Federal Kürdistan Doğal Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami Hürriyet Gazetesi'nden Cansu Çamlıbel'in sorularını yanıtladı. İşte o söyleşi...
TÜRKİYE’DEN DAHA FAZLA BENZİN İSTEDİK
- Beiji Rafinerisi IŞİD’in eline geçtikten sonra Kürdistan Bölgesi’nde baş gösteren kilometrelerce petrol kuyruklarını nasıl gidermeyi planlıyorsunuz?
Bahsettiğiniz sorunun kaynağı sadece Beiji Rafinerisi’nin kaybedilmesinden kaynaklanmıyor. Biz zaten Kürdistan’da kullanılan benzinin sadece yüzde 20’sini Beiji’den alıyorduk. Yüzde 50’sini yerel olarak arıtıyoruz, yüzde 30’unu da ithal ediyoruz. İthal benzinin büyük bölümü Türkiye’den geliyor. Beiji artık bir şey üretmediği için net bir açık ortaya çıktı. Türkiye’den ithalat devam ediyor ancak açığı kapatmak için yeterli değil. Bir de üzerine Musul vilayetinin bütün benzinsiz kalanları Kürdistan’a gelince sorun büyüdü. Düşünebiliyor musunuz, bir anda 150 bin fazladan araç Kürdistan’a geldi. Tabii fiyatın çok ucuz olması da bir sorun, zira kaçakçılık da yapılıyor. Kerkük’ün rezervinin de bitmekte olduğunu duydum. Eğer öyleyse bu bizim sorunumuzu daha da büyütecektir. Dışarıdan daha çok benzin getirmemiz gerekecek. Pazarı özel sektöre açtık ve liberalize ettik. Türkiye’den de daha fazla benzin ithal edebilmemiz için ortamı organize etmesini istedik. Sanıyorum dünden itibaren fazladan ithalat başladı. Ama Kürdistan’daki bütün benzin istasyonlarında duruma tam olarak mukayet olabilmemiz bir haftayı aşabilir.
- Kürt petrolünün ihracatı için Ceyhan’dan şu ana kadar yapıldığı açıklanan iki büyük sevkıyat siyaseten ne anlama geliyor?
Petrol satışı bizim anayasal hakkımız. Kürdistan Bölgesel Yönetimi olarak petrol üretme, piyasaya sürme ve satma hakkımızı anayasadan alıyoruz. Ne sattığımız da, karşılığında ne kazandığımız da şeffaf. Irak’ın toplam petrol gelirinin yüzde 17’si anayasal olarak Kürdistan Bölgesi’ne ait. Ancak şu an için hiçbir şey almıyoruz. Kendi yaptığımız ihracat da anayasal hakkımızın kullanılmasından başka şey değil.
CEYHAN’DAN İHRACATTA HEDEF 2014 SONUNDA 500 BİN VARİL
- Şu an için günlük satış miktarınız nedir?
Günlük maksimum 125 bin varil. Yakında bu rakamı 250 bin varile çıkarmayı hedefliyoruz. Gelecekte alınacak kararlar doğrultusunda umut ediyoruz 2014 sonunda 400-500 bin varil dolaylarına çıkmış olacak.
- Öngördüğünüz fiyat nedir?
Fiyat uluslararası piyasada petrolün kalitesine göre belirleniyor. Kaliteye göre aldığımız teklifler ve yapılan pazarlıklar var. Yani aslında Irak’ın resmi petrol şirketi SOMO’nun yıllardır kullandığı yöntemi kullanıyoruz biz de.
- O halde Kürt petrolüyle ilgilenenler geçen haftaki satışta verdiğiniz rakamı sabit bir fiyat olarak görmemeli.
Sabit bir fiyat yok, spot fiyatlardan bahsediyoruz. Her bir tanker ve her bir sevkıyat için ayrı müzakere yapılıyor.
İSRAİL’E PETROL SATMADIK AMA SATABİLİRİZ
- Hükümet olarak son sevkıyatı İsrail’e sattığınız iddiasını yalanlandınız. Ancak petrolün varış noktası Aşkelon Limanı oldu.
