Kürt sorununa çözüm bulma arayışları daha öncekilere kıyasla oldukça farklı bir yaklaşımla sürerken, bu konuda başından bu yana takındığı tavır ve benimsediği politikalarla kimseyi memnun edemeyen bir aktör de yeniden devreye girme çabası içinde.
Uzun süredir Kürt sorunuyla ilgili 'ezber bozmayan ve pasif' bir yaklaşım sergilediği eleştirilerine hedef olan Avrupa Birliği’nin (AB) sorunun çözümü arayışlarına ilgisi artmaya başladı.
Kürt sorunu konusunda yayımlanan belgelerde yıllardır benzer paragrafları tekrarlayan ve hem Türk tarafını hem de Kürt tarafını tatmin etme çabası içinde olduğu net şekilde hissedilen AB, uzun bir aradan sonra özel bir oturum düzenleme kararı aldı.
Kürt sorunu ve 'İmralı süreci', Avrupa Parlamentosu Genel Kurul'nun oturumunda masaya yatırılacak.
Parlamenterlerin yanı sıra AB Dönem Başkanı İrlanda’dan bir bakanın ve Avrupa Birliği Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle’nin de konuşacağı oturumun sürece ne tür bir katkı sağlayacağı ise belirsiz.
BDP iyimserTürkiye sürece eskisinden çok farklı şekilde yaklaşsa da, 'dış faktörlerin konuya müdahil olmasını istemeyen' politikasında değişikliğe gitmiş değil.
Diğer yandan, başından bu yana AB’yi Kürt sorunu konusunda takındığı tavır nedeniyle sıkça eleştiren Kürt kanadında oturumun eskiye oranla daha verimli olacağı yönünde bir görüş hakim.
Ancak asıl sorunu AB’nin takınacağı tavır oluşturuyor. Gelinen aşamada AB’nin her iki tarafa da sunabileceği yeni bir şey olduğunu söylemek oldukça zor.
AP oturumunda da parlamenterlerin üyesi oldukları gruplarla bağlantılı olarak, ezberlenen mesajların dışına çıkmaları beklenmiyor. Keza, Dönem Başkanı İrlanda’nın 'süreci cesaretlendirme' boyutu dışında katkı sağlaması, Komisyon’un 'terörle mücadele ve insan hakları dengesi denklemine' oturan bir söylemden farklı bir vurgu yapması da.
AB’nin sürece katkısı şu aşamada, muhtemelen ileriki aşamalarda da, sınırlı kalacak olsa bile Barış ve Demokrasi Partisi Eş-Başkanı Selahattin Demirtaş farklı bir bakış açısına sahip.
AP’deki oturumun süreci hem destekleyeceği hem de cesaretlendireceği görüşünde olan Demirtaş’a göre, “AB’nin müdahil olma talebi”, Ankara-Brüksel hattındaki ilişkilere yönelik heyecanı artırma potansiyeline de sahip.
Daha önceki örnekler AB’nin Kürt sorununa her müdahil oluşunda çeşitli çaplarda krizlere neden olduğunu ortaya koysa da Demirtaş iyimserliğini koruyor.
İyimserlik dozu öne çıkarılmaya çalışılsa da Kürt kanadının AB’den en önemli beklentilerinden birine bakıldığında Brüksel’in manevra alanının son derece kısıtlı olduğu net şekilde görülüyor.
AB'nin yapabileceklerinin sınırı
AP’deki “Kürt Dostluk Grubu” tarafından düzenlenen toplantıda konuşan Demirtaş, “AB’de paradigma değişikliğine gidilmesi gerekiyor. Kürt sorununa sadece terör penceresinden bakılmamalı. PKK’nın AB’nin terör örgütleri listesinde yer alması katkı sunmanın önünde engeldir” dedi.
Bu mesajı, 'AB'nin PKK’yı terör örgütleri listesinden çıkarması' talebi dışında bir şekilde okumak mümkün değil.
AB’nin bu yönde adım atması ise mevcut konjonktürde ve kısa vadede gerçekleşmesi mümkün değil.
Şu aşamada İmralı sürecinin AB’nin cesaretlendirmesine ihtiyaç duyup duymadığı, Ankara’nın AB’den gelecek olumlu ya da olumsuz telkinlere kulak asıp asmayacağı, AB’nin bu konuda ortaya koyabileceği yeni bir vizyon bulunup bulunmadığı gibi sorulara verilecek yanıtlar da AB’nin sürece olası katkısının sınırları hakkında fikir veriyor.
Türkiye’nin başından bu yana Kürt sorunuyla ilgili herhangi bir sürece müdahil olmasını istemediği, Kürt tarafının ise kendi talepleri doğrultusunda sisteme dahil etmeye çalıştığı AB’den gelecek mesajlarda geleneksel denge unsurunun gözden kaçırılması halinde, yarardan çok zarar potansiyelinin devreye girme olasılığı oldukça yüksek. (BBC Türkçe)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.