerin üç çeşit konumlanması oluyor. Birincisi, milli mücadele döneminde İttihatçılık ile Mustafa Kemalle hareket ediyorlar. İkincisi Seyit Abdulkadir önderliğindeki Kürtler de Osmanlı’daki özerk statüyü elde etmek için İngiliz ve Fransızlardan yardım alabilir miyiz arayışına giriyor. Üçüncüsü ise Bedirhani ve Cemil Paşazadeler gibi Kürt burjuvazileri de bağımsızlık arayışına giriyor. 1921 ile bir çok Kürt ileri geleni Erzrum ve Sivas kongreleri ile Ankara’nın yanında yer alıyor. Koçgiri isyanın da etkisi ile Kürtlere bazı sözler veriliyor. Atatürk Kürtlere Özerklik verdi sözü tartışması buradan çıkıyor. Kürtlerin ittifak içerisinde tutmak için Mustafa Kemal, ‘İngilizlere kanmayın, biz yeni kurulacak devlette eski statünüze çok benzer haklar vereceğiz’ şeklinde ifadelerde bulunuyor. Dolayısı ile muhtariyet ve özerkliği içeren imaları tarihsel belgelerde bulabiliriz. 14 Ocak 1923’te başlayan ve 20 Şubat 1925’e kadar 35 gün süren Batı Anadolu gezisi kapsamında 16 Ocak akşamı başlayıp 17 Ocak sabahına kadar, İzmit Kasrı’na davet ettiği dönemin ünlü gazetecileriyle yaptığı sohbet toplantısının metinleridir” diye kaydetti.
‘LOZAN’DAN SONRA KÜRTLER UNUTULDU’
Hür, devamla Mustafa Kemal’in gazetecilerle yaptığı toplantıda bizzat kendisinin hazırlattığı soruları gazetecilere sordurttuğunu ifade ederek, “Kürtlerin durumu nedir? Kürt meselesi nedir?” yönündeki sorulara, Mustafa Kemal’in Kürt ve Türklerin ırk hakkının korunması ve bir statü ile yaşaması gerektiğini belirterek, “Kürtlük düşünmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur, bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmişlerdir” ifadesinde bulunduğunu aktardı.
Hür, bu sözlerin Lozan Antlaşması’na giderken Kürtleri ittifak içerisinde tutmak için yapıldığını belirtirken, Lozan Antlaşması ile Kürtlere verilen bu sözler unutulduğuna dikkat çekti.
‘KÜRTLERE VERİLEN SÖZLER UYUTMA HAREKATIDIR’
“Kürtler de Lozan ile kendilerine verilen sözlerin tutulmadığını görüyor. Bu tutum Kürtleri farklı örgütlenmelere ve arayışlara itiyor” diyen, komisyona şunları söyledi: “1921 yılında Koçgiri isyanı patladı. Topal Osman ve Sakalllı Nureddin Paşa Koçgiri bölgesini yerle bir ettiler. Bir taraftan katliam yapılırken öbür taraftan Kızılbaş büyükleri meclise mebus olarak gelir. Miço, Ahmet Ramiz, Diyap Ağa. Koçgiri isyanına Sünni Kürtler tamamıyla duyarsız kaldı. 1921-23 arası Ankara hükümeti Kürtlere sözler verir. Bu bir uyutma harekatıdır aynı zamanda. Mustafa Kemal 1921 de muhtariyet mesajları vermeye başlar; bu mesajlar aslında mavi boncuktur. Lozan Antlaşması sonrası Musul gözden çıkarılır, meclis buna karşı muazzam bir muhalefet yürütür. Mustafa Kemal meclisi fesheder, Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nu çıkararak bütün muhalefeti bastırmaya çalışır ve birkaç gün sonra Lozan Barış Antlaşması imzalanır ve Musul kaybedilir. Amaç bir an önce cumhuriyeti ve yeni devleti ilan etmektir.”
