• BIST 9306.96
  • Altın 4137.7
  • Dolar 38.413
  • Euro 43.8799
  • İstanbul 11 °C
  • Diyarbakır 17 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 18 °C

Risale-i Nur'ların tahrifatı (Üstadı Kürtlükten çıkarma çabaları) (7/ıı)

Abdullah Can

İlk yazımda bir tahrifat listesi vermiştim. Bu listede “hata” ve “savab” diye iki sütun vardı. Tahrifatçı efendiler, bu sütunlardan “hata” (yanlış) kısmını Said-i Nursî’ye, “savab”(doğru) olanını ise kendilerine mal etmiştiler. Bu ne demek? Yani Said-i Nursî’nin tensip ettiği kelime ve cümleler yanlış, tahrifatçıların, bu kelimeleri ilga ederek yerlerine ikame ettiği kendi düzmeleri doğru ve isabetli imiş! Sonra da kalkıp, O’na “Üstad”, kendilerine ise “Şakird” demek aymazlığına başvuruyorlar. İşte, bu had ve hudut tanımaz tahrifatçıların tahrifat tecavüzlerini deşifre eden bir örnek de bu yazımız olacaktır. Daha önce de mükerrer defa değinmiştim, onlar yaptıklarına pişman olup Nurlara reva gördükleri tahrifatları düzeltene dek bu deşifre çalışmalarımız sürecektir. Bu nefsî bir müdafaa değil, hak ve hakikatin savunmasıdır. Dolayısıyla yazılarımızı farklı mecralara çekip ırk temelinde yorumlayanları mahkeme-i kübra-i İlahiye havale ediyorum. 

Evet, Risale-i Nur’a karşı kıyım hareketine girişen tahrifatçıların, Üstad’ı n Kürtlüğünü ki bu ilahî bir tercihtir, hazmedememeleri temelinde onu zoraki Araplaştırma teşebbüslerini ve bu bağlamda “Seyyidlik” fenomeni üzerinde geliştirdikleri tezlerinin ne kadar ikrah edilir boyuta tırmandığını bundan evvelki yazımda belirtmiştim. O yazıda merhum Hasan Feyzi’yi kendi ırkçı ve kavm-i necipçi temayüllerine alet ettiğini ispatlamıştım. Özellikle iyi niyetli bazı arkadaşların, Hasan Feyzi’ye mal edilen söz konusu mektubun aslının, yani Osmanlıcasının nerede olduğunu ve adeta niçin neşretmediğimi serişte etmeleri ve istifsarda bulunmaları üzerine, arşiv çalışması yaparak söz konusu mektubun aslına ulaştım. Merhum Hüsrev Ağabeyin hattıyla yazılmış ve Osmanlıca “Zülfikar” mecmuasının arkasına dercedilen mektubun aslı, toplam 18 sayfa olup 635–652 sayfaları arasında geçmektedir. (Not: Adını zikrettiğim Zülfikar, Hayrat Neşriyatın değildir; eski baskılardandır) Şimdi bu uzunca mektubun 650–651’nci sayfalarına geçen ve Emirdağ Lahikası-I’de tahrif edilerek neşredilen kısmın aslını vermekle hakikat-ı hali bir kez daha teyid edelim:

44054

44055 

İşte, bir önceki belgelerimizden “asıl” ve “sahih” olarak nitelediğimiz ve “Konferans” kitabı ile merhum “Mustafa Sungur’dan aktardığımız Hasan Feyzi’ye ait mektubun aslı, yani Osmanlıcası...  Bu orijinal metin, Üstadın zamanından kalma bütün “Zülfikar” mecmualarının arkasında mevcuttur. Aktardığım sayfalardan da görüldüğü gibi, Hasan Feyzi’ye mal edilen ve onun diliyle Üstadı Kürtlükten ihraç ettiren paragraf mevcut değildir. O halde, Üstadı zoraki olarak seyyid ve şerif gösterme çabalarının asılsızlığı ve anlamsızlığı bu belgeyle bir kez daha ispatlanmış oluyor. Ok işaretiyle gösterdiğim nokta, Emirdağ Lahikası-I’deki tahrifkâr paragrafın dâhil edildiği yerdir. Ancak görüyorsunuz ki aslında ve orijinalinde söz konusu paragraf mevcut değildir. Tekrar da olsa, Emirdağ Lahikası-I’de geçen muharref ilaveyi tekrarlayalım:

