Uluslararası Orta Doğu Barış Araştırmaları Merkezi (IMPR) tarafından düzenlenen konferansın sponsorları arasında Açık Toplum Vakfı, Friedrich Ebert Stiftung ve Chrest Foundation gibi kuruluşlar.... Üç oturumda Türkiye’de Çözüm Süreci ve Türkiye dışındaki Kürtlerle ilgili gelişmelerin konuşulduğu toplantı, bugün iki panelle devam etti.
Konferans IMPR Başkanı Dr. Veysel Ayhan’ı konuşması ile başladı. Açış konuşmasında çözüm sürecinin önemine dikkat çeken Ayhan barış için atılan her adımı kutsal bir adım olarak görüyoruz" dedi. Kürt sorununun etik ve ortak tecrübemiz olan bir medeniyetin içinde çözülebilecek bir sorun olduğuna değinen Ayhan, çözüm ve barış sürecinde kurum olarak üzerlerine düşeni yapmaktan çekinmeyeceklerini belirtti. Ayhan "yeni bir dönem ve yeni bir kapı açılıyor. Bu dönem tüm toplumsal kesimlerin varlıklarını ortaya koyabileceği bir dönemdir. Bir ülkede toplumsal istikrar yok ise o ülkede huzur da olmaz. Bizler birlikte barışı inşa edebiliriz, kan dökmeden birlikte yaşayabiliriz. Barış adına yapılan her çalışma kutsaldır, biz kutsalın ardından koşmaya devam edeceğiz" şeklinde konuştu.
IMPR Direktörü Dr. Aziz Barzani, ilk kez Ankara’da Kürt coğrafyasının değişik partilerinin bir araya gelerek vizyonlarını paylaşmasının oldukça anlamlı olduğuna vurgu yaptı ve burada barış için toplanıldığını söyledi. Barzani, Kürt sorununun çözüme evrildiği bir dönemde olunduğuna ve sorunun güven ve diyalogla çözülebileceğine ve Türkiye’nin ve bölgenin istikrarı buna bağlı olduğuna değindi.
1. Oturum: Kürtlerin Kürt Sorunu, Barış Süreci ve Çözüm Modellerine Yönelik Bakışları
Açılış konuşmalarının ardından, TBMM Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Kemal Kaya başkanlığında, " Kürtlerin Kürt Sorunu, Barış Süreci ve Çözüm Modellerine Yönelik Bakışları" başlıklı oturum gerçekleştirildi.
Oturumun konuşmacılarını Irak Kürdistan Demokrasi Partisi (KDP) Dış İlişkiler Ofisi Başkanı Hemin Hewrami, Goran Milletvekili ve Parti Sözcüsü Yusuf Muhammed, Kürdistan Yürtseverler Birliği (KYB) Sözcüsü Azad Cundiyani ve Yekgirtü İslami Partisi Yönetim Kurulu Üyesi Ebubekir Ali oluşturdu.
HEWRAMİ: “KAZAN-KAZAN TEMELLİ YOL HARİTASINA İHTİYAÇ VAR”
Hewrami, sözlerine Türkiye’nin Kürt Sorunu’nun, Ortadoğu’daki Kürt sorununun bir parçası olduğunu söylereyek başladı. Kürt Sorunu’nu demokrasi ve barıştan yoksunluk ve Kürt varlığının tanınmaması olarak tanımlayan Hemrawi, bunun beraberinde inkar, baskı ve zulmü getirdiğini söyledi. Türkiye tecrübesinin Kürt sorununun halli için baskının bir çözüm olmadığını ispatladığını belirten konuşmacı Kürt hareketinin de şiddetin artık çözüm olmadığını anladığını belirtti.
Türkiye’nin bir yol haritasına ihtiyacı olduğuna değinen Hemrawi, bunun taktik değil stratejik değerlendirmelerle hazırlanması zaruretine işaret etti. Çözüm için atılacak adımların siyasi bir oyun veya bir seçim oyunu olarak algılanmaması gerektiğini ve bunun için stratejik bir bakış açısına ihtiyaç olduğunu söyledi. Yol haritasının bir “kazan-kazan senaryosu” üzerine inşa edilmesi gerektiğini ifade eden konuşmacı sıfır-toplam yaklaşımın işe yaramayacağını dile getirdi ve ortak sorumluluk olgusu üzerinde durdu. Ayrıca Yol haritasının bir zaman dilimi ve izleme mekanizması içermesinin zaruri olduğunu söyledi.