Biz doğrudan ya da dolaylı olarak İsrail’e petrol satmadık. Bazı çevreler bizi İsrail’e yakınmış gibi göstermek ve meseleyi politize etmek istiyor. Sanki İsrail’e petrol satmak suçmuş gibi.
- Suç mudur peki İsrail ile petrol ticareti?
Suç değildir. Eğer biz İsrail’e satmayı tercih edersek, bunu şeffaf olarak açıklarız. İsrail, Irak’tan petrol alıyor zaten. Nasıl aldıklarını bilmiyorum ama anladığımız kadarıyla bu olmuş. Peki bizim İsrail’e karşı bir ambargomuz mu var? Ya da İsrail ile savaşta mıyız? Bu suçlamaları yapan insanların tek derdi bizi kötü göstermeye çalışmak. Eğer biz İsrail’e petrol satmaya karar verirsek bunu piyasa fiyatı üzerinden yaparız. Ama ne alınmış böyle bir karar var, ne de bunu yaptık.
-İDEOLOJİK TERCİH YOK
-TEK KRİTER TEMİZ PARA VE YÜKSEK FİYAT
-KİME NE KADAR SATACAĞIMIZA TÜRKİYE KARAR VEREMEZ
- Ama bunu yapmamak için de siyasi ve ideolojik bir çekinceniz de yok anladığım kadarıyla, değil mi?
Bunu yapmamamız için siyasi ya da ideolojik bir çekincemiz yok.
- Peki İsrail’e satış için hükümetinizin toplanıp bir karar alması falan gerekir mi?
Hayır, gerek yok. Karar ticari olacaktır. Eğer birisi petrolümüzü almak istiyorsa, bizim baktığımız paranın temiz olması ve en yüksek fiyatı çekebilmektir. Kriterimiz budur.
- İsrail’e satış konusunda Türkiye de sizinle hemfikir mi?
Bu konuda Türkiye ile hiçbir sorunumuz olmadı. Bizim petrolü kime satacağımızı onlar belirlemiyor. Ama yüklenen miktarların şeffaf olması konusunda titizleniyorlar ki zaten bu yapılırken tanık oluyorlar. Sevkıyat gerçekleşir gerçekleşmez para Halkbank’a gidiyor. Bütün bu süreç son derece şeffaf. Geri kalanı da zaten Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni ilgilendiriyor. Yani kime ne kadar mal satılacağı ya da Halkbank’taki paranın ne yapılacağı bizim kendi meselemiz. Evet Türkiye sürecin içinde ama bu söylediğim konularda kendisinden bir onay almamız gerekmiyor. Sevkıyatın şeffaf yapılmasını denetliyor, o kadar.
-TÜRKİYE’NİN KÜRT PETROLÜNDE PAYI YOK
-SADECE GEÇİŞ ÜCRETİ ALIYOR
-İSTERLERSE AYNI FİYATTAN ONLARA DA SATARIZ
- Dolayısıyla da mesela geçen haftaki sevkıyattan Halkbank’a gelen 106 milyon dolar sadece Kürt Yönetimi’nin parası ve Türkiye’nin bunun içinde herhangi bir payı yok.
Evet, Türkiye’nin bir payı yok. Türkiye sadece transit ve hizmet ücreti alıyor. Bu da zaten uluslararası petrol ticaretinde standart bir prosedürdür. SOMO da aynı miktarları öder. Sizin topraklarınızı, boru hattınızı, terminalinizi kullanıyorum ve bunun bir bedeli var. Ama sadece bu kadar. Yoksa Türkiye, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin petrolünden pay almıyor. Eğer bizim petrolümüzü satın almak isterlerse herkesin satın aldığı fiyattan alabilirler elbette. Tabii ki Türkiye’ye de satmayı çok isteriz.
- Türkiye hizmet ve transit geçiş ücreti olarak ne alıyor?
Satışın detaylarına girmeye gerek yok. Büyük rakamlardan bahsetmiyoruz. Bahsettiğiniz hizmetler için uluslararası olarak kabul görmüş standartlar var.
TÜRKİYE STRATEJİK ÖNEMDE KONUMA GELİYOR
- Petrol ticaretinin evrensel kurallarını tam olarak bilmeyen okurlarımız şunu merak edebilir; Türkiye bugünkü koşullarda siyasi risk alıp Kürt petrolünü dünya pazarına ulaştırıyorsa neden bundan bir pay almıyor?