Ona ‘Kürdî’ denilmesi ve kaside-i Hazret-i İmam-ı Ali'de (r.a.) görülen  يَامُدْرِكًا   kelimesinin hazf ve kalbiyle ‘Kürd’  îma ve işaretinin bulunması, gerçekten Kürdlüğüne delâlet etmez ve onun manevi silsile-i şerâfet ve siyadetten tenzil ve teb'idini icap ettirmez. Bu isnad ve izafe, Kürdistan'da doğup büyüyen ve bu lâkapla mâruf ve meşhur olan bu zatın Risaletin-Nur'un tercümanı olduğunu sırf âleme ilân etmek içindir; yoksa Kürtlüğünü ispat etmek için değildir. Kürtçe bilmesi, o kıyafete girmesi ve öyle görünmesi, kendini setr ve ihfa için olup, hakikî hüviyet ve milliyetini ihlâl ve inkâr mânâ ve maksadıyla değildir, diye düşünüyorum."

Şimdi gelelim yazımızın ikinci bölümüne:

Bu bölüm bir öncekinin devamıdır.  Önceki bölümde, Risale-i Nur’a “ilave edilen” bir paragraf üzerinden yapılmış bir tahrifat örneğini sunarken, bu bölümde ise Risale-i Nur’dan “çıkarılan” bir paragrafla yapılmak istenilen bir tahrifat örneğini göstereceğiz. Bu ilave-çıkarma yöntemiyle emellerini tahakkuk ettirmeye çalışan tahrifatçılar, bir taraftan Risale-i Nurları muharref hale getirirken, diğer taraftan Nur Talebeleri ile Risale-i Nur okuyucularının zihin dünyalarını bozma ve hedeflerinden saptırma peşindeler.  Ancak bu öyle kolay olmayacaktır. Gelinen zaman diliminde nisbî bir başarı elde etmişlerse de, bil külliye muvaffak olamayacaklardır...

Şimdi Risale-i Nur’dan çıkartılmış haliyle basılan sayfayı size arz edelim: 

 44056

On dördüncü Şua’dan aktardığım bu sayfada ok işaretiyle gösterdiğim aralıkta, aslında olması gereken bir paragraf olduğu halde, tahrifatçı zihniyet oraya da burnunu sokup kendilerince olmamasını temenni ettikleri o kısmı çıkartmışlar. Mevzu, yine “Seyyidlik” isnadı ve Said-i Nursî’nin red cevabı... Önce çıkarttıkları kısmı, orijinalinden aynen aktaralım:

“Ve hiç bir vakit hatırıma gelmemiş ve dememişim ki, benim Mehdiliğim var. Yalnız bir defa bir risalede demişim k: ‘Ahir zamanda gelecek Âl-i Beyt’ten Hazret-i Mehdi’nin çok vazifelerinden bir vazifesi olan iman-ı tahkikî ile ehl-i imanı kurtarmak vazifesi Risale-i Nur’da misli var. İnşaallah, o zat geldiği vakit, Risale-i Nur’u o cihette bir program yapacak’ dediğim, yoksa ben seyyid olmadığım gibi, hiç bir vakit böyle haddimden yüz derece hülyalarda bulunmadığım ve Risale-i Nur’un bazı hüsn-ü zanlı talebelerinin mübalağakârane –mahremce– Üstadına haddinden ziyade hüsn-ü zan edip –Risale-i Nur’un hadimliği itibariyle– bazı böyle müceddid gibi unvanları vermeleri için onları reddedip hatırlarını kırmışımdır.” 

Tırnak içinde Osmanlıca aslından çevirdiğim bu paragraf görüldüğü gibi Şualar’dan aktardığım sayfada mevcut değildir. Bu paragrafın adresi ok işaretiyle gösterdiğim yerdir. Bu tahrifat, bir-iki yayınevi hariç hepsinde mevcuttur. O iki yayınevi de tahrifatçı çevrelerce aforoz edilmişlerdir... Tahrifatçılar, kendilerini bilirler; şimdilik isim vermeden sadece zihinlere kapı aralıyorum ve onların kendilerine çekidüzen vermelerini bekliyorum. Yok, eğer tahrifatçılıkta ısrar ederlerse elbette Nurun hukukunu korumak adına tahrifata teşne olan bütün yayınevlerinin listesini vereceğim.

