İlginç zamanlardan geçiyoruz. Siyasetteki gelişmeler derslerle dolu. Güç-iktidar çekişmelerinin güzel örnekleri gözlerimizin önünde yaşanıyor.
İlker Başbuğ’un tutuklanması ile gelen tartışmalar da bir o kadar kıymetli siyaset bilimi öğrencileri için. Türkiye ve AB üzerine verdiğim yüksek lisans dersine her dönem şu sözlerle başlarım: Bakalım Türkiye siyaseti bizim üzerinde kafa yoracağımız bir dönem boyunca nasıl şekillenecek, siyasetin pratiği bizim teorik tartışmalarımıza neler katacak ve ne yönde şekillendirecek, dedikten sonra eklerim: Türkiye de sıklıkla kullanılan bir popular tamlama vardır... Burası Türkiye, her an her şey olabilir.
Şimdi eski genelkurmay başkanının tutuklanmasıyla içine girdiğimiz yeni çağ –evet, ben bu dönemi bir çağ olarak tanımlayacağım- da bize derslerle dolu bir dönemi sunacak. Bazı dersler ilk ve yüzeysel bir okuma ile alınacak, bazıları ise aradan uzun süreli bir dönemden sonra ancak ortaya çıkacak. Şimdi ikincisi ile ilgili bir ön okuma yapmak için çok erken sayılır. Bu kategoriye girebilecek tek notsa hemen hemen herkesin hem fikir olduğu demokratizasyon süreci. Şahid olduğumuz demokratikleşmenin sancılı prosedürü. Gecikmiş bir prosedür olduğu için de ağrılı, sıkıntılı bir döneme tekabül ediyor. Şimdilik bunu söylemekle kifayet etmek gerekiyor. Ne zamanki mesela üç, beş, on sene geçer ve biz geriye döner bakarız, bu yeni gelişmeleri öncesi ve sonrasıyla daha da derinden ve etraflıca değerlendirebiliriz.
Gelelim kısa dönemli ve yüzeysel okumamıza. Olayın üzerinden sadece bir kaç gün geçmiş olması temkinli bazı çıkarımlarda bulunmamızı gerektiriyor. Konu ile alakalı olarak dikkatimi çeken bir kaç hususa değineyim:
Öyle gözüküyor ki, Başbuğ tutuklanacağını hiç mi hiç tahmin etmiyordu. Basına önceden verdiği demeçte istendiği takdirde ifade vereceği yönündeydi oysa. Sorgulamanın yedi saat gibi uzun bir süre sürmüş olması ve akabinde gelişen mahkeme süreci ve gece bir civarında gelen tutuklama kararı başlı başına bir sürpriz olmalıydı.
Başbuğ, Silivri’de yalnız kalmayı tercih etti. Ancak kendine bir oda arkadaşı seçmesi gerekecek. Ancak seçtiği kişi Başbuğ ile kalmak isteyecek mi acaba...
İlginçtir, Başbuğ savunmasında üst ve astlarını suçladı. Yani söz konusu olan internet sitelerinin kendi döneminde kapatıldığını ifade etti. Oysa bu internet sitelerinde savunulan hedefler Başbuğ’un Kara Kuvvetleri Komutanı olarak basın huzurunda yaptığı konuşma metninde savunduklarıyla örtüşüyordu. Hedef ‘irtica’ ile mücadeleydi...
Bir de tabii şu var... Başbuğ’un kendini temize çıkarma gayretini görünce insan ister istemez şunu da düşünüyor... Asker adam önceden savunduklarını neden sonradan savunmazmış gibi gözükmek ister, dahası neden başkalarını suçlar, başkalarına işaret eder, bu da ilginçtir.
Ama bütün bunlardan daha da enteresanı belki de daha da garibi Başbuğ tutuklamasıyla gelen ABD tepkisi... Avrupa Birliği olayı en başta bahsettiğimiz demokratikleşme sürecinin getirdiği normalleşme çerçevesinde değerlendirdi. Bu sürpriz değil hiç şüphesiz. AB’nin Türkiye ilerleme raporunda asker sivil ilişkileri konusunda savundukları ile örtüşen bir açıklama şimdi gelen de. Amerika ise tabiri caiz ise hop oturdu hop kalktı Başbuğ tutuklamasını öğrenince. Pentagon’daki dostlar endişelenmiş olsa gerek. İlginç değil mi?
Merve Kavakçı-Yeni Akit
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.