KÜRTLER ARTIK ORTADOĞU’DA AKTİF OYUNCU
Konuşmasının geri kalan kısmında Ortadoğu’daki genel durum bağlamında Kürtlerin konumu ve Türkiye’deki çözüm sürecini şöyle değerlendirdi:
Statükonun değiştiği Ortadoğu’da, bölgenin yeniden şekillenmesine katkıda bulunan Kürtler, artık aktif bir oyuncu durumundadır. Kürtlerin çıkarı bir tehdit oluşturmada değil, karşılıklı çıkarlara dayalı bir arada yaşamadadır. Mevcut şartlarda Kürtler herhangi bir ülkenin istikrarına ve sınırlarına tehdit değildir ve Kürt sorununu çözmek Türkiye’yi güçlendirir. Başbakan Erdoğan tarafından hazırlanan demokratikleşme paketi bütün beklentileri karşılamamıştır; ama onu bir hiç saymak da yanlış bir tavır olacaktır. Demokratikleşme paketi, Türk devlet zihniyetinde bir değişime işaret etmektedir. Bu da inkar döneminin bitmesi ve yeni bir dönemin başlaması demektir. Ancak paket geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir.
Bu açıdan tutuklu olan aktivistlerin serbest bırakılması oldukça yerinde bir adım olacaktır. Bu bağlamda Öcalan’ın konumu da yeniden gözden geçirilmelidir. Öcalan’ın süreç içinde daha fazla insiyatif kazanması faydalı olacaktır. Ancak bu geçiş döneminde PKK liderleri ve Kürt siyasetçiler kışkırtıcı konuşmalardan kaçınmalıdırlar. Çözüm süreci ancak karşılıklı fedakarlıklarla başarıya ulaşabilir. Türkiye şu an önemli bir kavşak noktasındadır. Bu noktada KDP ve Kürt Bölgesel Yönetimi çözümün bir parçasıdır ve Çözüm Sürecinin ve Kürt davasının destekçisidir. Kürt Ulusal Kongresi’nin düzenlenmesi gereklidir. Ancak Kürtler’in amacı Ortadoğu’nun sınırlarını değiştirmek değildir. Kürtler bir arada yaşamaya ve aktif ortak olarak çalışmaya hazırlar.
KÜRT SORUNUNU ÇÖZMÜŞ BİR TÜRKİYE MODEL OLUR
Oturumun ikinci konuşmacısı ise Gorran Hareketi Milletvekili ve Sözcüsü Yusuf Muhammed idi. Konuşmacı, Kürdistan’da yapılan son seçimlerin bir değişime işaret ettiğine dikkati çekerek Türkiye’deki Kürt sorununa bu bağlamda değinmek gerektiğini ifade etti. Muhammed kendini sivil bir hareket olarak gösteren bir değişimin varlığına değindi. Sivil hareket olmanın Türkler ve Kürtler arasında geçmişte vuku bulan kötü yaşanmışlıkların etkisini kırmak için çok önemli olduğunu söyledi. Barış olmayan ortamda şiddet olacağına değinen konuşmacı, Kürtler ve Türklerin birbirlerine inanmak istediğini; ama Çözüm Süreci’nin yavaş ilerlediğini ifade etti. Türkiye’nin değişen Ortadoğu’da kendini model olarak sunduğuna değinen Muhammed, bir model olabilmek için bir “bir arada yaşama” örneği sunmak gerektiğini ve bunun da Kürtler olmadan imkansızlığına vurgu yaptı. Ayrıca konuşmasında aşağıdaki hususlara değindi:
Türkiye’deki Çözüm Süreci sadece bir Ak Parti girişimi olarak kalmamalıdır ve muhalefet partilerinin de desteği gereklidir. Bu nedenle muhalefet de demokratikleşme çabalarına desteklemelidir. Bir arada yaşama herkesin ortak çıkarınadır. Geçen yıldan bu yana başlayan barış süreci oldukça umut verici bir olgudur. Bunun için Gorran hareketi süreci desteklemektedir ve bu sürecin barış getirmesini istemektedir. Güneydekilerin beklentilerine de karşılık verilmelidir. IKBY Türkiye ile uzun süreli bir ilişki içinde olacaktır. Bu Batı Kürdistan için de geçerlidir. Barış ve medeniyet için birliktelik önemidir ve bunun için barış gelmelidir. En güçlü ordu ve silaha sahip olmak istikrar ve barış sağlamamadır. Artık ülkeler etik ve kültürel sermayeye ihtiyacı duymaktadır.