‘1924 ANAYASI İLE KÜRT-TÜRK İLİŞKİLERİ BOZULDU’
1925 Şex Said isyanının ise 1924 Anayasası’na karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış olmasına rağmen ayaklanmanın başlangıcının provokasyon, hazır olamama durumunun şaibeli olduğunu dile getiren, “Azadi örgütü ile Şeyh Said arasındaki bağlantı henüz tam olarak aydınlanmış değildir. Fakat sonuçları korkunç olmuştur. Ayaklanma sadece kırsala kendini hapsediyor; bir türlü şehirlere yayılamıyor. Köyler yakılır, Kürdistan’da bir çok yer boşaltılır, idamlar yoğun biçimde uygulanır. Yani 1924 anayasasındaki Türklük vurgusu, Musul’un kaybedilmesi, Kürtlere verilen hiçbir sözün tutulmaması isyanı tetiklemiştir. Xoybun örgütü 1927’lerde Ağrı isyanını örgütler. İsyan 3 yıl sürer ve ne Kürt ne de Türk kaynakları bu isyana fazla değinmez. Oysa orada küçük bir devlet kurma girişimi vardır. 1930’larda büyük yapısal ekonomik kriz, Serbest Fırkanın kapatılması ve Ağrı İsyanı ile demokrasi tamamıyla rafa kaldırılır. 1924 Anayasası ile Kürt-Türk ilişkileri bozuluyor. Artık muhtariyete dair emareler yok ve Türklük üzerinden vatandaşlık tarifi yapılıyor. İşte ilk tepki 1925 Şeyh Sait isyanıdır. İsyandan sonra Kürtlerin her emaresini ortadan kaldırmaya dönük planlar hayat geçiriliyor. Bunlardan biri de Şark Islahat Planıdır. Bu sorun bu şekilde günümüze kadar geldi” ifadelerinde bulundu.
‘DİYARBAKIR CEZAEVİ KIRILMA NOKTASIDIR’
1960’lı yıllarda sömürgeciliğin çöktüğü, milliyetçiliğin etkisinin kısmen Türkiye’yi de etkilediğini belirten, “Bu kimi Kürt aydınlarını etkiledi. 49’lar davası buna örnektir. Devlet Barzani hareketine destek verdikleri gerekçesi ile Kürt aydınlarının tutuklayıp yargılıyor. Kürtler daha sonraki süreçlerde dünyada sol rüzgarın da etkisi ile Türkiye’de sol oluşumlar ve partiler içerisinde yer alıyorlar. TİP ve DDKO bunlardan biridir. Bunlar milliyetçi bir tarzdan ziyade sınıfsal konumu esas alıyorlar. 1960’larda yine bir çok Kürt feodali tutuklanıp Sivas’taki kamplara alınıyor. Kürtler sol hareketlerin Kürtlerin ve Türkiye’nin tarihsel gerçekliğinden kopuk düşündükleri ve Kemalizme ilişkin tutum almamalarından dolayı ayrışma yoluna gidiyorlar. İşte bu tarihsel atmosferde PKK ortaya çıkıyor. PKK de devleti temsil eden unsur ve işbirliği içerisinde olduğu güçlere karşı silahlı hareket başlatıyor. Özellikle 1980'li yıllarda Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananların kırılma noktasını oluştu. Bu dönemin ardından silahlı mücadelenin başladı. Diyarbakır Cezaevi deneyi ile Silahlı Kürt Hareketi daha da bilendi. Diyarbakır cezaevi ve 12 Eylül tecrübesi Siyasi Kürt hareketini devlet ile daha çok uzaklaştırdı” dedi.
‘PKK MEŞRU BİR TALEBİ DİLE GETİRDİ’
Hür, PKK’nin ne olursa olsun kendi duruşu noktasında meşru bir talebi dile getirdiğine işaret ederek, “Kendi toplumsal gerçekliğini ortaya koydu. 1999 ile 2004 arası hiç çatışma yaşanmadı. Maalesef bu fırsat kaçırıldı. Umarım bu süreçte bu tekrarlanmaz. Çözüm süreci tarihsel tahrifatı düzeltmeye dönük olarak görülebilir. Avrupa Birliği Özerklik Şartı’na ilişkin çekincenin kaldırılması bu sürecin ilk adımı olabilir” diye belirtti.