Bu makul bir soru elbette. Türkiye enerji geçişi açısından bir merkez olarak stratejik önemde bir konuma geliyor. Türkiye’den çok miktarda petrol ve gazın geçmesi aslında kendi çıkarına, çünkü miktarlar arttıkça bu Türkiye açısından önemli bir gelir kaynağı haline gelebilir. Ayrıca biliyorsunuz, Türkiye enerji ihtiyacını dünyanın çeşitli yerlerinden ithalatla karşılayan bir ülke. Günde 600-700 bin varil petrol tüketimi var. Bu da çeşitli ülkelerden geliyor. Oysa biz sizinle sınır komşusuyuz ve Güney Amerika gibi binlerce kilometre uzakta bir yerden getirmiyoruz petrolü. Bu da enerji güvenliği demek.
- Ama Türkiye’nin Kürt petrolü için aldığı ve sizin stratejik dediğiniz kararı Irak merkezi yönetimi uluslararası tahkime götürdü. Bunun Türkiye’nin başına iş açma ihtimali yok mu?
Süreç gelişmeden bir şey söylemek istemem ama bence Bağdat’ın tazminat kazanması oldukça güç. Bağdat’ın yaptığı hukuki değil siyasi bir çıkış. Irak ile Türkiye arasındaki petrol anlaşmaları 2003 öncesi dönemde merkezi yasalar altında yapılmış. Irak’ın yapısı değişmişken iki ülke arasındaki ticaretin eski yasalar üzerinden devam etmesi nasıl beklenebilir? Eğer bizim anayasal olarak Kürt petrolünü satma hakkımız varsa – ki var – o halde Türkiye’yi tahkime götüremezler. Eğer tahkimden farklı bir sonuç bekliyorlarsa sadece zaman kaybediyorlar bence. Tıkanan konuları kendileri içeride çözemiyorlar, asıl sorun bu. Çözemedikleri için de görüyorsunuz bugün Irak’ı bölüyorlar aslında. Bugün Irak’ı bölmekte olan bu hükümetin 8 yıldır izlediği politikalardır.
IRAK Anayasa Mahkemesi’NİN KARARI TÜRKİYE’Yİ TAHKİMDE RAHATLATABİLİR
- Irak Anayasa Mahkemesi’nin Bağdat yönetiminin Ceyhan üzerinden yapılan petrol ihracatına itirazını reddettiği karar, tahkimde Türkiye’nin elini rahatlatır mı?
Öyle olacağını düşünüyorum, çünkü Irak Petrol Bakanlığı Anayasa Mahkemesi’ne benzer bir argümanla gitti. Ama Mahkeme bizim satmaya hakkımız olmadığı ve Irak’ın petrolünü çaldığımız yönündeki suçlamalardan tatmin olmadı. Bu karar mahkemenin bizim ihracata hakkımız olup olmadığına ilişkin nihai kararı değil. Ama o karar verilene kadar ihracatı durdurma talebine itiraz etti. Yani şu anda ihracata devam edebiliriz. Bu da yaptığımız şeyi yasal olarak meşru kılan önemli bir kazanım. Dolayısıyla da hem Türkiye hem de biz tahkimde ülkenin kendi Anayasa Mahkemesi’nin bile bu suçlamalara itibar etmediği yönünde bir savunma yapabiliriz.
- Anayasa Mahkemesi’ndeki hâkimlerin de aslında pratikte Maliki tarafından atandığını düşünürsek bu sonuç hayli ilginç değil mi?
Farklı siyasi partiler tarafından aday gösterilseler de federal hükümetin seçilmelerinde önemli derecede etkin olduğu söylenebilir evet. Tamamen bizim dışımızda gelişen bir süreç. 9 hâkim toplanmış ve bakanlığın itirazını reddeden bu kararı almış. Sürece kim müdahil olmuş olmamış bilmiyoruz bile.
- Bu karar Bağdat’taki kurumlarda da siyasi bir çözülme başladığı ve topyekûn Maliki’nin arkasında durmaktan vazgeçtikleri yönünde yorumlanabilir mi?