CUNDİYANİ: “PKK TEMSİLCİSİNİN OLMADIĞI KÜRT BÖLGESEL KONFERANSI EKSİK KALIR”
Oturumda üçüncü konuşmacı olarak Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni (KYB) temsilen parti sözcüsü Azar Cundiyani söz aldı. Sözlerine konferansta PKK'nın temsilcilerinin olmamasını eleştirerek başladı. Böyle bir toplantıda, sürecin parçası olan PKK’nin katılımının gerektiğini öne sürerek, onlar olmaksızın konferansın hedeflerine ulaşmayacağını iddia etti.
Başka bir ülkede tam katılımlı başka bir konferans organize ederek Kürdistan’ın tüm unsurlarının seslerinin duyulmasını sağlamak gerektiğini belirten Cundiyani, Kürt sorununun Türkiye'de çözülmesi ve demokrasi paketi tartışılırken Kürt sorunun da bölge ülkelerince yeniden tanımlanması gerektiğini belirtti. Ortadoğu'da Kürtlere vatandaşlık ve demokrasi kıstaslarına göre yaklaşılmasının yanı sıra Kürtlerin bölgenin hayati parçası olarak görülmesi gerektiğini söyledi. Kürtlere güvenlik sorunu olarak değil ülkelerinin bir parçası olarak bakılması zaruretine değindi. Cundiyani ayrıca şu hususları dile getirdi:
ENERJİ YOLLARININ KESİŞİM NOKTASINDA DEMOKRATİKLEŞME ALTIN FIRSAT
KYB Başkanı Celal Talabani eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile önemli görüşmeler yapmıştı. Kürt meselesi bölgede çözülmesi gereken en önemli meseledir. Kürdistan bölgesel ve uluslararası enerji haritasına eklenmiş durumdadır. Çevredeki ülkelerin de barış ve istikrara ortamına kavuşturulmaları zaruridir. Sadece Irak ve Türkiye’de değil diğerlerinde Kürtler istikrar ve barış için siyasal yapıya dahil edilmelidirler. Bu nedenle, aslında demokratikleşme paketi bir altın fırsattır ve çığır açıcı bir strateji olarak karşımıza çıkmaktadır.
Muhalefet dışında bütün Kürtler ve Türkler çözüm sürecinin başarıya ulaşacağı noktasında hemfikir. Kürt sorunu bölgesel bir sorundur ve Türkiye'de Kürt sorununun başarılı bir şekilde çözülmesi bölgede önemli bir örneklik olacaktır. Türk dış siyaseti iyi adımlar atmaktadır ve Güney Kürdistan'a yönelik destekleri önemlidir. Şimdi daha kapsamlı ve daha cesur hareket etme zamanıdır ve özellikle Suriye Kürdistanı'ına yönelik olarak bu adımlar atılmalıdır. Suriye Kürdistanı'nın Osmanlı Kürdistanı'nın merkezi olduğunu hatırlardan çıkarılmamalıdır. Kürdistan, Türkiye’deki çözüm sürecine pozitif bakmaktadır. Sorunun çözümüne ilişkin Ortadoğu’da Kürtler önemli katkılar sunacaktır.
KÜRTLER BÖLGEDE AZINLIK DEĞİL, DÖRDÜNCÜ KALABALIK HALK
Oturumun son konuşmacısı ise Yekgirtü İslami Partisi Yönetim Kurulu Üyesi Ebubekir Ali idi. Barışın ve Çözüm sürecinin taktiksel değil, stratejik olarak ele alınmaları gerektiğine işaret ederek, Kürt meselesinin sömürgeci haritalardan kurtarılarak yeniden tanımlanması gerektiğini, bir terör ve geri kalmışlık meselesi olmadığını ve şiddetin Kürt meselesinin çözülmemesinden kaynaklandığını belirtti.
