Ahmet Kaya da, Yılmaz Güney gibi gurbette hayatını kaybeden Türkiye’nin yüzakı sanatçılarındandır.
Kasetlerini, milyonlarca hayranı gibi zevkle, gururla dinlediğim Ahmet Kaya ile l992’de tanıştım.
12 Mart l970’te, siyasi mülteci olan dayızadem Mahmut Baksi, l992’de dönemin başbakanı rahmetli Turgut Özal tarafından çıkarılan af nedeniyle 22 yıl sonra yurda dönmüştü.
Gazeteci – yazar Mahmut Baksi ile Ahmet Kaya, yılların dostuydular.
Mahmut Baksi ile kabına sığmayan Ahmet Kaya’nın sıcak ilişki ağına, bu nedenle ben de dahil oldum.
İki üç yıllık dönemde, Ahmet Kaya ile bazan haftanın birkaç günü görüştüğümüz olurdu.
Ahmet Kaya, gazeteci arkadaşım Murat Öztemir’in Cihangir’deki bürosunu ortak kullanıyordu.
Ben, o dönem çalıştığım Hürriyet’ten iş çıkışı, birkaç saatliğine de olsa, kendilerine uğruyordum.
Yoğun çalışma stresini, o buluşmalarda atmaya çalışıyordum.
Şakalar, fıkralar, türküler gırla gidiyordu.
Hele Ahmet Kaya ile eski gazeteci, sonra işadamı Cevat Korkmaz bir araya geldi mi, Nasrettin Hocalık vakalar cereyan ediyordu.
Ahmet Kaya- Cevat Korkmaz ikilisinin, gazeteci Ahmet Külsoy’la giriştiği iddialar ise göbek çatlatan cinstendi.
Zonguldaklı Ahmet Külsoy, bir oturuşta l0 lahmacun yiyebilen, yarım kilo istavriti çiğ mideye indirebilen egzantrik biriydi.
Bu şaşırtıcı iştahına karşılık, Külsoy’un, 100 kiloluk biri olduğu akla gelebilir ilk anda. Oysa, çelimsiz denebilecek bir yapıdaydı.
Bektaşı dedeleri gibi gür sakallı olan Ahmet Külsoy’un lakabı, bu nedenle “Kıl Ahmet” ti.
Külsoy, bir Karadenizli olarak balık tutkusundan bahsederken, çiğ balık da yediğini ağzından kaçırır.
Ahmet Kaya ile Cevat Korkmaz, fırsatı kaçırmaz, hemen teklifi Kıl Ahmet’in burnuna dayar:
-Madem öyle, bir kilo istavriti ye, sana bizden 100 lira.
O sıralar işsiz olan Kıl Ahmet, teklifi havada yakalar. Hemen kabul eder ve Beyoğlu Balıkpazarı’nın yolunu tutar.Bir kilo istavriti temizletir ve Cihangir’e döner.
Oracıkta oluşturulan hakem heyetinin huzurunda bir kilo olmasa da, yarım kiloyu başarıyla mideye indirir...
Bir gün yine işten çıkmış, İstiklal Caddesi’nden Cihangir’e doğru gidiyordum.
Fransız Kültür Merkezi’nin önünde Kıl Ahmet’e rastladım. Banka oturmuş, kendinden geçercesine gökyüzünü seyre dalmıştı.
Bir zamanlar, İstiklal Caddesi’nde hem ağaç vardı, hem de belli aralıklarla banklar...
-Hayrola Ahmet, gökteki yıldızları mı sayıyorsun, diye takıldım.
Kıl Ahmet, bir yandan şiş karnını sıvazlarken, diğer yandan yanıt verdi:
-Ahmet ve Cevat abilerle bugün yine iddiaya girdim. İbrahim Tatlıses’ten l0 lahmacun alıp bir defada yedim. Ama ikinci iddiada bana bira bardağı dolusu bir sıvı içirdiler. Şimdi onu hazmetmeye çalışıyorum...
-Yahu sen deli misin? Bilmediğin bir şeyi nasıl içersin?
