Bana hıyar diyen yazar!
Demek ki, “her hıyarım diyene tuz yetiştiremiyorsun” Yılmaz... Seninle polemiğe girmek isteyenler, Türk Eğitim Vakfı’na bağış yapmak zorundalar... Bağış yapıp dekontunu gönderecekler, sen de düşüneceksin... Bedavaya şöhret olmak yok. Öyle mi?
İyi de birader, seni “polemik öznesi” olarak gördüklerini de nerden çıkarıyorsun ki? Bu kadar mühim bir adam mısın?
Kendini, bu megalomaniyi hak edecek önemde biri zannedebilirsin. Mümkündür. Bir hekim baksın, gerekli testleri yapsın, işin bu kısmını ayrıca konuşalım.
Fakat sen önce işlediğin cürümlerin hesabını ver...
Bugün himayesinde sağa sola salladığın Aydın Doğan’ı Star gazetesinde rezil kepaze eden kimdi?
Sen mi değiştin, Aydın Doğan mı değişti, “nüfuz ve çıkar alanları” mı değişti?
Ne oldu?
Neden vaktiyle her haline, her davranışına, her tasarrufuna kefil olduğun Cem Uzan’ın yanında değilsin?
Neden küçük bir vefa örneği göremiyoruz senin şu “delikanlı ve delişmen” kaleminden.
Hadi işin içinde “Kral öldü, yaşasın kral” durumları var diyelim...
Bilgiyle, zekâyla, yaratıcılıkla kalkıştığın yazılarında (Ertuğrul Özkök öyle diyor) neden bir tek İmar Bankası ve Rumeli Holding eleştirisi yok?
Çukurova’da, Kepez’de, İmar Bankası’nda ne oldu?
Kimlerin kaç parası hortumlandı?
Kimlere şantaj yapıldı?
Hangi Rumeli Holding yöneticisinin kasasından hangi ünlülere ait özel bilgiler çıktı? Aydın Doğan ne tür “haksızlıklara” uğradı? Doğan Yayın Grubu’na yönelik “psikolojik savaş”ın arkasında kimler vardı?
Hangi gazeteciler? Hangi tetikçiler? Hangi bürokratlar?
Diyebilirsin ki, “Bilmiyordum, vallahi haberim yok...”
Nedim Şener her şeyi biliyor. Şu an Star TV’de birlikte çalışıyorsunuz. Birlikte haber kotarıyorsunuz. Bütün ayrıntılara vakıftır. Sorsan, fazlasını anlatacaktır sana. Hadi görelim şu “halkın hissiyatına tercüman olan tarafsız ve objektif” haberciliğini.
Madem zekâyla, bilgiyle, yaratıcılıkla kalkışıyorsun yazılarına...
Ne demek “Kro-vat”, anlat bize...
Ne demek Kerkürt?
Ne demek Two Size?
Mardinli mi, Konyalı mı, İzmirli mi olduğuna karar verememiş yüz ifadenle hangi “sınıf”ın sözcülüğünü yaptığını sanıyorsun? Kimleri aşağıladığını düşünüyorsun?
Madem “gazetecinin görevi doğruları yazmak”tır...
Bir halkı, bir kavmi, bir etnik topluluğu olmadık sıfatlarla aşağılamak, küçük düşürmek, ötekileştirmek, şeytanlaştırmak, “nefret öznesi” haline getirmek nasıl bir “gazetecilik doğrusu”dur?
Madem niyetin BDP’yi ve Kürt vatandaşlarımızı eleştirmek değildi...
Mayınlarla “yumruk” hadisesini özdeşleştirmek de nerden çıktı? Kim mayınların “demokratik hak” olduğunu ileri sürüyor? Kim şehit asker haberlerine alkış tutuyor?
Madem, “Hürriyet’e ve Hürriyet yazarlarına küfrederek gündeme gelmeye çalışıyorlar...”
Sen hangi “yüksek menfaat” karşılığında vaktiyle Hürriyet’e ve yazarlarına çakıp duruyordun?
Bir de, “Ben orada olsaydım, Ahmet Türk’e kalkan yumruğa kendimi kalkan ederdim” diyorsun...
Hiç utanmıyorsun da...
Madem kendini kalkan edecektin, hangi “barışçıl” düşüncelerle ve ne umarak adamın açık adresini, üstelik “ada, pafta ve parsel” numarasıyla köşende yayınladın?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.