Kürtlerin Ortadoğu'da yaşayan dördüncü kalabalık halk olduğunu dile getiren Ali, "Kürtler azınlık halk değildir. Kan akışına sebep olan ideolojiler, ilkeler ve siyasi tavırlar terk edilmelidir. Kur'ani ilkelere göre adalet gelirse bu sorun çözülür. Sert milliyetçi dilin azaltılması gerekir. Bunun için eski düşünce ve tavırlarına esir olmamalıdır insanlar. Allah'ın verdiği onura herkes layıktır. İnsan kutsal bir varlıktır. AK Parti zamanında başlayan görüşmeler sorunun çözümünde önemli adımlardır. Kan, zülüm ve şiddet süreci bitmek zorundadır" dedi. Ali ilaven konuşmasında aşağıdaki hususlar üzerinde durdu:
Türkiye’de Kürt sorununu sadece AK Parti ve hükümetin meselesi olarak görmemek gerekir. Herkes sürece katkı sağlamalıdır. Sürece daha fazla katkı sağlayabileceği için Öcalan'ın durumu düzeltilmelidir. Onun sürece daha aktif dahil olması sürecin selameti için de gereklidir. BDP'nin de daha pozitif bir rol alması gerekmektedir. Türkiye için federalizm iyi bir çözüm olabilir. Bu Türkiye'nin tarihine de bölgeye de yabancı olmayan bir yönetim şeklidir. PKK’nin da siyasi ve sivil güç olarak davranması için yasal ortam hazırlanmalıdır. Yeni bir anayasa bu tür bir siyasi durgunluğun önüne geçebilir. Bu süreci kim olumsuzluğa uğratırsa tarihi sorumluluğun altında kalacaktır. AKP bu süreçte daha kararlı olmalı ve daha fazla sorumluluk almalıdır.
2. Oturum: Türkiye’de Demokratikleşme ve Barış Süreci: Yeni Bir Vizyona Doğru
Bu oturum konuşmacı listesinde ilan edilen iki konuşmacı yerine yerlerine ikame edilen konuşmacılarla başladı. AK Parti MKYK üyesi Prof. Mazhar Bağlı yerine Çalma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bakan Danışmanı Yüksel Yeni ve BDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken yerine de BDP Ağrı Milletvekili Halil Aksoy konuşmacılar arasındaydı. Diğer iki konuşmacı ise Demokratik Toplum Konseyi’inden Seydi Fırat ve Eski Bingöl Milletvekili ve Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu eski üyesi Hüsamettin Korkutata idi. Oturuma ise Prof. Doğu Ergil başkanlık etti ve en az konuşmacılar kadar söz alarak fikirlerini beyan etti.
BDP’Lİ HALİL AKSOY: HÜKÜMET ROJAVA’DA SINIFTA KALDI
Oturumda ilk sözü Halil Aksoy aldı. Sözlerine PYD temsilcisinin neden konferansa gelemediği konusunda tatmin edici bir açıklama yapılması gerektiğini söyleyerek başladı. Direnişin silahlı olmak zorunda olmadığını; ama inkarın silahlı mücadeleyi beraberinde getirdiğini söyledi. Son 30 yılda 40 bin insanın çatışmalarda hayatını kaybettiğini söyleyen Aksoy, bunların 17 bininin fail-i meçhul olduğunu belirtti ve 4000 köy yakılıp yıkıldığına değindi.
Ülkenin hala milliyetçi ve militarist bir anayasayla yönetildiğine işaret ederek artık silahların susması ve barış konuşması gerektiğine vurgu yaptı. Ancak hükümetin açıkladığı demokratikleşme paketinin beklentilere cevap vermediğinden yakındı. Bunun da devletin samimi olup olmadığı sorusunu gündeme getirdiğini ve ciddiyete alınacak bir samimiyet olmadığını söyledi. Ayrıca Aksoy hükümeti oyalayıcı ve süreci frenleyici bir tutum içinde olmakla suçladı. Konuşmasında Rojava’da olanlara da değinen Aksoy, burada PYD tarafından verilen mücadelenin kendilerini koruma amaçlı olduğunu belirtti. Buna karşılık hükümetin tavrının Kürt coğrafyasını surlarla parçalamak olmaktan ibaret olduğunu iddia etti.