Belki bizim şansımız kararın zamanlaması, çünkü siyaseten bir geçiş dönemindeyiz ve bu hükümetin kalıp kalmayacağı belirsiz. Bu nedenle de Mahkeme üzerinde belki daha az baskı vardı ya da hâkimler doğru olanı yapmaya karar verdi. Gerçi onlar hep doğru karar vermeye çalışıyor ama çok zor koşullarda ve ağır baskılar altında. Tabii Irak Petrol Bakanlığı için çok olumsuz bir sonuç bu. Ona buna mektuplar gönderip ‘Kürtlerin petrolünü almayın’ diyemeyecekler. Kendi mahkemeniz size inanmadı daha ne!
ABD’NİN UNUTTUĞU BİR ŞEY VAR: IRAK BİR FEDERASYON
- ABD’nin Kürt petrolünün ihracatı konusunda sizinle ve Ankara ile ters düştüğü ve gönülsüz olduğu sır değil. Son siyasi gelişmeler Amerikalıların pozisyonunu değiştirdi mi?
Gönülsüzlük de meselenin bir ifadesi olabilir. Ama daha ziyade onların hatası Irak’ın birliğini merkeziyetçi bir yönetimle eşit görmekten kaynaklanıyor. Birlik korunacaksa petrol gibi büyük meseleler Bağdat tarafından kontrol edilmeli gibi bir bakışları var. Ancak unuttukları şey şu; Irak’ın kendi anayasası buranın federal bir ülke olduğunu söylüyor. Yani aslında ABD ülkenin birliği ile her şeyin merkezden yönetilmesi gibi iki farklı şeyi karıştırıyor. Irak’ta kimse diğeri tarafından yönetilmek istemiyor. Zaten anayasamız da kendi meselelerimiz hakkında kendi kararlarımızı alma hakkını bize veriyor. Sonuçta şunu söylemek isterim; ben ABD’nin pozisyonunu Kürdistan Bölgesel Yönetimi karşıtlığı olarak görmüyorum. Ama işlerin Bağdat üzerinden yapılması gerektiğini düşündükleri için bize yardımcı olmadıkları da ortada.
ARTIK ESKİ IRAK YOK
MUSUL’DAN SONRA YENİ BİR SAYFA AÇILDI
- Size göre ABD’nin Irak’taki siyasi ajandası nedir?
Ülkenin birliği için Bağdat’ın kontrol etmesi gerekir diyorlar. Biz de ‘Hayır’ diyoruz. Aslında bugün gördüğünüz üçe bölünme hali bu konuda ısrarın sonucudur. Bölünmenin önüne geçmek için Irak bir an önce federal bir sistemi yapılandırmak zorunda. Bizim meseleye bakışımız ile Türkiye’ninki aynı. Ülkenin birliğinin muhafaza edilmesi için hızla gücün merkezden alınıp dağıtılması gerekiyor. Irak’ı bir tutacak tek formül budur. Gerçi Musul’un düşmesinin ardından artık nasıl bir ülkede yaşadığımızı da bilemiyorum. Eski Irak artık yok, yeni bir sayfa açıldı.
- Eğer anayasasında federasyon olduğu yazan 2003 sonrası Irak artık yoksa, hâlâ federatif bir modelde ülkeyi bir tutmaya çalışmak ne kadar gerçekçi bir hedef?
Bundan sonra ne olursa olsun Irak’ın son üç-dört seneden farklı bir şekilde yönetilmek zorunda olduğu açık. Belki bölgelerin daha öne çıktığı konfederal bir yapıya dönüşmesi gerekiyor. Bu krizden önceki model işlemiyordu ve biz dahil kimse o sisteme geri dönmek istemiyor. Bunun olabileceğine de inanmıyorum.
-KERKÜK HAMLESİNİ BAĞDAT HÜKÜMETİNİN BİLGİSİ DAHİLİNDE YAPTIK
-KERKÜK’TE BİR SONRAKİ SENARYO REFERANDUM
- Kerkük’ün kontrolü de bu süreçte size geçti. Yönetiminizin lideri Mesud Barzani ‘Kerkük artık Kürdistan’ın parçasıdır’ diyor. Hukuki statüsü için nasıl bir süreç işleteceksiniz?