KOMİSYONDAKİ TARTIŞMALAR
AKP Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın, “Dağa çıkmak taleplerin karşılanması ile ilgili bir durum mu?” diye sorduğu soruya, “Evet, öyle” diye yanıt verdi., ayrılma hakkının dahi tartışılabilmesi gerektiğini belirterek, zihni bariyerlerden kurtularak tartışma yürütülmesi gerektiğini ifade etti. Komisyondaki tartışma da daha sonra şöyle gelişti:
AKP’li Mehmet Metiner: Ayrılmayı değil, aile içi bir meseleyi konuşuyoruz.
Ayşe Hür: Aile içi bir sorun ise o zaman yasak koymadan her şeyi tartışmalıyız.
Komisyon Başkanı AKP’li Naci Bostancı: Saha araştırmaları ayrılma talebinin ne kadar az olduğunu gösteriyor. Ancak kimse karnından konuşmamalı. Herkes içindekini söyleyebilmelidir.
BDP’li Hüsamettin Zenderlioğlu: 1924 Anayasası’nın tekçi anlayışı ile sorun ortaya çıktı. Şeyh Sait’in mezarı üzerine şarap fabrikası kuruldu. Kemalist zihniyetin eseridir. Kürtler bölünmeyi istemediğini açıkça ifade ediyor. Kürtler demokratik haklarının iadesini istiyor. Kürtler inkar, asimilasyon ve baskıyı kabul etmiyor. Demokratik birlikteliği, ortak yaşamı esas alıyor. Bizim arzuladığımı tek şey devletin samimiyet ve kararlılığıdır. Kürtler evet ötekileştirilmiştir. Kürtlerin kafası karışık değildir. Bir dönem bağımsız sosyalist Kürdistan istediler. Koşullar farklılaştı bugün bu ülkenin demokratikleşmesini savunuyorlar. Bunun mücadelesini veriyorlar. Cezaevleri halen bir kangrendir. Biz hem tanık hem sanık hem de mağduruz. Bu toplantıdan sonra artık sürecin bizzat tanıkları ve mağdurları dinlenmeli. Kürtler kendi tarihlerini yazamadılar. Keşke daha önce bu konuştuklarımız konuşulsaydı. Kürtler, hayatın hemen her alanında travma yaşadı.
BDP’li Erol Dora: Demokratik Cumhuriyet içerisinde bütün kimliklerin ve renklerin var olduğu bir paradigmayı tartışıyoruz. Kürtlerin dışlanması nedeni ile Kürt sorunu doğdu. Resmi tarihte şu an kitaplarda okutulan tarih kitaplarında azınlıklar öcü Kürtler zararlı cemiyetler içerisinde görülüyor. Şu an okutulan tarih Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne ve İnsan Hakları Beyannamesi’ne aykırıdır. Dolayısıyla resmi tarih değiştirilmeli. Halkların ve inançları dışlamayan bir tarih yazılmalı.
İdris Şahin: Bu komisyon sadece Kürtler için değil toplumun diğer tüm kesimleri için bir çözüm arayışı içine girmiştir. Türkmenlerin içindeki Alevi yoğunluğu Kürtlerin içindeki Alevi yoğunluğundan daha fazladır. Kemalizm, tüm farklılıkları törpülemeye çalıştı, sadece belli mezhep ve etnik grupları değil. Kürtlerin tarih boyunca talep ettiği şeyleri büyük bir çoğunluğu AKP tarafından karşılandı!
Naci Bostancı: Tarih galiplerin tarihidir. Kürtlerin tarihi de mağlupların tarihidir. Ulus devlet programı merkezileştirme ve standartlaştırma projesidir. Türk ulusu aslında icattır. Herkesi dönüştürerek ideolojik aygıt ile sadece Kürtleri değil Türkmenler dahil bütün etnik grupları standartlaştırmıştır. Bu icat yağma ve talan eden bir icattır. Dersim harekatı bir fecaattir, bir dramdır. Devletin yaptığı gayri insani bir yöntem.
“Dersim harekatı merkezileştirme ve standartlaştırma politikası neticesinde gerçekleşti. Dolayısıyla tarihi yorumlarken koşulları ve nedenleri de görmek gerekir” diyen Bostancı’ya itiraz eden, “Bu mazeret bulma tarih anlayışıdır” dedi. (anf)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.