30 yıllık bir mücadelenin varlığından söz eden Aksoy, güvenlikçi politikalarla sorunun çözülemeyeceğinin anlaşıldığını söyledi. “Öcalan’la görüşülemez” şeklinde var olan bir algının bugün kırılmış olmasının bile bir kazanım olduğunu ifade etti. Ancak, hala anadilin tanınması, Kürtlerin statüsünün tanınması ve gasp edilen hakların iadesi konularında sorunların devam ettiğini belirtti. Çözüme stratejik yaklaşılmadığını ve Rojava konusunda alınan tavrın ise süreci sıkıntıya soktuğuna değindi. Hükümetin bütüncül bir bakıştan yoksun olduğunu ve Rojava düşünülmeden çözümün düşünülemeyeceğini ifade etti.
KORKUTATA: “SAVAŞ KOLAY, BARIŞ ZORDUR”
İkinci konuşmayı Hüsamettin Korkutata yaptı. Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu’nun Türkiye’de ilk defa devletin vebali ve günahını devletin önüne koyduğunu söyledi. Kürt sorununun sadece Kürtlerin değil, Türklerin, Arapların ve Farsilerin de sorunu olduğunu belirtti. Bugün gelinen noktanın küçümsenemeyeceğini ve barışın zor, fakat savaşın kolay olduğunu ifade etti. Geçmişte düşünülemeyen şeyler artık mümkündür dedi. Mücadelenin devam edeceğine vurgu yapan Korkutata, hükümetin de yola devam edileceğine dair mesajlar verdiği üzerinde durdu.
YÜKSEL YENİ: SORUN MODERNLİK FİTNESİNİ GÖREMEMEKTE”
Yüksel Yeni konuşmasına günümüzün verili söylemlerinin sorgulanması gerektiğini söyleyerek başladı. Günümüzde, artık işe yaramadıkları anlaşılan 17. Yüzyıl kavramlarıyla tartışmaya devam ettiğimizi belirterek bu kavramların bize kaos ve çatışmadan başka bir şey bırakmadı dedi. Bu kavramlarla yola çıkanların aslında bir Kürt sorunu değil, Türk sorunu çıkardıklarını söyledi. Fransız’ı Türk diye kakalayan Türk Baasçılığının yaşadığımız sorunların merkezinde olduğunu dile getirdi. Yüce, sorunun “modern”de olduğunu ve moderniteyi sorgulama zarureti içinde olduğumuza değindi. Ana dil, temsilde adalet ve demokratik özerklik gibi kavramların ellerimize verilen ve bizi birbirimize kırdırmak için kullanılan oyuncaklar olduğunu ifade etti. Müslümanların kavramlarının başka olması gerektiği üzerinde durdu ve başka bir dünya düşünmeye mecburuz, etnisite odaklı bir dünya bizim dünyamız olamaz” dedi.
SEYDİ FIRAT: “SÜREÇ KURTARILABİLİR; AMA HÜKÜMET OYALIYOR”
Oturumun son konuşmacısı gerilla geçmişi de olan Seydi Fırat oldu. Fırat, Kürtlerin ortak bir strateji ile 21. Yüzyıla ne katabileceklerinin üzerinde yoğunlaşmaları gerektiğini söyleyerek konuşmasına başladı. Bugünlerde Kürtlerle ilgili gündemde olan iki önemli tartışmanın Rojava ve Çözüm Süreci olduğuna değindi. Rojava’daki tutumuyla AK Parti’nin negatif bir tavır içine girdiğini söyleyen Fırat, “bu kimse için iyi olmadı” dedi. En ağır şartlar altında kucaklayıcı bir tavır benimseyebilmiş olan Rojava’nın kucaklanması gerektiğine vurgu yaptı. Bu arada KDP lideri Mesud Barzani’nin Rojava’ya karşı olan tavrını Kürt birliğini zedeleyen bir tavır olarak niteledi.