Bir sonraki senaryo birkaç ay içinde hızlı bir şekilde orada yaşayan insanlara hangi bölgenin sınırları içinde kalmayı istediklerinin sorulacağı bir referandum yapılması. Ama pratikte şehir zaten Peşmerge ve Kürdistan kontrolünde. Çok samimi söylüyorum, zaten eğer biz Kerkük’ün kontrolünü ele almasaydık orası da Musul gibi IŞİD’in kontrolüne geçerdi. Ben bu hamleyi Bağdat’taki federe hükümetin bilgisi dahilinde yaptığımıza inanıyorum. O bölgede Irak ordusunun izi bile yoktu.
KERKÜK’LE BERABER PETROL PAYIMIZ YÜZDE 30’A ÇIKABİLİR
- Referandumda Kerkük’ün Kürdistan Bölgesi’ne dahil olması onaylanırsa Irak’ın petrol gelirinden size ayrılan yüzde 17’den daha fazlasını talep edecek misiniz?
Tabii bu durum bölgemizin nüfusunu değiştirecek. Kürdistan’a yeni katılan nüfus üzerinden revize bütçe üzerinde anlaşmamız gerekecek. Elbette yüzde 17’den daha yüksek bir oranı konuşuyor olacağız. Belki yüzde 25-30 civarı olacak bu oran.
- Sizdeki verilere göre bugün Kerkük’ün nüfusu kaçtır?
Erbil ve Süleymaniye’ye yakındır. Yani 1 milyon civarı. Ama elbette şehrin çevresini kuşatan alanı da katarsanız çok daha fazla eder.
- Kerkük referandumunun sonuçlarının Ankara ile son yıllarda kurduğunuz iyi ilişkileri olumsuz etkileme potansiyeli yok mu?
Ben bunun ilişkilerde bir değişime neden olacağını düşünmüyorum. Kerkük için de daha iyi güvenlik koşullarından bahsediyoruz. Bu ilişkileri daha da ileri taşır.
- Ama Kerkük’te yaşayan Türkmenlerle ilgili sorunlar var.
Sorun yok. Türkmenler bizim kardeşimiz ve aramızda hiçbir fark yok. Kürdistan bu bölgede yaşayan bütün insanlara ait, onların da bölgesi. Onların da bütçe ve gelirler üzerinde hakları var. Kürdistan sınırları içindeki herkesin haklarının yüzde yüz korunması bizim sorumluluğumuz.
- Siz son 10 yılda değişen havadan bahsediyorsunuz, bense...
Evet samimiyetle söylüyorum o hassasiyetler geride kaldı.
TÜRKMENLERİN SİLAHA İHTİYACI YOK, PEŞMERGE HERKESİ KORUYOR
- Tamam da ben daha ziyade Türkmenlerin IŞİD karşısında verdikleri kayıpları ve yaşadıkları güvenlik sıkıntısını sormak istiyorum. Kendi kendilerine silahlanmaya çalıştıklarını, hatta Ankara’dan yardım istediklerini biliyoruz.
Ben buna ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. Peşmerge herkesi koruyor. Bu yeni atmosferde aşırı uçlara ve şiddete karşı birlikte mücadele etmemiz lazım. Bölgemizde yaşayan Türkmenler, Araplar, Hıristiyanlar hep birlikte hareket etmeliyiz.
- Mesud Barzani ‘Kendi kaderimizi tayin etmek bizim hakkımızdır’ diyor.
Evet bu bizim anayasal hakkımız.
OTURUP IŞİD’İN SINIRIMIZDAN İÇERİ GİRMESİNİ BEKLEMEK BİR SEÇENEK DEĞİLDİR
- Anayasal hakkınız olabilir ama bunu ülkenin bölünme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu böyle bir süreçte vurgulamak siyaseten ne anlama geliyor? Hükümetiniz bağımsızlık ilanını ciddi bir seçenek olarak değerlendiriyor mu?