-Ne bileyim mideme oturacağını. Limon tadı vardı ama ne olduğunu kestiremiyorum...
“Lahavle” çekip yanından ayrıldım. Cihangir’e gittiğimde, Ahmet Kaya, Cevat Korkmaz, Murat Öztemir ve diğer arkadaşları, şen şakrak akşam yemeği hazırlığında buldum.
-Kekiler (Kardeşler, abiler), yine Kıl Ahmet’in başına ne çorap ordünüz?
Cevat Korkmaz, katıla katıla gülerek başladı anlatmaya:
Kıl Ahmet, bir oturuşta l0 lahmacun yiyebileceğini iddia etmiş. Bzimkiler, iddia için hemen fiyatta anlaşmış.
O zaman, İbrahim Tatlıses’in Taksim’deki lokantasından l0 lahmacun ısmarlamışlar.
Kıl Ahmet’i de, bunları almak üzere Taksim’e yollamışlar. O bürodan çıkar çıkmaz,. Ahmet Kaya, ikinci kez telefon etmiş. Lahmacunların çift yapılmasını istemiş bu kez.
Kıl Ahmet, o gün de Ahmet Kaya ile Cevat Korkmaz’dan iki üç günlük harçlığını koparmanın coşkusuyla içeri girmiş...
Sofrayı kurmuşlar. Kıl Ahmet, başlamış lahmacunları birer birer mideye indirmeye. Beşinciden sonra, haklı olarak tıkanmaya başlamış.
Bizimkiler, altıncıyı, yedinciyi yemesi için baskı yaparken, o çaresizlikten kıvranıyor. Ama midesi yol vermiyor. Emeği boşa gidecek diye ayrana, kolaya saldırıyor. Ama nafile. Ağzına kadar tıka basa lahmacun yutan Kıl Ahmet, pes etmek zorunda kalıyor ağlamaklı bir halde.
Ama bizimkiler artık onu fazla zora sokmamak için., oynadıkları oyunu itiraf ediyorlar.
-Ahmet, sen iddianı alnının akıyla kazandın. Çünkü biz senden sonra lahmacunları cift yaptırttık. 100 lira sana helal olsun...
Kıl Ahmet, bir kez daha Ahmet Kaya ile Cevat Korkmaz’a gol atmanın gururuyla kendinden geçiyor...
Bu defa Cevat Korkmaz, elinde bira şişesi dolu bir sıvıyla Kıl Ahmet’in karşısına dikiliyor.
- Bunu bir dikişte içersen , sana bir ellilik de benden...
Kıl Ahmet, midesine oturan l0 lahmacunun ağırlığı yetmezmiş gibi, 50 lira aşkına bu yeşil sıvıyı da mideye indiriyor.
Parasını alııp sevinçle yediklerini hazmetmek için, İstiklal Caddesi’ne yürüyüşe çıkıyor.
Meğer, Kıl Ahmet’in bir defada midesine boca ettiği sıvı, lımon özlü Pril’miş.
Gidip mutfaktan Pril şişesini getirdim. Cevat Korkmaz, katıla katıla gülerken, Ahmet Kaya ile Pril’in karışımını ve yan etkilerini okumaya başladık...Gözlerimiz , faltaşı gibi açıldı son cümleyi okurken...
“Kanserojen etkisi bulunmaktadır...”
Gayriihtiyarı bizimlere sitem ettim:
-Allah, Kıl Ahmet kulunu, ikinizin şerrinden korusun. Anlaşılan Kıl Ahmet gibi bir vatan evladının ölümü, ikinizin elinden olacak..
Tabii bizimkiler, kendilerinden geçercesine gülerken, yeni oyunlar sergilemekten geri de durmadılar,
Kıl Ahmet de, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi yeniden büroya geldi.
X x x
Ahmet Kaya, bir yandan da l994’te zirveye çıkan “Saza niye gelmedin, söze niye gelmedin” türküsünün de yer aldığı “Haydi Söyle” kasedinin hazırlığını yapıyordu.
