ANKARA- Lübnan'da İngilizce yayımlanan The Daily Star gazetesinin 9 Ekim 2009 tarihli internet sayfasında, Gerald Knaus imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan yorumun çevirisi şöyle:
Avrupa Komisyonu Ekim 2004'te Türkiye'nin üyelik müzakerelerini başlatmak için gerekli kriterleri karşıladığını açıkladığında tüm dünya bu haberi baş sayfalara taşıdı. Türkiye, jeostratejik önemi ve çoğunluğu Müslüman ilk Avrupa Birliği üye adayı olması nedeniyle dünyanın ilgisini çekti.
Türkiye son beş yılda demokratik kurumlarını güçlendirmede, orduyu siyasetten uzaklaştırmada, azınlık haklarıyla ilgili kısıtlamaları kaldırmada ve olağanüstü hal mahkemelerinin kaldırılmasında önemli gelişmeler katetti. Birkaç yıl öncesine kadar bu reformlar bırakın işleve geçirilmeyi, hayal bile edilemezdi. İstanbul Koç Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler profesörü Ziya Öniş'in de belirttiği gibi, "Türkiye'de AB karşıtı güçlü koalisyonun bile direnemediği bir reform dalgasına girişildi."
Reformlar çok yönlüydü. 2004'te yürürlüğe giren yeni Ceza Kanunu, kadın cinselliğini ailenin namus meselesi yerine bireysel hak bağlamında ele alıyor. Türk Anayasası'nda yapılacak değişiklikler Türk devletinin kadın-erkek eşitliğini sağlamak için gerekli tüm önlemleri almasını şart koşuyor. Aile mahkemeleri kuruldu, istihdam yasaları değiştirildi, aile içi şiddetle mücadele etmek ve kadınların eğitim alma imkanlarını artırmak için yeni programlar oluşturuldu. Tüm bunlar Türk kadınının yasal konumuyla ilgili son 80 yıldaki en radikal değişiklikler.
1999'a dönüp baktığımızda Türkiye'yi AB üye devletlerinden ayıran koşulların ne kadar fazla olduğu görülüyor. Avrupa Komisyonu 1999'da yayımladığı Türkiye raporunda, "İnsan hakları ve azınlıkların korunmasıyla ilgili ciddi kusurlar var. İşkence hâlâ çok yaygın ve ifade özgürlüğü yetkililer tarafından kısıtlanmakta." ifadelerini kullanmış.
1991-1994 arası insan hakları örgütlerine binlerce işkence iddiası sunulmuş ve binlerce faili meçhul ölüm davası bildirilmiş. 1996 ilkbaharında devlet Kürdistan İşçi Partisine (PKK) savaş açtığında 3000 civarında köy yerle bir edildi. İç siyasetin kontrolü büyük ölçüde, açıklanamayan ve anlaşılmaz bir "derin devlet" tarafından ele geçirildi ve gerekçe olarak Türkiye'nin düşmanlarıyla, özellikle de PKK'yla, mücadele etme zorunluluğu gösterildi.
Reformların yavaşladığından endişe edilirken 2009'da yeni girişimlere el atıldı. Bunlar arasında hükûmetin Türkiye'nin Kürt azınlığına yönelik açılımı ve askeri mahkemelerin yetkilerinin kısıtlanması sayılabilir. Tüm bu gelişmeler akıllara şu soruyu getiriyor: Avrupa Birliğinin yumuşak gücünün başarısı göz önüne alındığında neden çoğu Avrupa ülkesi Türkiye'nin Birliğe katılmasından endişe duyuyor?
Bunun basit bir cevabı yok. AB'yle ilgili konularda Avrupa kamuoyunun görüşlerini rapor eden 2006 ilkbaharının Avrupa barometre anketlerinde, ankete Almanya'dan katılanların yüzde 69'u Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduğunu belirtti. Üyelik karşıtlarının sayısı Almanya ve Lüksemburg'da eşitken ilk sırayı yüzde 81'le Avusturya aldı. Fransa'da ise siyasi seçkinlerin çoğu Türkiye'nin büyüklüğünden ve AB'nin kurumsal mekanizması üzerindeki etkisinden endişeli.
Ancak kuşkucu ülkelere rağmen AB üyesi devletlerin büyük çoğunluğu Türkiye'nin Birliğe nihai katılımını destekliyor. Tüm sorunlara ve yavaş gidişata rağmen kimse süreci rayından çıkarmaya çalışmadı. Bu özellikle Almanya, Fransa, Avusturya ve Kıbrıs'ın tüm karşı çıkmalarına rağmen önemli bir gösterge sayılır.
ABD Başkanı Barack Obama 6 Nisan'da Türk meclisinde yaptığı konuşmada, "Türkiye'nin büyüklüğü herşeyin merkezinde yer alabilme becerisindedir. Burası Doğu ile Batı'nın ayrıldığı değil, kesiştiği yerdir." demişti. Türkiye reformların peşinden gitmeyi sürdürürse ülkenin gerçekten değişmesinin mümkün olmayacağına inananların görüşlerini çürütmüş olacak.
Top şu anda hükûmetin önemli birkaç meseleyi çözümlemeye çalıştığı Türk mahkemelerinde. İlgilenilmesi gereken meseleler arasında Türk kadınının sadece yasal değil, sosyal statüsünün de iyileştirilmesi ve farklı azınlıkların sorunlarına çözüm aranması yer alıyor. AB çevre standartlarına uyum ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin daha sıkı sivil kontrol altına alınması da bu maddeler arasında.
Karamsar olmak kolay. Ancak Türkiye'nin -"Avrupalılaşma" hikâyesinin süreceğine dair olumlu düşünülmesine yol açan- 1999'dan bu yana katettiği yol mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.