Şimdi, acaba çıkartılan paragrafla amaçlanan ne olabilir, diye düşünelim. Malumunuz, uzun yıllardan beridir, bir iman-Kur’an meselesi olmadığı halde, Nurcular beyninde ve çevrelerinde Üstadın mehdiliği, seyyidliği tartışılıp durmaktadır. Yapılan tahrifat, tezvirat ve cerbezeler neticesinde Nurları okuyanların ekseriyetinde Üstadın seyyid ve mehdi olduğu yönünde bir kanaat hâkimdir. Ancak hakikat-ı halde, Üstadın kendi beyanatları aksi yöndedir. Yani kendisi, “Ben Mehdi değilim”, “Ben Seyyid değilim” demektedir. Mehdi’nin seyyid olacağı ve Ahir Zamanda geleceğini söylemektedir. İşte yukarıda “çıkartılmıştır” dediğimiz paragraf bu tartışmaları sona erdirecek ve kafa karışıklıklarını giderecek mahiyettedir; yani her şey gayet ayan ve beyandır. Şimdi de çıkartılmış paragrafın geçtiği orijinal (Üstadın düzeltmesinden geçmiş) sayfayı verelim:

 44057 

44058

Altı çizili kısım ile son dört satır, Üstadın Afyon mahkemesi safahatında Cumhuriyet hâkimlerine karşı dillendirdiği savunması içinde geçmektedir. Kendisi bu kısımda hiç bir tasarrufta bulunmamıştır ve o gün ağzından nasıl çıkmışsa, aynı şekilde Ondördüncü Şua risalesine de koydurtmuştur. Üstadın zamanından kalma bütün Şualar’da ve Afyon Müdafaalarında orijinal haliyle mevcuttur; bakılabilir. 

Hâsılı; her şey gayet açık ve şaibesizdir. Nurlara inancı ve kanaati tam olan bütün Nur Talebelerinin ve Nur dostlarının bu yadigâra sahip çıkmaları, tahrifatçılara hak ettikleri dersi vermeleri, yani onların tahrifatlarına beş para ehemmiyet vermemeleri bir samimiyet ve dürüstlük gereğidir. Hepimizin bu samimiyet ve dürüstlük testinden geçtiğini unutmamalıyız. 

Ne mutlu, samimiyet ve dürüstlük testini başarıyla geçenlere...

Çalışma yeni belgelerle devam edecek...

  • Yorumlar 13
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • Nureddîn08 Mart 2013 Cuma 00:51Tahrifatçı Yayinevleri

      Abdullah Bey, Allah razı olsun sizden. Tahrifatçı Yayınevlerinin listesini dört gözle bekliyoruz. Cesaretinizden dolayı sizi tebrik ediyorum.

      Yanıtla (1) (0)
    • Ahmet Merdini08 Mart 2013 Cuma 08:10İlgiyle takip ediyoruz Hocam

      Yeni yazılarınızı sabırla bekliyoruz sayın hocam.

      Yanıtla (0) (0)
    • ali08 Mart 2013 Cuma 11:49aman

      ya said nursi arap kökenli olmasında ne var. şimdi bu hoca bey ne yapmaya çalışıyor böyle

      Yanıtla (0) (0)
    • Nureddîn08 Mart 2013 Cuma 18:21Ali Bey’e

      Bediüzzaman’ı Kürt olarak kabul etmenizde ne var peki? Onu Kürt yapma gibi bir derdimiz yok, derdimiz hakikatı anlatmak, Peygamberimizin reddettiği ırkçılıktan sakınmak. Mesela hiçbir Kürdün Fatih Sultan Mehmed’i Sırp yaptığını gördünüz mü? Gördüyseniz, o zaman Fatihin bir Sırp olduğunu kabullenin.

      Yanıtla (1) (1)
    • kadir say08 Mart 2013 Cuma 19:52Allah razı olsun iyiki varsınız

      iyi ki sizin gibi yurekli hocalarımız var yoksa bu tahrifçilerin arkasında giderdik

      Yanıtla (0) (0)
    • Hevi10 Mart 2013 Pazar 07:42Rasti

      Bir şey ne ise onu öyle kabullenmek gerek.biz tüm peygamberlere iman ermişiz. Hz Musa yahudiydi.bunu herkes biliyo. Şimdi kalkıp aslında Hz Musa Yahudi değildi dersek yalan söylemiş oluruz. Şimdi üstad da Kürdtü. Ona kürd değildi dersek o da yalan olur. Aslında bazı art niyetli çevrelerin üstadın kürtlüğüne karşı çıkmalarının asıl sebebi Kürdistan'ı tanımamaktır.çeçenistan Filistin Bosna diyen sözde müslümanlar Kürdistan demeye diliniz varmıyor değil mi? Mahşerde ötersiniz.

