Kemal Burkay, şiddete başından beri kararlılıkla karşı çıkan bir Kürt siyasetçisidir. Bu yüzden çok eleştirildi.
(Ön sıra soldan) Ejder İme, Şaban Erik, Behice Boran, Turgut Kazan, Osman Sakalsız, Yalçın Cerit; (ikinci sıra sağdan) Oral Çalışlar ve Kemal Burkay.
Ekranımda sararmış bir fotoğraf duruyor. Yanyana oturduğumuz Kemal Burkay’ın da benim de saçlarımız bıyıklarımız simsiyah. Önümüzdeki sırada Behice Boran, Şaban Erik, Ejder İme, Yalçın Cerit, Osman Sakalsız ve Turgut Kazan oturuyor. 12 Mart 1971 darbesinin ardından kurulan askeri mahkemede Türkiye İşçi Partisi (TİP) davasından yargılanıyoruz.
1970’in Ekim’inde Ankara’da toplanan 4.TİP Kurultayı’nda İçel delegesiydim. Kemal Burkay da Kurultay’a Tunceli’den (Dersim) katılmıştı. Bildiğim kadarıyla, ilk kez yasal bir parti “Kürt meselesi” üzerine bir karar alıyor, Kürtlerin hak ve hukukuna vurgu yapıyordu. Maalesef, TİP’in kapatılmasında temel gerekçeyi de bu karar oluşturdu.
Açılan davadan yargılanırken serbest bırakılan Kemal Burkay, yurtdışına çıktı. ‘1974 Af Kanunu’yla birlikte döndü ve Türkiye Sosyalist Kürdistan Partisi’ni kurdu. Hareketin yasal adı ‘Özgürlük Yolu’ydu. Mehdi Zana, bu ‘akım’ın adayı olarak, 1978 yerel seçimlerinde Diyarbakır Belediye Başkanı seçildi.
12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte yurtdışında yaşamaya başlayan Burkay’ın mesleği avukatlıktır. Hem Türkçe hem Kürtçe şiirleri olan Burkay’ın kolektif belleğimizde iz bırakmış eserlerinden birisinin Sezen Aksu’nun, ‘Haydi Gülümse’ şiiri olduğunu belirtmemize bilmem gerek var mı...
Yeni Türkü’nün söylediği ünlü ‘Mamak Türküsü’ ise, Burkay’ın 12 Mart 1971 döneminde kaldığı Mamak Askeri Cezaevi’nde yazılmıştı.
Şiddete hep karşı çıktı
Kemal Burkay, şiddete başından beri kararlılıkla karşı çıkan bir Kürt siyasetçisidir. Bu yüzden çok eleştirilere de uğradı. Onunla uzun bir aradan sonra 1993 yılında Bekaa Vadisi’nde Abdullah Öcalan’ın ateşkes ilan ettiği basın toplantısında karşılaşmıştık. Talabani’yle birlikte gelmişlerdi. Ateşkesi destekliyorlardı. Devletin de buna karşılık vermesini ve bir çözüm üretilmesini istiyorlardı.
Aradan bir süre geçtikten sonra aynı yıl Almanya’da buluştuk. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmak üzere uzun bir görüşme yaptık. Ondan önce de Öcalan’la bir söyleşi yapmıştım. Bu iki söyleşiyi daha sonra kitaplaştırınca Terörle Mücadele Kanunu uyarınca mahkûm edildim.
18 sene önceki görüşmemizde ona Türkiye’ye dönüp dönmeyeceğini sormuştum. Can güvenliğinden kuşku duymadığı günler geldiğinde dönecekti. Siyasi fikirlerini söyleme imkânının bulunduğu koşulları da çok önemsediğini vurgulamıştı. Burkay, geçen seneler içinde örgüt yöneticiliğini bıraktı; araştırma ve yazıları üzerinde yoğunlaştı.
30 Temmuz’da çok sevdiği ülkesine dönüyor. Çok heyecanlı olduğunu biliyorum. 40’lı yaşlarında ayrıldığı ülkesine 70’li yaşlarında dönüyor.
Önce Ankara ve İstanbul’da kalacak, daha sonra da Dersim’e ve köyüne gidecek, çok özlediği Munzur ve Harçik derelerinin boylarında yürüyecek.
Ona hoş geldin diyorum. Ve onun o güzelim ‘Mamak Türküsü’ şiirinin şu dizeleriyle onu karşılıyorum:
Geldiğimizde otlar yemyeşildi/Ve kuzeydeydi güneş/Kömür deposu boşaldı işte/
Mamağa sonbahar geldi/Güneş altında tutsaklar/Geçen sonbahara bakıyorlar/
Şirin mi şirin gecekondu evleri/Samsun asfaltında otomobiller/
Ne güzeldir yollarda olmak
şimdi/Ne güzeldir yollarda
olmak şimdi./
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.