21 Mart deklerasyonu ile Öcalan’ın oldukça stratejik bir adım attığını söyleyen Fırat gerillanın geri çekilmesini istediğini belirtti. Ancak hükümetin çekilme gerçekleşti-gerçekleşmedi tartışması ile süreci manipüle ettiğini iddia etti ve hükümeti kapsamlı bir soruna yüzeysel ve oyalayıcı yaklaşmakla suçladı. Hükümeti eline geçen altın fırsatı değerlendirememekle eleştirdi.
Ulus-devleti sadece yok eden bir entite olarak görmenin yanlış olduğunu söyleyen Fırat, kazanımlar da temin ettiğini ifade etti. Türklerin de bu kazanımlardan istifade ettiğini ama Kürtlerin hiçbir kazanımı olmadığını ileri sürdü. Sürecin hala kurtarılabilir olduğunu ve bunun üzerine tartışılması gerektiğini belirtti.
DOĞU ERGİL: FAZLA İYİMSER MANZARA YOK
Bütün günün en aktif oturum başkanı olan Doğu Ergil de Sürecin konuşma olmadan, geçerken ayakta konuşma yöntemi ile yürütüldüğünü savundu. Buradan nasıl bir barış çıkacağını ise kimsenin bilmediğini söyledi. Bölgenin dört hamile devletinden Irak’ın doğum yaptığını ve KBY’nin kurulduğunu söyleyen Ergil, diğer üçünde nasıl bir doğum olacağının bilinmediğini söyledi. Çözüm sürecinin sıkıştığına ve sınırlandırıldığına değindi ve devletçilik ve buyurgan geleneğin devam ettiğinden yakındı. Demokrasi iktidarı paylaşmak demektir, parçalamak değildir, dedi. Ayrıca, Türkiye dışından Kürt partilerinin temsilci gönderdiği bir toplantıya Türkiye’den hiç bir partiden izlemek için kimsenin gelmemesinin manidar olduğunu belirtti. Türk katılımcılarla yürütülen bu oturumda dile getirilen düşüncelerden sonra hala umut besleyenler varsa onları tebrik etmek gerekeceğini belirtti.
3. Oturum: Suriye ve İran’ın Değişim Sürecinde Kürtler
Günün en zayıf oturumu 3. Oturum oldu. İlan edilen konuşmacıların üç tanesi yerine ikame edilen konuşmacılar sunum yaptılar. PYD temsilcisinin Türkiye’ye giriş yapmasına izin verilmediği ve bir diğer konuşmacının da vize almadan geldiği için geri dönmek zorunda kaldığı söylendi. Bu oturumda, İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin Erbil temsilcisi Muhammed Salih Kadiri, İran Kürdistan Azadi Partisi’nden Hüseyin Yazda Pena, Rojava’dan aktivist Fehime Ali ve İranlı yazar Oramar Kakşar konuşmacı olarak yer aldı. Oturumu ise Irak Dohuk Üniversitesi’nden akademisyen Bayer Doski yönetti.
İlk konuşmacı Fehime Ali, Rojava’da bugün yaşananın bir devrim olduğunu ve halkın kendi kaderine kendinin sahip çıktığını belirtti. Bunun sadece Kürtlerle sınırlı bir olay olmadığını ve Ermeni, Arap, Kürt ve Türk herkesin Rojava’da el ele verdiğini söyledi. Rojavalı sadece zorba rejime karşı değil, ellerinden varlarını yoklarını almaya gelmiş çetelere karşı da dur dediğini ifade etti. Buna karşılık Türkiye’den gördüklerinin husumet olduğunu, oysa Türkiye sınırının barış ve kardeşliğin sınırı olabileceğine değindi.
Hüseyin Yezda Pena, Türkiye’de bugünlerde şahit olunan Çözüm Süreci’nin çok önemli olduğuna vurgu yaptı ve Türkiye’de sorunun kaynağının artık anlaşılmış olduğunu belirtti. Bu süreçte Irak Kürt liderliğinin oynadığı pozitif rolün de takdirle karşılanması gerektiğine değindi. Barış Süreci’nin bir tehdit değil, fırsat olduğu üzerinde duran Pena, Ak Parti’nin Türkiye’de bir farklılık ortaya koyduğunu savundu. Bölgede ortaya çıkan barış ortamının Türkiye’ye faydası olacağını ifade etti. Bundan sonra atılacak adımların taktik amaçlı değil stratejik adımlar olması gerektiğini söyleyerek PKK’nin sabırlı olmasını temenni etti.