      Yanıtla (1) (0)
    • zeynelabidijn çelik11 Mart 2013 Pazartesi 21:19tahrifat

      bediüzzamanı kendi toprağındaki özüyle kendini kendi kitaplarındaki hakiki manasıyla diller dinler ve renkler allahın ayetleridir manasıyla bütün nurcu kardeşlerimin bakmasını,yıllardır bazen sistemin baskısıyla bazende bizdeki irki mensubiyet duyguısuyla üstadın aslını ınkara kadar gitmek ve bunu iman düsturlarını anlatan hakiki iman meşaleleri olan risalelere kadar sirayet ettirmek hangi hukuka ve vicdana sığar. Abdullah ağabeyimi bunları aşıkar bir şekilde belgeleriyle ortaya çıkarmasından dolayı tebrik ediyorum. acaba bu tahrifatları yapanlar okuyorsa ne düşünüyorlardır yaptıklarından.

      Yanıtla (0) (0)
    • muhacır12 Mart 2013 Salı 08:53allah razıolsun

      bu tarifatçılar okuyorlardır tabi onlar deve kuşu misali başını kuma sokmuş görmüyorlar o nun için ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM diyoruz cenabu allah sebeni bu zalimlerin zerinden korusun inşallah

      Yanıtla (0) (0)
    • RuBaR13 Mart 2013 Çarşamba 21:36"Inneddîne Indallâhil Islam"

      Hz.Musa veya Hz.İsa,Hz.Yusuf çoğaltabilinir;israil Hz.İbrahim\'in oğlu Hz.Yakub peygamberin yani diğer adı ile Hz.İsrail\'in soyundan gelmektedirler.Dolayısıyla ırk olarak İsrailoğullarının mensubudurlar.Ama bütün peygamberler müslümandır ve İslam önderleridir.Çünkü Allah\'ın dini ilk insan Hz.Adem\'den şimdiye kadar hiç değişmeyen İslamdır.\"Inneddîne Indallâhil Islam\"(Allah katında tek din İslamdır)(Âl-i İmran Sûresi, 19).Said-i Kurdi olayı bundan farklı.Rabbimiz bir kulunu kurd ayeti ile yaratmışsa bunun üstünü örtmek Allah\'a karşı,mağlubiyeti kesin bircephe açmaktır.

      Yanıtla (1) (0)
    • Şehraza01 Nisan 2013 Pazartesi 22:00Tahrifatçıların başı Milliyetçilerdir

      Benim şahsi kanaatime göre, Said Nurî'nin ahirete göçmesinden sonra, bir proje çerçevesinde bazı milliyetçiler Nurculuk kisvesi altında Nurcuların arasına sızmışlardır. Mesela yıllarca milliyetçi-anti-komünist derneklerde faaliyet yapan bekir Berk gibileri, Eşref Edip gibileri, Necmettin Şahiner gibileri ve niceleri. Bunların bütün düşünceleri Türkçülüğü yüceltmek, Said Nursi'nin aslını inkar etmek, Risale-i Nuru kendi ideolojilerine alet etmek, bozmak, sulandırmak, yozlaştırmak. İşte mesele bu.

      Yanıtla (0) (0)
    • Fatma Zehra03 Nisan 2013 Çarşamba 20:43Ah bu ırkçılık

      Bediüzzaman'ın Kürtlüğüne tahammülü olmayanlardan biri de, hatta en başlarda geleni sakın F. Gülen hoca olmasın mı? Bakın "Küçük Dünyam" kitabında ne diyor: Bir Bediüzzaman'ın günümüzde bile ulaşılması zor yerlerden zuhuru, yani o şecerenin(seyyidler soyu) menbaından kalkıp oralara (Bitlis yöresi) yerleşmesi katiyen tesadüfi değildir. Hizan ve Nurs yaz aylarında bile zor varılan yerlerdir ki, bu nesil(seyyidler) kaçabildiğince kaçmış ve saklanabildiğince saklanmış ve orada bir potansiyel meydana getirmiştir."(s. 4-5) Sayın yazar bunlardan niye bahsetmiyor sunuz?

      Yanıtla (0) (0)
    • QEREQOÇANİ06 Mayıs 2013 Pazartesi 10:51Ahmet akgündüzün yanıldığını ispat eden güzel bir çalışma

      SAid Nursinin seyyid olup olmadığı meselesi araştırmacı yazar Abdullah DEMİR in \"seyyidlik meselesi \" kitabına bakılabilir. çok güzel deliller var.

      Yanıtla (0) (0)
    • hakki bilen04 Temmuz 2013 Perşembe 10:46ustadin seyyidligi

      Ahmet akgunduz ho ca ustadimizin seyyidligini belgeleyip kitaplasturdi.fazlavsoze gerek yok umarim

      Yanıtla (0) (0)
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89