Türk tarihinin en gerçek, en unutulmaz, en etkileyici halk direnişi yaşanıyor bugün bu ülkede. Toplumun bütün kesimleri, varlıklarını inkâr eden, onların var oluş biçimlerine TOMA’ları, biber gazları, kasklı polisleri, vahşetleri, insafsızlıkları ve aşağılamalarıyla saldıran bir zorbalığa “dur” diyor.
Bu insanları yok farz eden, onların nerede içeceğini, nerede sarılacağını belirlemeye uğraşan, hangi meydanda kaç ağacın kesileceğine bile tek başına karar veren bir Başbakan'ı “sağduyuya” davet edemeyen korkaklar, bugün hakkını savunan bu halkı “sağduyuya” davet ediyorlar.
Milyonlarca insan “sağduyuya” sahip olduğu için sokaklarda. Yüreğiniz yetiyorsa Başbakan'ı sağduyuya davet edin. Halktan geri adım atmasını istemeyin. Onlar uçurumun kenarında direniyorlar, atacakları geri adım onları yokluğun karanlığına düşürecek, sevgililerinin elini bile tutamayacaklar.
Gece yarısına doğru T24’ün ekranından direnişçilerin twitleri o kırılgan madeni ışıltılarıyla akmaya başladığında kendimi Malraux’nun İspanyol İç Savaşı'nı anlattığı Umut romanının içinde buluyorum bir anda.
İnsafsız bir gücün karşısına çıkan yürekli güçsüzlerin direnişlerinden, yoldaşlıklarından yayılan muhteşem dayanışma, yaralıların yardımına koşan genç doktorlar, direnişçilere camilerinin kapılarını açan imamlar, zorba saldırılarla bunalanları saklayan yaşlı kadınlar, bedava ilaç veren eczaneler, açlara yemek dağıtan lokantalar, acıyla, şefkatle, kardeşlikle dolu çığlıklar.
Ve bütün bunların hepsinden yükselen, İspanyol İç Savaşı'ndan beri başkaldıran ezilenlerin cesur meydan okuyuşunun sembolü olan kararlı ses.
“No pasaran.”
Geçiş yok.
Devamı için...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.