Hiçbir şey yapmadan izlemek bugün artık bir seçenek değildir. Bir gün IŞİD’le 1000 kilometrelik yeni bir sınıra uyanmak bir seçenek değildir. Haritaya bakarsanız Sinjar’dan Mendeli’ye IŞİD ile sınırımız var bugün. Bizi Irak hükümeti tarafından kontrol edilen bölgeye bağlayan birkaç kilometre kaldı neredeyse. Yani yeni bir geçici komşumuz var artık. Umarım geçicidir! Oturup bizim sınırlarımızdan içeri girmelerini mi bekleyelim? Haritaya bakıp ‘Geleceğim kiminle, IŞİD’le mi yoksa daha bütçeden payımızı bile göndermeyen Bağdat’la mı?’ diye sormamız lazım. Bugün Irak’ın Kürdistan’a her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Peki bunu kabul edip, önyargıları bir kenara atıp, bütçeden hakkımız olan parayı göndereceklerini mi bekliyorsunuz?
BAĞDAT’IN ŞU ORTAMDA BİLE TEK DERDİ BİZİ CEZALANDIRMAK
- Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz Bağdat’ın önyargıları bir kenara bırakmayacağından?
Bakın size bir örnek anlatayım. Geçen hafta Kerkük’teki LPG santralından bize gelen miktarı kestiler. Gerekçe ise bizim kendi gazımızın olması. Peki eğer kendi gazımız varsa neden daha önce kesmediniz de bugün kesiyorsunuz? Şu ortamda ilişkileri daha da germenin ne anlamı var? Kesintiden sonra Kerkük Valisi girişimlerinden sonuç alamayınca son kertede Sayın Şehristani’ye şunu söyledi; ‘Şehri Peşmerge kontrol ediyor, gelip santrala el koyup adamlarınızı dışarı mı atsınlar? Bunu mu istiyorsunuz?’ Valinin bu çıkışının ardından Doktor Şehristani ‘Tamam, peki ben Petrol Bakanı ile konuşurum’ diyor ve gaz arzı yeniden başlıyor. Bu bence ülkenin bölünmeye gittiği şu ortamda bile Irak Petrol Bakanlığı’nın tek derdinin bizi cezalandırmak olduğuna iyi bir örnek. Peki biz Bağdat’taki bu tür adamlarla nasıl yeni bir gelecek kuracağız? Karşı karşıya olduğumuz mezhepçilik sorunu budur işte.
MALİKİ’NİN DEĞİŞMESİ YETMEZ
- Maliki gitse Bağdat hükümeti ile yaşanan bu sorunlar ortadan kalkar mı ki?
Hayır, öyle olabileceğini düşünmüyorum. Ama bu benim kişisel fikrim. Önemli olan onun yerine gelecek kişinin kim olduğu değil, federasyon, konfederasyon gibi meselelerim çözümü için diyalog mekanizması kurup kuramayacağı. Maliki’nin yerine gelecek kişi bu konularda yanıtlara sahip olmalı. Sadece orada oturan kişiyi değiştirip eski politikaya devam edemezsiniz artık. Elbette kişilik önemlidir. Evet Maliki çözümler bulma konusunda hiç esnek değildi. Ama yerine gelecek kişinin daha esnek bir kişilikte olması yetmez. Zor sorunlara çözümler üretmeyi kabul etmesi gerekiyor.
BAĞIMSIZLIK İLANI ANKARA’DAN HABERSİZ OLMAZ
- Eğer Irak’ın kendi dinamikleri siz Kürtleri bağımsızlık ilanına götürürse, ‘Türkiye ile ilişkilerimiz bundan etkilenmez’ diyebilir misiniz?
Bunu teknokrat şapkamı takarak ama bir Kürt olarak yanıtlamak isterim. Bizim Türkiye ile ilişkimiz stratejik bir ilişki, çıkar ilişkisi değil. Bu nedenle de konfederasyon ya da bir tür bağımsızlık yönünde bir adım atacak olsak dahi liderliğimizin Ankara’nın tam olarak bilgisinin olmadığı hiçbir şey yapacağını düşünmüyorum. Kimse için sürpriz olacak bir adım atılmaz. Kardeşlik esası üzerinden sürekli istişareler olacaktır. Başkalarını etkileyecek kararlar alıyorsak mutlaka her aşamasında tam istişare olacaktır. İki taraf da birbirine sürpriz yapmaz. (Cansu Çamlıbel - Hürriyet)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.