Kasedi çıkaracak firmadan ilk avansını almış, bunu arkadaşlarıyla kutluyor.
Kıl Ahmet, yine iflah olmaz ikilinin yanında pusuya yatmış, yeni bir iddianın peşindedir.
Ahmet Kaya ile bu kez, bir bardak viskiyi fondip yapmak üzere anlaşıyor.
Hazır bulunanlar, gözlerini dört açmış onları seyrediyor.
Kıl Ahmet, bir bardak viskiyi birkaç hamlede midesine boşaltıyor.
...Ve çok geçmeden kızarıp morarak hareketsiz yere yığılıyor.
Bizimkiler, onu hemen bir taksiye atıp l00 metre ilerdeki Taksim İlk Yardım Hastanesi’ne kaldırıyor,
Acil Servis’te zehirlenme teşhisi konup midesi yıkanıyor.
Kıl Ahmet, serumlar takılıp müşahade altına alınıyor.
Ahmet Kaya,Cevat Korkmaz ve diğerleri, sabaha kadar kapısında nöbet tutuyor Kıl Ahmet’in.
Bu korkulu gece, Kıl Ahmet ile şakanın da finali oluyor...
X x x
Ahmet Kaya, Cevat Korkmaz ve Murat Öztemir ekibinin bir oyununa da, bilmeden ben takıldım.
Sıcak bir gündü. İstiklal Caddesi’nden Cihangire’e kadar yürüdüm. Hararetim çıktı. Büroya girer girmez, buzdolabına yöneldim.
Kapağı açtım, amacım bir bardak su içmekti.
Dolapta birkaç pet şise sırayla duruyordu. Birini alıp bardağımı doldurdum. Bardağı başıma dikmekle yarısını içtim. Etrafı ağır bir anason kokusu kapladı.
Meğer, bizimkiler, kamuflaj yapmak için rakıyı şişesinden pete aktarmışlar.
Ben gariban nereden bilecem böyle bir şeytanlık yapılacağını.
Buna en çok keyfi gelen Cevat Korkmaz oldu. Çünkü her defasında içki içmediğimi belirtince, küplere binen oydu:
-Biz içip içip zom oluyoruz. Sen Fanta’nı içip ayık gözlerle bizi kameraya alıyorsun.
Yine bir gün Mahmut Baksi, Ahmet Kaya, Necmettin Yazıcı (Neco Hoca) – Allah üçüne de rahmet eylesin-, Cevat Korkmaz ve Murat Öztemir’le Nevizade’ye yemeği gittik.
Beşi rakı söylerken, ben her zamanki gibi çennet içeceği su istedim. Cevat yine ifrit oldu. Bana yine Fanta ısmarladı. İkimizin arasında Ahmet Kaya oturuyordu. O benim için sigortaydı. Çünkü Cevat fırsat buldu mu, benim bardağa rakı boca etmeyi ihmal etmiyordu. Murat Öztemir ise bunu hiç sezdirmeden yapıyordu.
Tam karşımda ise Neco Hoca oturuyordu. Hocaya sevgim ve saygım sonsuzdu. Bu nedenle bardağıma su doldururken, Hoca’nın bardağına da takviye yapıyordum. Bir ara Hoca dayanamadı, beni Diyarbekir şivesiyle hakladı:
-Babam ma ben kurbağayam. Durmadan rakımı sulandırıp durisen...
Masadaki kahkaha görülmeye değerdi...
İçki kültürü sıfır olan ben gariban, meğer suyu Neco Hoca’nın rakı bardağına doküp, kendisini çıldırtıyormuşum...
Bakmış olacak gibi değil, dayanamayıp patladı son teşebbüste.
Ahmet Kaya’lı o gece, Nevizade’nin en şenlikli anlarından biri oldu.
Seyyar çalgıcılar, Ahmet Kaya için her defasında masamıza gelerek, coşkuyla çalıp söylediler, ona sevgi gösterisinde bulundular.
Yarın: “Haydi Söyle” kasedinin ilginç serüveni
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.