İranlı diğer iki konuşmacı sunumlarında İran ve bölge Kürtlerinin maruz kaldıkları zulümler üzerinde yoğunlaştılar.
Oturumun kapanışında moderatör Doski, Türkiye’nin Rojava’da yanlış yönlendirildiğini ve duvarın çok büyük bir hata olduğunu belirtti. Irak Kürtlerinin artık Türkiye’yi kendilerine yakın hissettiklerini; ama Türkiye’nin hala Kürt fobisini tam olarak kıramadığını iddia etti.
Konferansın Değerlendirilmesi
Konferansın en faydalı bölümü Irak’tan gelen Kürt siyasi temsilcilerinin katıldığı birinci oturum oldu. Bu oturumun ise starı KDP temsilcisi anadili gibi İngilizce konuşan Hemrawi idi. Gayet iyi hazırlanmış konuşmasını, her kelimeyi yerinde kullanarak gayet net bir biçimde sundu. Diğer üç konuşmacı ise kısa sürede çok laf etmek istercesine ellerindeki kağıtlardan hızlıca okuma yoluna gittiler. Kürtçe tercümanın İngilizce tercümanından Türkçe’ye bu konuşmaları aktardığı düşünüldüğünde, konuşmaları Türkçe dinleyenlerin ne kadar “Lost in Translation” kurbanı olduğunu tahayyül edebilirsiniz. Fakat genel olarak bu oturum, farklı siyasi partilerin görüşlerini öğrenmek açısından oldukça faydalı oldu. Bu arada dikkati çeken şey ise, her dört partinin önemli meselelerde çok fazla görüş ayrılıkları içinde olmadıkları ve ufak nüanslar dışında paralel fikirler ifade etmeleri idi. Diğer dikkati çeken husus da, Irak’tan gelen dört parti temsilcilerinin de Türkiye’de yaşanan süreç konusunda BDP ve DTK’dan daha iyimser bakış açılarına sahip oldukları idi.
Türkçe bölümde ise oturum başlığında “yeni vizyon”dan söz edilmesine rağmen, konuşmacılar pek nadiren vizyona değindiler. Aksoy konuşmasını daha çok geçmiş acılara değinmek ve şikayet etmekle geçirdi. Korkutata ise, çoğunlukla konuşmasını bu oturumda neden gerek duyduğunu anlamadığımız bir Türk-Kürt ilişkileri tarihine ayırdı ve vizyona ancak “bugünleri de gördük, şükürler olsun” noktasında yanaşabildi. Yüce’nin konuşması başka bir bağlamda anlamlı bir tartışma yapmak için faydalı olabilirdi; ama somut bir paketin tartışıldığı bir oturumda izleyenlere “ne alaka” dedirtti. Fırat ise her şeyi Rojava’ya gömdü.
Son bölümde programa sonradan dahil edilen Fehime Ali, bize ancak filmlerde gördüğümüz mutluluk sahnelerinden demetler sundu. Aşırı romantize edilmişlik o kadar barizdi ki, kendisine Türkiye’deki barış süreci hakkındaki kanaati sorulduğunda bile Rojava devrimini coşkuyla anlatmaya devam ediyordu. İranlı konuşmacılardan Pena, İran’dan ziyade Türkiye’deki değişime değindi. Ancak en azından İranlı Kürtlerin bir kısmına Türkiye’deki gelişmelerin nasıl göründüğü konusunda fikir edindik. Diğer iki İranlı konuşmacıdan ise İran’daki değişim dinamikleri üzerine pek bir şey işitmedik.
Bu arada konferansın bizim siyasilerin, düşünce kuruluşlarının, akademinin ve hatta yazar çizer takımımızın ilgisini çekmemesinin üzerinde durmak gerekir. Basın konferansa ilgi göstermişti ama her gün yorumlarını dinlediğiniz ve okuduğunuz kişilerden ortalıkta pek görünen yoktu. (Levent Baştürk/ Dünya Bülteni)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.